Uğruna şiir yazılacak kadınlar... Evet, hoş, hoş ama burada garip bir paradoks var.
Yalnızca bir şahsa, bir kadına yönelen ve diğer bütün hassasiyetlerin dışında hareket eden bir kalem bir şaire ait olamaz. Dolayısıyla bu ortaya çıkan pek "şiir" de sayılmaz.
Bu kalemin gerçekte bir şaire ait olduğunu varsaydığımızda da onu harekete geçiren bu itkinin, merkezinde bir kadın da olsa yalnızca bir kadından türediğini söylemek bu şairin edimlerine haksızlık olmaz mı?
ne önemi var ki? sonuçta kelimeleri alıp yiyemezsin, ne biliyim onlarla cinsellik de kuramazsın, onları sevemezsin, dokunamazsın. ne işine yarar kelimeler? iyi şeyler duymak hoşuna gidiyorsa o halde daha fazlası daha çok hoşuna gitmez mi?
ayrıca kadın verirse seks vermezse aşk olur. bana fayda sağlamayan aşkın ızdırabını ne yapayım?
yani şiir yazılan değil yaşanılan kadın olmak bence daha tatmin edici olur.
Aslında uğruna şiir yazılacak kadınlar geçmişte kaldı... Günümüzde uğruna şiir yazılacak kadın neredeyse kalmadı diyebilirim... Çünkü günümüzdeki kadınlar şiirden hoşlanmazlar...
bir zamanlar bir sevgilim vardı. şiire meraklı duygusal falan. şiir yazar dururdu benle tanışınca yazdığı tüm siirleri yırtıp atmış. bana siir yazdı mı bilmiyorum ama uğruna siirlerden vazgeçilen kadınım. pehh.
şiir yazmak için bahanedir, kime göz dağı hanii, ha bir de sapık yazarlarımız çıktı bugün, yazarlara da güvenim kalmadı biz daha iyi yazıyoruz yalan yok.
Hava keskin bir kömür kokusuyla dolar,
Kapanırdı daha gün batmadan kapılar.
Bu, afyon ruhu gibi baygın mahalleden,
Hayalimde tek çizgi bir sen kalmışsın, sen!
Hülyasındaki geniş aydınlığa gülen
Gözlerin, dişlerin ve ak pak gerdanınla
Ne güzel komşumuzdun sen, Fahriye abla!
Eviniz kutu gibi bir küçücük evdi,
Sarmaşıklarla balkonu örtük bir evdi;
Güneşin batmasına yakın saatlerde
Yıkanırdı gölgesi kuytu bir derede.
Yaz, kış yeşil bir saksı ıtır pencerede;
Bahçende akasyalar açardı baharla.
Ne şirin komşumuzdun sen, Fahriye abla!
Önce upuzun, sonra kesik saçın vardı;
Tenin buğdaysı, boyun bir başak kadardı.
içini gıcıklardı bütün erkeklerin
Altın bileziklerle dolu bileklerin.
Açılırdı rüzgârda kısa eteklerin;
Açık saçık şarkılar söylerdin en fazla.
Ne çapkın komşumuzdun sen, Fahriye abla!
Gönül verdin derlerdi o delikanlıya,
En sonunda varmışsın bir Erzincanlıya.
Bilmem şimdi hâlâ bu ilk kocanda mısın,
Hâlâ dağları karlı Erzincan'da mısın?
Bırak, geçmiş günleri gönlüm hatırlasın;
Hâtırada kalan şey değişmez zamanla.
Ne vefalı komşumdun sen, Fahriye abla!