uzun yolda babam ve oğlum u izlemek

entry2 galeri0
    1.
  1. artık bilindiği üzere çoğu seyahat acetantalarında yolculara özel küçük televizyonlar bulunmakta. uyumadan önce, can sıkıntısı gidermek için o küçük kutu açılır. bir çok kanal bulunur. müzik kanalı, film kanalı ve ulusal kanallar…

    yola çıktığınızda, sadece firmanın kanalları çekiyor. nede olsa dağlarlardan, tepelerden geçiyorsunuz. c.tesi gecesi okan'ın programını seyretmek istersiniz ancak otobüsün kanalına kalırsınız.

    işte o vakittir babam ve oğlum'u izlemek.

    güzel başlamak gerekir. http://fizy.com/#s/13pb8b

    uzun bi yola çıkıldığında, insanın üstünde biraz duygusallık vardır. o gardan ayrılırken, her ne kadar size el sallamasalar da üstüne alırsınız. derin derin gözlerinin içine bakarsınız. yüzünüzde tebessüm, gözlerinizde nem oluşur.

    otobüsün ışıkları hala yanmakta. kapatmadan önce su ve yiyecek servisi yapacak muavin. gözlerinizi dışarıdan aldıktan sonra, ekran açılır. 1-2 kanal değiştirilir, daha başlarında olan babam ve oğlum filmine denk gelinir. meyhaneden dönmekte. hafif sallanıyor ve film başlamış bulunmakta.

    kulaklık takılmış, seste biraz açılmıştır. yavaştan moda girilmekte. göz ister istemez , yanında oturan adamın ne seyrettiğine ilişir. nedense otobüste bulunan herkes, biraz kırılgan dönemlerinde. yoksa uzun yolda bu filmi seyretmek akıl değildir.

    sadık'ın karısının sancıları başlamıştır. olaylardan haberleri yok. taksi çağırmaya ulaşır ama nafile. yola çıkarlar. en sonunda bi parka geldiklerinde, doğumu gerçekleştirirler.
    sabah olur. askeri bir araç yanaşır ve darbe olduğunu söyler.
    sadık, kucağında el kadar çocuk, arkasında eşinin cansız bedeniyle, yere oturmuştur bir vaziyette şok etkisindedir. fonda çalan müzikte, ''hazır ol'' manasında seyircileri uyarmakta.

    filmin birçok can alıcı noktası bulunduğu, bunu da en güzel evde seyretmek olduğunu bilmek gerekir. sinema da bile en sert adam, istemeden bir dalgaya kapılabilir. bırak ben uzun yolda, sert kulaklık ve küçücük ekranda seyrediyorum.

    muavin, ilk olarak su servisi yapmakta. uzaklardan, elinde tepsiyle gelmekte. ekranda sadık'ın annesi ile uzun zamandır görüşememiş olmasının verdiği duyguyla ciğerlerini ezecek şekilde sarılmakta.

    -halletcez biz her şeyi dimi?
    -halletcez anne.

    muavin, durumun farkındaymış gibi, 2 tane su vermekte. ekranda duygu yüklü film, gözler camdan dışarı karanlığa bakmakta.

    zaman ilerlemekte. deniz, arka avluya gelmişti. bu arada muavin, yiyecekleri dağıtmış, çöpleri topluyordu. deniz merak edip konuşur.

    -atlar pabuç giymez ki !
    -giyer ama sen göremezsin.
    -neden göremem?
    -ordan göremezsin. gel yakından bak.
    -hani ?
    -ordan da uzak. iyice gel bak.
    (deniz yaklaşır)
    -gördün mü bak. pabuçları bunlar. nal bu.
    -hakkaten. demirden pabuçlar. yapıştırıyor musunuz ?
    -hehe. yapışır mı hiç. çiviyle çakıyoruz.
    -acımaz mı ?
    -acır mı hiç ? tırnak bu.
    -çakmazsanız ne olur ?
    -esas çakmazsak acır taşa ayağını sürttümü.

    küçük konuşmalarla sahne canlandırılmış ve atın ses çıkarmasıyla deniz korkmuş. garibim ani bir hareketle, o korktuğu dedesinin elini tutmuştur.
    dede, içtiği sigara titrer, gözleri dolar. tabi sende kötü olursun. ama zor tutarsın kendini. uzun bir yolculuktasındır. muavinde yavaş yavaş sana doğru gelir. sende tabi ki, sıkmaktan kızaran gözlerini dışarı salarsın.
    -korktun mu ha? erkek adam korkar mı hiç atlardan?

    sahnenin devamı daha da can alıcıdır. muavin gitmiş, yandaki herif ters kısma dönmüştür. son olarak ışıklar sönecektir. ama ondan önce;

    -adı var mı bu atın?
    -at işte. adı yok. sen koy hadi adını.
    -ıııı. düldül olsun.
    -nerden buldun bu güzel adı?
    -kitapta vardı. çizgi romanda. retkit'ın atının adı. düldül olsun mu ?
    -olsun ya. sen kitap okumayı mı seviyon ?
    -seviyorum. atları da seviyorum.
    -atlar sevilmez mi? sen gel hep, atları sevdireyim sana.
    -teşekkür ederim amca.
    -amca mı ? dedenim ben senin. amca da neymiş.
    -bi kere dede değince kızdım ama.
    -kızmam. kızar mıyım hiç. ben kızmam.

    hüseyin efendi, hiç görmediği torununa öyle bir sarılır ki, izleyenlerde tekrar kötü bir etki yaratır. fonda inceden girmiş müzik, sarılma anında yükselir ve damarlara işler. tekrar camdan dışarı bakılır. kulaklıkta takılıdır. burnunu da fırt fırt çekersin.

    uzun yolda acentalarla seyahat etmenin tek kötü yanı vardır o da istediğin vakit sigara içememen. evde bile seyrederken 2 saate 1 paket sigara içebiliyorsun. uzun yolda ne yapılmalı?

    filmde artık sahneler geçmiş. sonlara doğru geliniyor. sadık, demlenmiş ve babasıyla konuşmak için büyük avluya gidiyor.

