bugün

(bkz: balzac)
zengin. zengin dediysem öyle burhan minigross tarzı basit zengin değil, carrefour gibi zengin. oğlu tren isteyincce haydarpaşadan gerçeğini alan sonrada eskişehire kadar rayları alıp treni yanından helikopterle seyreden cinsten zengin.

karısının bile kendisine inanamadığı şaşkınlık verici herif. karısı bağdat caddesinde dükkana girmek isteyince engel olup dükkanları eve getiren adam.

hahahaha hahahaha hahahaha diye gülen purosuyla jakuzide röpörtaj veren cinsten zengin.

onunkide böyle bi ortam işte.
hahahahah hahahahah hahahah
zengin ve yakışıklı bir doktor olarak yaşamaktan sıkılan, yakında tibet e katmandu ya gidecek olan yazar. ülkesini tibet te en iyi şekilde temsil etmeyi istiyor.

üçüncü gözüne hamile.
tibetten aldığı transfer teklifinde prensipte anlaşan yazar. sözleşmede üçüncü göz, yaşamsal huzur ve cinsel doyum olduğu söyleniyor. tibetteki keşişlerde kendisinden yaşam öğretisi alacakmış.
susuzlar alemde su ararlar, fakat su da cihanda susuzları arar demiş mevlana. su gibi bir adam işte, biraz muhabbete, dostluğa, zekaya hasret olanlar onu arar o da bu susamışları arar kendi susuzluğunu dindirmek için.
sevmek bir şey değil de
sevinmek kötü be,
kumruların
kumsalların
bulutların aşkına
mecburduk da yazdık
kirli sakallı sabahların namına
öylesine değil
savrulsun diye değil
yalandan değil
yazmak lazımdı
yazmasak olmazdı çünki

hani bazı
içinde bir dal burkulur
yeşil için
sarı için
her morun tonunda büyüyen
sağrılar için
belki kuşlardan habersiz
kanatlar için
yol yokuş
son ilkbahar
uzun eskilerden gelme
bir içim nefes için
yazmak lazımdı
yamasak olmazdı çünki

erguvan görüldü bir zaman
sonra çıkmaz oldu sokakların alayı
mavi çakmak
fitil falan
kalabalık oldu yokuşlar
o yokuşların baladı oldu
düğün oldu hatta
serim düğün ve çözüm için
boşanmalar oldu
her sevdanın final tezi adliyeye verildi
gerisi ilam oldu
kıyılar kumrular
göçler oldu...

buhurdanlar semaverler
ve nargile geyikleri
yavaş
yavaş
çok yavaş

hız'da yitirenlerin aşkına
yavaş'ın içindeki ölü şövalyeler için
her işin bir raconu vardı
yaşamanın ortaçağında
atılan adımlar vardı yavaş ve eski
bir düellodan alınmış
işte bu yüzden yazmak lazımdı
yazmasak olmazdı çünki...


sonra unutmak vardı
hatırlamak içindi bütün muallak resimler
hiç olmamış gibi yapmak
öküz öldüren bir hasrete
can dayanmıyordu ya
zaten bütün bunlar
yeni ve dayanıklı canlar içindi
dursun koyuyordular son çocuklarının adını
üstü kalsın ikizler mesela
birinin içinde civciv havalansa
diğeri kanat çırpıyordu istemsiz
oluyordu bunlar
ve yazmak lazımdı

yazmasak olmazdı çünki...

