fenerbahçe'nin orta saha oyuncularının sağ açık ve sol açıktan asist yapışını ve hücum çeşitliliğini överken "ergen yatak odası düzensizliği var, kendi içinde düzeni olan" tanımlamasını yapan kalite kokulu yorumcu.
kesinlikle türk olmadığına inanmaktayım. Yaptığı yorumlar inanılmaz sağduyulu, mantıklı ve bilgi dolu. Gökmen özdenak ile bu adamın aynı işten para kazanıyor olması büyük bir çelişki.
herkesin milli takımın başına yılmaz vural gelsin dediği günlerde, önce yılmaz vural 3 yıl bir takımın başında kalsın, orada başarılı olsun ve o zaman tartışalım diyerek en doğru yorumu yapmıştır.
Bakanın görüşüne saygı duyuyorum, ama bence hepimiz aynı gemide değiliz artık En azından ben o gemide değilim arkadaş Ne zaman bir futbolcunun başına bir sert cisim geldiğinde atanı kamerayla tespit edecek duruma gelirsiniz, ben o zaman o gemiye binerim Sayın Bakan Ne zaman TFF Kongresini 300 zengin fanatiğin elinden kurtarır ve sporculara/antrenörlere/futbol adamlarına teslim edersiniz, ben o zaman o gemiye binerim Sayın Bakan Ne zaman hayatımızın merkezine parayı değil adaleti, hukuku ve utanma duygusunu koyarız, ben o zaman o gemiye binerim Sayın Bakan.
Ben o gemide değilim Sayın Bakan. Ve inanın, o gemideki namusluların oranı da her geçen gün azalıyor.
Son üç yıl içinde Süper Ligde iki hakem (Yılmaz ve Ongun) başlarından yaralandılar; bir hakem (Göçek) de yüzlerce taraftar tarafından linç edilmek istendi. Ankaragüçlü 43 sporsevmez stada döner bıçakları sokmak isterken yakalandılar, Göztepe-Karşıyaka maçında 82 kişi polise mukavemet/koltuk ve meşale yakmak gibi sayısız suçla göz altına alındılar. Çakarın iddiasına göre Manisa Başkanı Yaralı, Ordu Başkanı Türkmeni kafasına bir şarjör boşaltmakla tehdit etti. MiY teknik direktörü Yeşilova, sahanın içinde bıçaklandı.
Diyarbakırlı futbolculardan sonra şimdi de Trabzonsporlu Zokora ırkçı saldırıya uğradığı iddiasında. Dün Trabzonda bir spor müsabakasında Emre ve Stoch, başlarına gelen sert cisimlerle yaralanmalar yaşadılar. Ve artık ne benim, ne de çevremdeki hiç kimsenin bu ülkede futbolu sevecek, izleyecek ve konuşacak hali kalmadı.
***
6222 sayılı kanunun ilk haline göre kulüpler ivedilikle statlarını (yabancı cisim atanları ayırt edebilecek) kamera donanımlarına kavuşturacaklardı. Hatta eski TFF Başkanı Özgener bana bu işi bizzat federasyonun üstlendiğini söylemişti. 3 TFF Başkanı değişti, hiçbir olumlu gelişme olmadığı gibi kulüplere bu konuda ekstra 3 yıl daha süre verildi.
Dostum Kanat Atkayanın harika yazısında okumuşsunuzdur; Kartal-Kasımpaşa maçında kalp krizi geçiren bir taraftar, tribüne ambulans gelemediği için hayati tehlike geçirdi. Altay Başkanı Hızlıokun TFF Kongresinde bu minvalde yaptığı konuşma önce Cavcav tarafından sabote edildi. Sonra kürsüden zorla indirilen Hızlıoka, Demirören, herkes haddini bilecek şeklinde ince bir mesaj gönderdi.
