insanların zihinleri uyanıyor,özgür düşünce kabına sığmıyor,isyan,hareket,enerji; her yer kaynıyor ve bu şarkı tüm yumuşaklığı ve sakinliğiyle çalıyor. bir marş da çalınabilirdi örneğin ama filmdeki psikolojiyle şarkının sakinliğinin oluşturduğu zıtlık bence çok çarpıcı.
"And now you say you love me
Well, just to prove you do
Come on and cry me a river
Cry me a river
I cried a river over you..."
natalie portman'ın yağmur altında ıslandığı sahne de çok anlamlıydı, dönüşümün suyla tamamlanması...adeta ruhunun yıkanması...
--spoiler--
çok güzel bir film. şiddetin ve kutuplaşmanın arttığı, ötekileşmenin doruklara ulaştığı 2000li yıllar için çok manidar.(rte gibi konuştum lan)
totaliterizmi eleştiren diğer akranlarının aksine v for vendetta mutlu sonla bitiyor. ve elbette bu film çoğumuzun anarşist yerlerine iyi geliyor. ki tekrar belirteyim ben de filmi çok beğendim. üstelik v'nin öldürdüğü elemanlar içinde bir de medya adamı görmek beni heyecanlandırdı. zira belki de sinemada ilk kez medya ve totaliterizm dengesine değinilmiş. ayrıca bir de holding sahibi görseydik bu film daha da hoşuma gidebilirdi, neden? çünkü medyacı ile yakalanan güncellik tamamlanmış olurdu.
ayrıca bu film pek çok açıdan ilkleri yaşattı. ilk kez müslümanları sorun eden batılılar eleştirildi, belki de pahallı bir prodüksyon içinde ilk kez ırak savaşı eleştirildi. ancak yine de hayatımın filmi diyemiyorum zira v, tüm bunları kendi intikamı için yaptı, üzerinde testler uygulanıp vücudu yanmasa idi umrunda olmayacaktı belki de. son eleştirim de bir döngüyü tekrarladığı için olacak... aslıdna bu çizgi romana yapılsa daha doğru olur. nedendir bilinmez dünyayı kurtaran adamlar hep böyle bir okumuş etmiş, büyük aristokratik salonunda şövalyeleri ile oturan, bruce wayne gibi mirasyedi tipler. bu noktada acaba kurtuluş maceraperest aristokratlarda mı aranmalı? ancak v'nin tüm o eşyaları çaldığı düşünülürse bruce wayne ile aynı kefeye de koymadığım anlaşılır, yine de ben dünyayı kurtaracağı iddiasındaki adamın illa ki ortaçağ şövalyeleri içinde kırmızı şarap içmesi gerekmedğini düşünüyorum.
--spoiler--
edit:
--spoiler--
içim rahat etmedi tam açayım istedim şu aristokrasi muhabbetini. efendim ben bu filmi beğendim, v de müthiş bir karakterleştirmenin ürünü. çok başarılı. ancak şu bir gerçek ki çocukluğumuzdan da kalan alışkanlıklarımızla olsa gerek biz(belki de sadece ben) böyle filmlerden, çizgi romanlardan çok etkileniyoruz. illa ki her olayı süpersonik olsun istiyoruz. sorun da burdan kaynaklanıyor. yani benim gönlümde yatan kahraman nedense aristokratik geyikleri aşmış olmalı. ne bileyim illa ki şekspir(evet şekspir)den dizeler okumak zorunda değil. bilmem anlatabildim mi?
--spoiler--
george orwell' in unutulmaz eseri 1984 gibi totaliter rejimlerin baskısını ortaya koyan, hugo weawing' in hayat verdiği ve guy folkes' i hatırlatan maskeli kahramanıyla baskının altından kalkılabileceğini ispatlayan film.
kesinlikle bir şaheser, insanın anarşist duygularını okşayan bir film, bir başyapıt.. çizgi romanın filme aktarımı gayet başarılı ve filmdeki hugo weaving isimli şahsiyet, bir karaktere ancak bu kadar güzel can verebilir, onu efsane haline getirebilirdi..
filmin her saniyesinde anarşizm üzerine mesajlar verilmiş, gerek sözler gerekse davranışlar bu görüşü destekler nitelikte olmuştur.. wachowski kardeşlerin sinemaya uyarladığı bu film, kült filmler kategorisinden bu kadar yeni olmasına karşın şimdiden bir koltuk reserve ettirmiştir, hem de en önlerden..