eski harfleri
dağıtıyorduk komşularımıza
yepisyeniydiler
hepi topu bir kere kullanılmışlardı
sapa bir cümlenin içinde
hat sanatıydı gömdüğümüz uykuya
edebiyat avuntusuydu işimiz
uzak suretlerinden biriyle yapılan nef'i'nin
yazmak lazımdı
yazmasak olmazdı.
aslında oldu tabii
bir sürü yazmadığımız
bir süre yazmadığımız
ama o zaman da
bakkalda hesapüstü kalmışlık oldu
siparişi unutmuşluk bakkal çırağında
hem de ekmeğin en yumurtaya banılacağı sırada
ve kapatıyoruz masasında söndürülen
ışıklar oldu
hadi gidin artık makamından kırklık bir ampul
kaldı geriye...
baktık olmuyor yazmadan
baktık mesele oluyor
dimağı eşeleyen cümleler,
olmuşlar,
olacaklar
yani bir fikrin hizasına konulacak ne varsa işte,
yazdık
ki yazmasak olmazdı
bütün bunlar
bütün bunlar içindi
gizli hüzün artıkları
kalmıştı ayrılık salonundaki
güvercinlerde manasız bir tango ciddiyeti
dans mı ediyorlar fırça mı yiyorlar
belli değil
öyle suçlu bir işti tango
arjantinde solcu gençler işkencedeyken
maradonaydı 82'de
kibrit kutusunun kapağı
vasati kırk çöptü ve
kendine göre sorunları vardı...

çözüm bekleyen ağır meseleleri vardı
yaprakların
kuruyorlardı
saatlerini kasım patlarına
hemen ve şimdi
müdahale gerekiyordu
akarsulara

ve ivedi
bir gülümser kelimeydi
yadırgayan
türkçedeki yerini
ama yine de yazmak lazımdı
yazmasak olmazdı

sorma hiç aklına gelir miydi
örümceklerin sinirli bir iklime
ağ'layacakları kendilerini
ya da kuşak çatışması balıkların
pul pul gerinir diye düşünürken biz
meğer esnemeye bile takati kalmamış
yorgun bir akdeniz...
ucundan çeksen
newyork'a kadar götürebilirsin
elektirikli vakumlu halı bile yıkayan sömürgeni
işte böyle bir durumdu
ve tedirginliğimiz
siren miren istemiyordu
telaşımızın gürültüsü yerindeydi
ve küt diye akşam oluyordu
biz ki öğle vaktiyiz daha
rakıdan filan habersiz
ve söylemeye gerek yok
uzun
çok uzun içmeler oldu
mürekkebe susamış peçetelere notlar düştük
kalktık
zeytinyağı lekesinden arta kalan
şiircik kuşunu besledik
gel gör ki üç gün yaşayabildi us pas içinde
ama olsun yine de yazdık
yazmasak olmazdı çünki...

nehirde (hiç tanımadığımız)
bir tekne için (hiç bilmediğimiz)
bir şarkı için (hiç duyulmamış)
bestelemeyi istersin de
hani nefesin yetmez nefsini güftelemeye
işte bu yüzden yazdık
yoksa hoşumuza mı gidiyor zannediyorsun
smokin bulutlu bir gökyüzünden sözetmek
bir kelebeğin kararsızlığını anlatmak
tırtıl kılığında...
başka türlü olmuyor,
başka türlerde nasıl oluyor bilmem

ama yazmak lazımdı işte
yazmasak olmazdı çünki!
yanlışlıkla değseydi o kartopu bana
bende katılırdım oyuna...
ideolojik saplantilarindan dolayi okudugunu anlayamayan bu vadideki zombidik yazar, ayni ideolojik saplantilarindan dolayi bir türbanli yazari türbansiz olan bir baskasindan daha üstün buldugum icin benim gibi bir deisti islamci ideolojik saplantilarla yazi yazmakla degerlendirmis. üstüne üstlük her ergen olan fikir sikarsa ortalaga isimiz var gibilerinden küstahca ve seviyesizce had bildirmeye kalkmis kisi. saplantilar ve bilip bilmeden yapilan küstahliklar böyle komik düsürüyor iste insani.
ideolojik dinsel saplantıları yüzünden tebligatı anlayamayan bu vadideki hoppidik yazar, kurban bayramında lama'ya girmek zorunda bırakmıştır bizi. kurban edeyim derken çığır açmıştır.
hiç unutmam, askere gittiğinde status quo buna beste yapmıştı.
çöpşiş yiyip ayran içmek istediğim seciyeli ruh. yüksek gönül.
(#2798609)

türklerin 1071'den istanbul'un fethine kadar bu topraklarda yaşayan herkesi doğrayan barbarlar olduğunu idda eden yazar.