    -baba buraya neden geldiğimi bilmiyorsunuz? deniz'e bir oda ver. onu yanına al. burada büyüsün. bir evi olsun. gidecek başka hiçbir yeri yok.
    -gördün mü evlat ne demek ? zor geldi değil mi ? bakamıyon dimi çocuğa ? gördün mü evlat ne demek ?
    -gördüm baba. görmem mi hiç? peki sen bir çocuğun büyüdüğünü görememek nedir bildin mi hiç ? hiç bilir misin bu duyguyu ? hayat devam edecek. birileri yeni kitaplar yazacak, okuyamayacaksın. yeni filmler çıkıp izleyemeyeceksin. sevdiğin bir şarkıyı bir daha dinlemek isterken, dinleyemeyeceksin. bunlar kolay alışır insan. ama onu büyürken izleyememek, yanında olamamak, ilk kız arkadaşını göremeyecek olmak…
    -baba, yüreğim yangın yeri gibi biliyor musun ? gözü arkada kalmak böyle bişey galiba. kaç gündür onu itmek istiyorum bana sarılınca. beni sevmesinde kaç gündür uğraşıyorum ama yapamıyorum. onun hayatında yutkunamayacağı bir yumru olduğumdan kendimden nefret ediyorum.
    -ona bir oda ver baba! bir evi olsun ama zaman zamanda çıkıp gidebileceği bir ev. ona söylemek istediğim o kadar çok şey var ki, sen söyle ona. ona de ki…
    -sadık…

    ve sadık yere düşer. insan artık camdan dışarı bakmak istemez ama elde değildir. hiç tanımadığı insanlara karşı kendini küçük düşürmek istemezsin ama yapamazsın. karşında gözlerini doldurduğu tek film. zaten yola çıktığında doluydun. artık son zerzenişler.

    -oğlum. ne oldu ? sakineee….

    baba bir şok geçirmiştir seyircilerle birlikte. o yutkunamadığın yumruyu, uzun yolda acentanın verdiği küçük bardaklarda gidermeye çalışırken;

    -doktor mapus şartlarından dedi. ciğerleri su toplamış. iyileşmiş ama 1-2 sene önce tekrar nüksetmiş. ödem yapmış. ciğerin biri gitmiş zaten. öbürsüne de zaten istanbul'da tedavi görüyormuş. sadık ilaç milaç kullanıyormuş. doktor elimizden geleni yapcaz diyo, durumu kötü diyo. hazırlanın diyo.

    salim tak diye masa vurur, zaten moda girmişsin. zor tutuyorsun kendini, hafiften o dolan gözler akar.

    -salim toparla kendini. bak ufacık oğlu var. onun yanında böyle edersen karışmam ha. toparla kendini acık.
    -nasıl toparlayım baba be. kardeşim ölüyor burada nasıl toparlıyım ?

    bu kadar toplananların bi yerden çıkması gerekiyor. insan yanındakine aldırış etmeden ne olacaksa olsun diyor. o kim ki? zaten bi daha görmeyeceğim diyor ama yine içinde tutan bişey var…

    sadık ölmüş, cenazesi kaldırılacak. hüseyin efendi giden aracı durdurur;
    -burda duraydım böyle. tam burda. böyle açaydım kollarımı iki yana. tutaydım onu. tutaydım onu ben. gitme diyeydim. gitme sadık. 15 sene evvelsi duraydım böyle nuran. tutaydım sadık'ımı. sarılaydım böyle evladıma. getme diyeydimm.
    -topla hüseyin kendini. başımızda sen kaldın. el kadar torunumuz var. yapma hüseyin. hüseyin topla kendini.
    -gitmezdi o vakıt. kalırdı. ağzım dilim kal olaydı. git diyen dilim kopaydı. benim yüzümdeeeennnn. benim yüzümdeeenn. sadııkkkk. tutamadımmm.

    göz yaşları kanalları açılmış, artık son dokunuş gerekmekte ve salim, babasına doğru koşmakta. tamamen ekrana kilitlenmiş durumdasın. her ne kadar gözlerini kaçırmak için uğraşsan da yapamazsın. kulaklıkta son ses ve,

    - babaaaaaaa.

    hüseyin efendi yere serpilir, artık akacak yaş gözlerde durmaz ve yolunu bulduğu gibi akar gider…

    şunu öğrendim ki uzun yolda böyle filmler seyredilmez. özellikle de ömrün boyunca tek ağlatan filmi seyrederek.

    en yakın mola vaktini beklersin. sigarayı...
    4 ...
  2. 2.
  3. otobüse binmeden hemen önce sınıf arakadaşınızın babasının vefat haberini aldıysanız, ağlatır da ağlatır. yandaki de size kibrca selpak mendil uzatır.
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük