geçenlerde bir sözlükçü arkada$tan duydum bunu, merak etmeyin ya buradan değil kendisi zaten... o yüzden allah ne verdiyse dedikodusunu yapabilir, arkasından fısır fısır edip süper düper eğlence olaylarına akabiliriz, yapabiliriz bunu.
oturuyoruz starbucks'ın birinde i$te, yoldan geleni geçeni izliyor, o huzurlu ortamın ve rahat koltukların verdiği rehavet hissiyle yudumluyoruz kahvelerimizi. keyifler gıcır anlayacağınız... neden sonra bu $ey dedi, "abi o kadar kastırıyorum kimse oylamıyor yeeaaa..." kıvamında birtakım kelamlar, ya nasıl üzüldüm anlatamam...
dinledim bunu, ben dinledikçe bu anlatıyor, susturayım, araya gireyim, iki fikrimi dillenidirip muhabbete tat katayım, bal kaymak olayım istiyorum, yok hacı, olmuyor, amcam paso konu$uyor.
sonra taktik deği$tirmeye karar verdim, sadece dinledim kendisini. bu hala kıpır kıpır, yok efendim inanılmaz entelektüel birikimimi yazdığım paragraflar dolusu yazıyla insanlara iletiyorum da, kimse değerimi anlamıyor da, halbuki ben emsalsiz bir kar tanesiyim de, yok bilmemne. bi' noktada gözünden bi' damla ya$ süzüldü, dayanamadım daha fazla, "hadi nihatcığım, bak saat de geç oldu, kalkalım ufak ufak balım benim..." demi$ bulundum.
dü$ündüm sonra evime giden yol boyunca. be dallama, be sümsük, $u hayatta insiyatif kullanıp reel düzlemde bir iki ba$arıya vakıf olacağın, eyleme geçip hayatı tam manasıyla ya$ayacağın yerde sikko sikko yazılar yazıyor, sonra da senin gibi diğer kolpa entelektüellerden takdir görmeyi bekliyorsun. ulan kendine yararın yok, çevrendekilere ne verdin de ne bekliyorsun! itköpek ya, delirdim bak yine!
nihat'ı kırmamak adına dillediremedim bu sözleri tabii, sonuçta empati diye bi' $ey var; ama yine de bunlar dü$üncelerim, nihat ibnesine de okutacağım bunları hem. gitsin adam olsun, pozitif bir değer katsın çevresindekilere ne bileyim, yaz yaz nereye kadar be nihatım, canım benim.