ne olduğu, neye hizmet ettiği önemli değil. sadece yazık, acıyorum sana..
yazdığım entryler kötülendiğinde, özelden garip mesajlar aldığımda, nick altına acıma entryleri girildiğinde, evet doğru yoldayım diyorum, desiderius erasmus tarafından önceden uyarılmıştım.
entrylerinin yeni dikkatimi çekmesi sebebiyle, kişiliği sayesinde iyi düşüncelere kapıldığım her entrysini seri artı oyladığım yazar.
yaşını hiç göstermeyen yazar, sanki hiç yaşlanmıyor, son zamanlarda gündüzleri dışarda da göremiyorum kendisini, vampir olduğundan şüphelenmekteyim...
sensei'mdir.
(bkz: birikim)
tanri nin varligi uzerine bir deneme/#4598630

üçüncü nesil bir yazar. lakin, kendisini ilk defa biraz önce okuduğun bu entrysi ile fark ettim.
tanrı üzerine bir deneme yapmış, olmamış. vıcık vıcık samimiyet, alaycılık akıyor her yanından.

uzun yıllar ateist yaşamış, objektif ve baskı altında kalmayan bir akıl ile düşünme fırsatı bulmuş. tarafsız düşündükten sonra, tanrının var olduğu konusunda kendiyle anlaşmış.
öncelikle ateistlik tarafsızlık demek değildir. ateistlik, teizm karşıtı olmak demektir. yani teist düşüncelerin karşıtı düşünceleri savunur. bu arkadaşım, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmuş. herşeye tekrar baştan başlamasını tavsiye ediyorum.

bir balık ile insanı karşılaştırarak şöyle demiş;
balık suyu inkar edebilir mi? o zaman insan da tanrıyı inkar edemez.

peki diyor ben devamını getiriyorum;
su var,
tanrı yok.
(nokta)

kuantum fiziği ve maddecilik teorileri ile bilimin tanrının varlığı konusunda delilleri olduğunu savını savunmuş.
ben de yakın zamanda rus gizli servisinden aldığım bir bilgiyi kendisi ile paylaşmak istiyorum; "emesen paralı olacakmış."

tanrı varsa; o, bu dünyayı yaratan, herşeyin sorumlusu olan değildir, gibi bir görüşe geçmiş okuma parçasının sonlarına doğru.
işte bu noktalarda ne okuduğumu anlamamaya başladım. tamam dedim, işte! ironik bir arkadaş daha; lakin daha da saçmalamalar görmeye başladım. kafam karıştı.
"dinler yok, bunlar 2000 sene önceden uydurulmaya başlandı."
peki, tanrı da ondan, 10.000 sene önceden uydurulmaya başlandı desem nasıl olur acaba!

sonlarına doğru hümanizm, tasavvuf açılımlarıyla karşılaştım, iyice kendinden geçmiş bir deneme okuduğumu anladım.

en son vardığım noktada, bahsi geçen entryi okurken, ve bu satırları yazarken harcadığım elektriğe acıdım.
her neyse, sözlüğünde bir optimum kullanma düzeyi var.

tespit: ehlolunmayan konularda konuşmaktansa, aşure yapıp komuşulara dağıtmak daha eğlencelidir. sevap olur.
(#743374) mükemmel bir eser.. hoş gelmişim dedim sözlüğe..
küçük çük adlı bilimsel makalesi ile gerici yazarların tepkisini çekmiş ürolog.
gerici.*
(bkz: vadideki dürzü)
aslında çağrışım yaptığını da belirtmem lazım, kusura bakmasın çağrışımda hata olmamalı, teşbih gibi bir şey sonra bu.

ha çağrışım dedik, (bkz: vadideki dümbük)


#6548443 bu girisi ile de çağrışıma sebep olmuştur kendileri. Yok ironi yapmak istediyse lafım yok, silerim geçer, lakin benim düşüncem böyle diyorsa, çağrışım sadece çağrışım değilmiş derim, sevgilerimi sunarım.
üslubunu sevdim, kendisini de takibe alıyorum efenim saygılar.
güzel yazan...
sözlüğün kalitesini yükselten yazarlardandır.
(bkz: vadideki dümbük)
serbest çağrışım..