Ben bu yazıyı kaleme aldığım sırada PFDKnın temiz kramponlar operasyonu ile ilgili kararı belli değil, belki siz okurken cezalar açıklanmış olacak. Ama Bakan Kılıçın hepimiz aynı gemideyiz çıkışına bakılırsa maksat yine gemiyi süpürmek değil, gemi ekonomisini yürütmek
Bakanın görüşüne saygı duyuyorum, ama bence hepimiz aynı gemide değiliz artık En azından ben o gemide değilim arkadaş Ne zaman bir futbolcunun başına bir sert cisim geldiğinde atanı kamerayla tespit edecek duruma gelirsiniz, ben o zaman o gemiye binerim Sayın Bakan Ne zaman TFF Kongresini 300 zengin fanatiğin elinden kurtarır ve sporculara/antrenörlere/futbol adamlarına teslim edersiniz, ben o zaman o gemiye binerim Sayın Bakan Ne zaman hayatımızın merkezine parayı değil adaleti, hukuku ve utanma duygusunu koyarız, ben o zaman o gemiye binerim Sayın Bakan.
Ben o gemide değilim Sayın Bakan. Ve inanın, o gemideki namusluların oranı da her geçen gün azalıyor.
--spoiler--
'' sivasspor, fenerbahçe nin fikstürünü takip ediyor. fenerbahçe yorgunu takımlarla maç yapıyor. şu anki pozisyonu biraz da bununla alakalı '' yorumuyla gözümde değerini bir kat daha arttıran harbi yorumculardan.
radikal futbol ekolunden gelen milliyet gazetesi yazarı. mehmet demirkol'dan sonra bu ülkenin en değerli futbol yorumlarını yapan ilgiyle takip edilen futbol yorumcusu. tv 8'deki premier lig maçlarında ömer üründül'ün yorumladığı bir maçtan sonra yayınlanan maçta yakalanırsa değeri daha iyi anlaşılan kişi.
bugünkü yazısıyla basit bir spor yazarı olmadığını kanıtlamış, akıllı bir muhalif duruş sergileyerek milyonların vicdanı olmuştur. diğer mallar yeni transferleri yazadursunlar. aha futbol yorumu böyle olur:
hafta sonları stadyumlarda toplanan bir küçük ilçe nüfusu kadar insanı, sadece o günkü müsabakayı boş gözlerle izlemeye gelen işsiz/hissiz ve fikirsiz kalabalıklar olarak değerlendirme hatasına sıkça düşeriz. oysa bir futbol müsabakası sadece çayır-çimen, top-kale, ıslık ve düdükten ibaret değildir; bir kentte yaşayan 40-50 bin bambaşka insanı, siyahı-beyazı, kadını-erkeği, dinliyi-dinsizi, faşisti ve komünisti yana yana, omuz omuza getirebilecek tek organizasyondur aynı zamanda... bir sinema ya da tiyatro salonu birkaç yüz, bir konserse birkaç bin kişiyi toplayabilir genelde... bir futbol müsabakasındaysa farklı hayat standartlarına, eğitim düzeylerine ve siyasi görüşlere sahip 50 bin farklı insan 10-12 dönüme sıkışabilir.
bir spor müsabakası, bir ayakkabı boyacısıyla bir fabrikatörün, bir travestiyle bir profesörün, bir rahiple bir yankesicinin bir arada ya da ayrı ayrı tepkilerini gösterebilecekleri bir ortamdır. parti mitingine, sendika toplantısına benzemez. demokratik ülkelerde bu kadar farklı insanı tahakküm altına almaya pek kimsenin gücü yetmez. iki sezon önce fenerbahçe yönetimi tribünleri kontrol etmek istedi, yapamadı; aylarca zico sesleri yükseldi. beşiktaşınki denedi, sonuç vermedi. bir tribün engellemeye çalıştığı halde diğerleri hep bir ağızdan yönetimi protesto ettiler. türk telekom arenada yaşanan da daha öncekilere benziyor: birleşik bir grup alkışlıyor, ama bağımsız çoğunluk dinlemiyor. toki başkanının konuşmasına kızıyor, tepkisini yuhalayarak ve ıslıklayarak gösteriyor.
o yüzden bu stadyumlardan yükselen sesleri küçümsememek lazım. statlar hürdür ve masumdur. hırvatistanın temelleri zagrepin maksimir stadında atılmıştır. çavuşeskunun çöküşünün önemli bir evresi bükreşin ghencea stadında yaşanmıştır. istanbulun seyrantepesinde yaşanan da öyle hür, öyle masum bir tepkidir özünde...