v, ''..bu kutuda yediyüz şarkı var.. ama hiçbirinde dans etmedim..'' derken, fonda cat power'dan i found a reason şarkısını duyabileceğiniz müthiş film..
kardeşimden gelen abi bu filmi mutlaka izle gibi ısrar cümlelerine rağmen maceradır, saçmasapan birşeydir diye izlemeye dün akşama kadar direndiğim ve dün akşam izleyip çok beğendiğim yapıt. natalie portman'a bir kez daha hayran oldum.
bir dakika bile sıkılmadığım süper politik film. yalnız çizgi romanı okumayan biri olarak şunlar kafam takıldı:
--spoiler--
1) parlamento binasının tam altından geçen kapatılmış bir metro yolundan neden hiç kimse şüphelenmedi. parlamentonun önüne milyon tane asker koyulacağına oraya bakabilirdi başkanın adamları.
geleceğin ütopik ingilteresinde yaşanan bir hikayeyi anlatan film. insanların fikirleri uğrunda neler yapabileceğini dahası korkunun insanlara neler yaptırabileceğini anlatan filmdir. ama benim için en önemli gözlem filmdeki kubrick ve dahası otomatik portakal etkisi. sanki bir ara gerçekten alex delarge'ı iş başında izler gibi oldum. sadece bu yönü için bile izlenebilecek film.
film kafamıza vura vura 11 eylül sonrası amerikasını ve bunun varacağı yeri anlatmaktadır. ancak zannetmeyin ki mesaj sadece amerikaya, kendine düşman seçerek yaşamayı adet edinmiş bütün devletlere açık bir mesaj var. ayrıca insanın kendini tehdit altında hissetmesi durumunda can havliyle nelerinden feragat edebileceğinin de müthiş betimlemesi olan bir film; özel efekt, kurgu ve oyunculuktan çok fazlası...
izlemeye degen bir film. ne kadar korkussuzsaniz o kadar ozgursunuz temasini iyi islemisler. filmdeki siyasetcilerin bir bir aynisi amerikan siyasetcilerinden esinlenmeyi birak direk kopya edilmistir. kus gribi, aids, kanser vs hastaliklarinin kokunun nereye dayandigina dair bir ipucu verebilir. natalie portman kazinmis kafasina ragmen nefes kesmeye devam eder. her filmde oldugu gibi bu filmde de abartili ve anlamsiz birsuru sey vardir en azindan konusu guzel.. ayrica ingiliz aksani yapacaz diye sican aktor/aktristler olmadigi icin sinir olmadan izlenebilir.
filmin aykırı duyguları harekete geçirebilecek bir kurgusu var. insanın isyan edesi geliyor izlerken. herkesin dikkatle izleyip dersler çıkarması gereken bir film.
altyazıyı hazırlayan arkadaşın bizler için film kadar önemli bir yeri olması lazım çünkü sıradan bir çeviri ile filmin içine edilebilirdi ama hazırlayan her kim ise özellikle (#764920) bu entry'de belirtilen sahnede ustalığını ortaya koymuş..film için ise cidden olağanüstü bir film.(#847368) bu entry'de belirtilenin yanında bir de hücre sahnesinde evey'in yüzü morarıyor yara bere oluyor yüzünde ama çıktığı sahnede yüzü pürüzsüz bu nokta gözden kaçmış..
alan moore'un eseri *. ayrıca ondan uyarlanan 2005 yapımı film. öyle bir film ki, tek kelimesi tek sahnesi boş değil. tekrar tekrar izlenesi, izlenen en iyi filmler listesine en baştan sokulası şaheser.
natalia portman hucreye tıkılıp gunler gectıkten sonra,bacaklarının hala puruzsuz olması,bız deryayı umman seyırcılerın dıkkatını cekmıstır,netekim kızımız bı yerlere epılasyon aletı felanmı saklamsıtır,yoksa bu sonradan anladıgımız v adlı maskelı karakter duzenlı olarak gelıp kızımızı epilemi etmektedir? bu paradoks ılen fılmı ızledık bıtırdık.
freedom forever be bilader. bir filmin konusu bu kadar muhteşem işlenebilir ancak. alıyor götürüyor sizi kendinizden. v'nin davası'nın arkasında yer aldığınızı hissediyorsunuz bir an. hakikaten bir daha izlenilesilerim arasına girdi bu film. kendini bana beğendirttiği için tebrik ediyorum vendetta'yı*.