baharın ortalarına gelmemizle artık tam sezonunda olan harika oyuncak. çocuk ruhunu kaybetmeyenlerin evde mutlaka bir tane bulundurduğu kafalarına estiğinde çayır bayır bulamazsa caddenin ortasında bile koşarak uçurabileceği nesne. ayrıca evet vurmasınlar onu.
geçmişe ve geleceğe baktım, m.ö 3000 yılında buldum onu. yalın ayak başı kabak olmasını beklerken, narin bir gelin gibi süslü olduğunu gördüm. eşkenar üçgen, altıgen, dörtgen gibi geometrik şekillerinin yanı sıra bambaşka kimliklere bürünüp, her seferinde bambaşka biri olabiliyordu. söz gelimi, bazen kuş, bazen ejderha, bazense yaramaz bir balık oluveriyordu.
Çin'in Weifeng şehrinde doğan bu narin güzelin oyunculuğu kısa sürede Japonya, Tayvan ve Endonezya'ya ulaştı, derken, bu korkusuz güzel çocukların kalbinde taht kurup, eğlencelerin aranan siması oldu.
ona korkusuz demem boşa değil, çünkü; o, savaşlarda haberleşmeyi sağladı, düşmanı korkutup gövde gösterileri yaptı, hasat mevsiminde bolluk olması için Tanrı'ya yakardı, bir savaşçı gibi yeni doğan bebeklerin üstündeki kötü ruhlarla savaşıp, onları kovdu. hırsızlık yapmak ve balık avlamak ise kötücül yanlarıydı kırılgan kuşun. kim bilir belkide o yüzden bir yanı hep hüzünlüdür rüzgarla dans ederken...
Marco Polo'da, Uzak doğunun bu korkusuz, narin, kırılgan güzelini Malaya adalarında gördüğünde benim gibi ona vurulmuştu. Marco, Malaya'dan satın aldığı bu güzeli Hollanda'ya götürdü ve böylece bu narin güzel hemen hemen her ülkenin semalarında dans ederken görüldü...
ne çok şiir yazılmıştır bu güzele, en çokta çocuklar sevmiştir onu ve özgürlüğe hasret olanlar.
benim de bir diyeceğim var elbet:
Beni Weifeng'e götürün, ne eşkenar, ne üçgen, ne altıgen, ne dörtgen ne de ejderha olmasın, kuşlar zaten uçuyorlar, balıktan olsun uçurtmam, ben en çok balıkları uçurmak isterim.
ne kadar değerli olduğunu bir nevi anlatan cümle şudur;
--spoiler--
aslında pek fazla bir şey değişmedi. ben de değişmedim. fırsat olsa değişirdim. kim istemez ki bir uçurtmayla yer değiştirmeyi. *
--spoiler--
Göğün ipini tutmuş koşuyor çocuk
savura savura denizi, al yeşil mor, kıyı boyunca.
Kapılardan içeri yaz doluyor döne döne
keskin bir adaçayı, reçine, kekik
kokusuyla, başdöndürücü
bir çingene çergisi çığrışmasıyla, gün günden uzun,
gün günden deli.
Dilimizde zaman av etleri tadında.
Akşamları kıyıda, demlenirken altında salkımsöğütün,
başı dizimizde uyuyor deniz, yorgun, güleryüzlü, güvenli
canlı olarak en son 2 sene evvel sefaköy semalarında gördüğümdür.
yüksekliği hakkaten şaşırtıcı idi. biraz daha yükselse yanından uçak geçecekti, o derece.
özgür hissetmeye ihtiyaç duyan her ruhu mutlu eden mükemmel buluş.
her ruh ona benzer biraz, çıkıp gitmek ister bedenden havalanır da havalanır ama bir ip vardır bedenin elinde, o beden o elindeki iple ne kadar izin verirse ancak o kadar havalanır.
YAZ TATILLERININ BIR NUMARALI EGLENCESIYDI.. KOMSUNUN BALKONUN ALTINDA ARKADASLARLA AFILLI UCURTMALAR YAPARDIK. BABASI MOBILYACI OLAN ARKADAS CITALARI AYARLARDI. RENGARENK KAPLAMALAR ILE TAMAMLAR MAHALLEMIZIN RUZGAR GOREN TEPESINDE AKSAM VAKITLERINE KADAR BIR YANDAN UCURTMAMIZI UCURUR BIR YANDAN MUHABBET EDERDIK.. AKSAMA DOGRU DOMATESLI PEYNIRLI EKMEKLER KUCUK KARDESLER TARAFINDAN GETIRILIR BIRLIKTE YENILIRDI.. MAHALLE ARKADASLIGI, KOMSULUK VE BIR COK SEY ANIMSATTI SIMDI.
o uçurtmanın üstüne binip onunla birlikte gökyüzünde dolaşma hayali doldururdu çocukluğumuzu. keşke uçurtma olsam derdik. derme çatma malzemelerden yapardık uçurtmalarımızı. şeytan uçurtması en basitiydi onun bile terazisi tutmazdı döne döne çakılırdı. uçurtma ipi bulamaz evden keçi kılından yapılan iplerden çalardık. uçurtma yükselirse sevinçten coşardık ama her seferinde o çiğ ip kopardı. düştüğü yeri bulmaya çalışır paramparça uçurtmanın başında ağlardık. çocukluk işte. şimdi bir sürü teknolojik oyuncağımız var ama mutlu değiliz.
en sevdiğim...her gördüğümde hayranlıkla izlediğim...bir gün evladım olursa sosyal medyanın esiri olmasın, elinde uçurtması olsun istiyorum. beraber uçurtma uçuralım, gökyüzünü izleyelim istiyorum.
bana 90 ların verdiği en güzel yetenek uçurtma yapmaktır. izleye izleye öğrendim. bizim zamanımızda bilgisayar yaygın değildi. kağıttan ve çıtadan olmak üzere iki çeşidini de yaparım.
--spoiler--
Bizim de ne süslü uçurtmalarımız vardı,
Alıp başlarını gitmediler mi?
gözümüzden bile esirgerdik
Hangi birinin ipi kaldı elimizde?
--spoiler--