10 liranın hesabı
tabii ki hiç kimse ali sami yen spor kompleksinde böyle bir protestoyu arzu etmezdi. zaten bu protestonun da çoğu başbakana değil, ondan önceki konuşmacılarıydı. başbakan ve ekibi istanbula harika bir spor kompleksi yaptılar. bu statta 2020 avrupa şampiyonası maçları oynanacağına eminim. ve samimiyetle söylüyorum, bu stat son iki avrupa şampiyonasının oynandığı (portekiz, isviçre ve avusturyadaki) bütün statlardan daha güzel...
ama protestonun kökeni, bence stadın fiziksel özelliklerine dayanmıyor. kamu vicdanını yaralayan başka iki büyük hata var: birinci hata, 600 trilyonluk bir yatırımı ikide bir ayda 600 lira kazanan insanların gözüne sokmak.
o 600 trilyon, bakanın/bürokratın cebinden çıkmadı. pardon çıktı. ama 600 trilyon değil, 10 lira çıktı. ülke nüfusu 70 milyon olduğuna göre, bu stadın yapımı için kaba bir hesapla hepimizin cebinden 10 lira çıktı. o zaman devlet erkânı, cebinden 600 trilyon harcamış gibi değil, cebimden 10 lira harcamiş gibi konuşmali. bana 600 trilyonu değil, 10 lirayı anlatmalı...
nahif ve güçsüz
ikinci hataysa daha bireysel. ölmüş bir insanın arkasından kullanılan iki sözcük çok yaralayıcı: özhan canaydının karşımızda nahif ve güçsüz duruşu, dün gibi aklımızda diyor toki başkanı... kamuoyu o sözcüğü naif (saf, deneyimsiz) olarak anladı; oysa cümlenin gelişinden o kelimenin nahif (zayıf, cılız, çelimsiz) olduğu tahmin edilebiliyor.
sayın toki başkanı; bugün kuvvetli-güçlü-sağlam olabilirsiniz, olabiliriz. ama unutmayınız: toprağın altı, nice kuvvetli şahlarla, sultanlarla, padişahlarla dolu...
5149 sayılı yasa
islık meselesinin en trajikomik kısmıysa, en sonunda saklıymış: galatasaray başkanı polat, ıslıklayanları 240 kamerayla tespit edip stada bir daha almayacaklarını beyan etti. şimdi sayın başbakana, sayın spor bakanına, sayın tff başkanına soruyorum:
1) insanlar hoşlarına gitmeyen bir şeyi protesto etmek için ne yapmalı? tribüne döner bıçağı, keser, kasatura mı sokmalı? birbirini mi vurmalı? küfür mü etmeli? yoksa en medeni protesto biçimini mi (yani alkış, ıslık ya da yuhalamayı mı) tercih etmeli?
2) 5149 sayılı sporda şiddet ve düzensizliği önlemeye dair yasa içeriğinde ıslıkla protesto stada girmeme sebebi olacak mı?
3) aynı yasada stada girecek/girmeyecekleri kulüp başkanları mı belirleyecek? mesela karabük başkanı tipini beğenmediği adamı, antep başkanı kendisine muhalif olanı stada sokmayabilir mi? eğer kulüp başkanlarının böyle bir yetkisi yoksa sayın polat, hangi hukuka dayanarak böyle tehditte bulunabiliyor?
eğer bu ülkede ıslıkla protesto yasaksa; stada girecekleri/girmeyecekleri il güvenlik kurulu değil, bakanlık değil, polis teşkilatı değil, kulüp başkanları belirleyecekse; ben bundan sonra hiçbir stada girmek istemiyorum. hatta, kendimi ihbar ediyorum: cumartesi 19:30da ben de ıslıklı protestoya katıldım. 240 kameranızla zaten yerimi ve kimliğimi tespit etmişsinizdir. beni de bundan sonra tt arenaya almamanızı arz ederim. nokta.