çeşmenin başındakilerin çıkarları ile gazete sahiplerinin çıkarları uyuştuğu sürece kör bir bağnazlıkla düzenin bekası uğruna basın etiğini hiçe saymaya devam edecek, işine gelmeyeni görmeyip, işine yarayacak pireyi deve gibi gösterecek halkın değil, "sahibinin sesi" günlük gazeteler bütünü. geçmişi hatırlatmak, geleceğe not düşmek babında düşünerek adı geçen gazetelerin zamanında patron/hükümet ilişkilerine göre nasıl gerdan kıvırdığını hatırlayalım. artık akp medyasının bir neferi olan star değil miydi tayyip'in taliban dizi dibinde fotoğrafını yayınlayan?. mesela star halen cem uzan'ın elinde olsaydı gazetesini masaya serip üzerinde yemek yiyen halk çorbasını içerken günümüz manşetlerini mi okurdu gözucuyla?. ulusalcı diye nitelendirilen kesim hürriyet ve geri kalan aydın doğan gazetelerini tayyip yalakası diye eleştirmiyor muydu?. poaş'ın vergi kaçakçılığı iddiası ortaya çıktığında gazetecilerine "başbakan ve maliye bakanı aleyhinde yazı yazmayın onlarla önemli işimiz var" diyen aydın doğan değil miydi?. ya da emin çölaşan neden kovuldu?. zamanında sıkı dost olan bu iki tüccar kavga ettikten sonra doğan medyası chp ile kanka olmadı mı bir anda?
gün gelip devran dönmüş yazıya konu olan gazeteler el değiştirmiş.. bir bakmışsınız sabah gazetesi ulusalcıların sesi oluvermiş, star'da tayyip'i bilmemkimin kucağında görüyoruz...
zıt olan renklerin bir tanesidir. bir de bunu tamamlayan diğer renk vardır. ve onları 'o' tarafa ait oldukları için alıp okuyan insanlar .kimse taraf olduğunu inkar etmiyor ki. sizin fikirlerinize uygun değildir, almazsınız. ve kendinize uygun olanı seçersiniz. ne var ki bunda? üstelik her iki rengin de olması gerektiğini düşünüyorum. herkesin doğrusu birbaşkasıyla örtüşmek zorunda değil.
hürriyet, milliyet, posta, vatan, akşam, sözcü, güneş, cumhuriyet, radikal, referans adlı gazetelerde ülke yanmış, yıkılmış, satılmıştır. bunlarda cennetteyiz havası vardır. ama ülke ne cennettir ne cehennem, orası ayrı. dün ne ise bugünde odur tıpkı yarınki gibi nokta