içimdeki cin mısırların sıkılgan ve patlamaya hazır yapısına güvenerek bu şuh kıvılcımı gönderiyorum sana..bilirim ki sen de bunun farkındasın. olmadık zamanlarda olmadık yerlerdeki değişken süprizler; yaradılışımızın en yeni bahar dalları.
ne zaman yakınlarına gelsem hiç yoktan sebepsiz bir heyacan çıkarıyorsun. adrenalin yüklü göğüs kafeslerimiz sanki birbirinden habersizmiş ve atmıyormuş gibi kendini bastırmaya çalışıyor ya; en büyük yalan işte bu...
evet.. şimdi nefeslerimiz yaklaşırken birbirine, ellerinden yayılan ateşi hissederken ben, öte bu yanda ise damarlarımdaki alyuvarlar şen şakrak dans ediyorlar kanlı canlı..uzun kestane rengi, biraz yağlı saçlarını ellerimle seviyorum. çünkü yağlanınca daha çok sen kokuyorsun.
artık yağlı ellerim senin ellerinin nezaretinde şuh bir ortak hırsla bal kutuna doğru yol alıyor... ama ben, çok fazla derinlerini sevmiyorum....böyle iyi. parmaklarımın görevi derinlerine inmek değil. o görev başkasının. herkes haddini bilecek! evet yüzeysel çok daha güzel!..
sabırsızca içine alırken beni, patlamaya hazır cin mısırım şuh yanan yüksek ateşinden dağılarak patlıyor, zamanla tek tek. gözlerinde havai fişekler görüyorum rengarenk.
bir tutam yağlı saç, bir tutam şuh tohum, sendeki ateş ve bendeki cesaret... işte sonuç bu.