Çocukluğumda arkadaş çevresi arasında ayrıcalık kazandıran durumdu. Uçurtmayı yapmak, sorunsuz uçurtmak ayrı bir zevkti. Kırtasiyelerde satılan standart büyüklükteki uçurtmaların aksine devasa büyüklükte uçurtmalar yapardım. Tek sınırım çıtanın uzunluğu olurdu. Arkadaşlarıma aileleri uçurtma alırlardı. Ben kendi yaptığımı uçururdum. Babam bana, oğlum sana uçurtma alayım mı dediğinde uçurtmayı değil çıta ve ip isterdim. Öylesine hoşuma giderdi ki, her uçurduğum kendi yapımım uçurtmayla sanki sanatıyla övünen sanatçı gibi övünürdüm. Geçmişten gelen bu bilgi, şu zaman da bile bir çocuğu mutlu etmek için çok işime yarıyor.
olay şöyle gerçekleşiyor, vakit yok kağıttan uçurtma yapıyorum mahallede 3. 4. kata kadar yükseltmişim hızlıca koşuyorum o zamanlar köy gibiydi istanbul herkes halısını sokakta yıkardı ben 1 uca koşuyorum o ara 3. katın birinden halı atıyorlar yere, bende geri geri koşarken tabi az önce geçtiğimde hiç bir şey olmadığı için rahatım, geri geri koşarken pat takılıp bilekten amorti veriyorum.
uçurtmanın benim için ayrı bir önemi vardı. hayatımda isteyip de hemen yaptığım başardığım bir iştir.
bunun dışında hep boynu bükük yetiştim nedense...
bisiklet istedim ölürüm diye almadılar.
faşist anne ve babanın tek çocuklarını kaybetmekteki korkularından dolayı böyle bir işe girmediler.
onların korkuları benim yaşamam değil. evlat acısı tatmamaktı...
sen kaza yaparsan ben dayanamam. gibi sözlerini de çok duymuşumdur.
ayakkabım eskidikten bir ay sonra alınırdı.
özer diye bir arkadaşım vardı Ankara'da onun babası çok iyi uçurtma yapardı.
babası ona uçurtma yapmasını öğretmiş çok da güzel uçardı.
adeta o zamanlar uçurtmaya aşık olmuş çok sevmiştim...
ben bunun yapmasını mutlaka öğrenmeliyim. dedim. ve nasıl yapıldığını öğrenmeye çalıştım.
aslında işin geometriyi uygulamaktan başka bir zorluğu yoktu ama nedense onu akıl edememiştim.
işin en zor tarafı terazisini kurmaktır.
teraziye düğüm atmak ayrı bir uzmanlıktır.
uçurtmayı yaparsın ama terazi yapmasını bilmez isen uçarken o terazi bozulur ve uçurtma çakılır.
yine çocukluk zamanlarımda yaz tatili boyunca, sıfır masraf ile uçurtma yaparak ona hayat verirdim.
çok hırslıydım.
uçurtma normalde rüzgarlı hava olmadan uçmaz.
öyle bir uçurtma yaparsınız ki o uçurtma rüzgarsız havada bili uçabilir.
zamanlar bunları da öğrendim.
şimdi ise geriye dönüp baktığımda doygunluğa ulaşmış bir başarı duygusundan başka bir şey yok.
imkansız olanın başarılabileceğini o zaman anlamıştım.
gram rüzgarın olmadığı zamanlarda uçurtma havalandırarak etrafımdaki insanlar bu havada sen bunu
nasıl havalandırdın sorularına muhatap olurdum.
belirli bir yükseklikten sonra da ip iyice gerilirdi.
yerde hiç rüzgar yokken bile uçurtma uçardı...
perdenin ötesinde bir gerçeğin olduğunu o zamanlarda anlamıştım.
uçurtma avcısı filmini sırf film sevmeyen biri olarak bunun için izlemiştim, uçurtmalı nasıl bir film
yapacaklar diye merak ettim ama uçurtma ile ilgili aklımdaki heyecanı bulamadım.
bu Amerikalıların aklında hep bir mücadele kazanç-yenilgi var. sevgi aşk yok nedense...
ince işçiliktir. öyle ha deyince uçmaz, terazisini ayarlamak çok önemlidir aksi halde takla atan güvercinler gibi hareketler yapabilir, uygun ip bulunmalıdır vs vs. zamanında kendimiz yapardık uçurtmaları, satın alma lüksümüz yoktu, hey gidi günler.
10 cm'den tutunda 1.5 metrelik boyutuna kadar yapmışlığım vardır. 90 ları gördük biz, mahallede büyüdük. bu o zamanlarda futbol, taso, tekme tokat oyunundan sonra tek eğlencemizdi.