çok çok uzun olmadığı takdirde gözünüze hitab eden saçlardır. bakımı ise yorucu ve meşakkatli bir süreci gerektirir. uzun saç sevgi ve şevkat ister. bakılmadığı takdirde uzun olmasının bir alemi yoktur.
(bkz: duygulandım sözlük)
önce güzel olur diye uzatmaya başlarsın sonra dünyayı takmadığın için dokunmazsın onlara. uzarlar öylece. eğer şanslıysan boya falan, fön masrafın da yoksa süper bir süstür. öyle böyle değil. havasına hava katar insanın. ama kimse bilmez o saçlar neden son yıllarda neden bu kadar uzundur. neden eskisi gibi omuzlarda değil beldedir. neden bilmezler. bu sırrı uzun saçların bilir sadece.
"şimdi sizden kurtulmak istiyorum uzun saçlarım, ama siz gidince ben yine benimle kalacağım, o yüzden ben gideyim siz kalın."
40 yaşını aşmış erkekte iğrenç duran saçtır. buna rahmetli barış manço, allah selamet versin erkin baba da dahildir. tamam tarza kimse karışmasın ama kıç kılları kadayıflaştıktan sonra şeklin şemalin da ikinci plan olması iyidir, hoştur.
rüzgar estiğinde istemsizce insanı ben geliyorum lan açılın triplerine sokan , ve bu cereyan ederken , matrix vari gözlükler de takılmışsa aklınızı yitirmenize neden olabilecek aksesuardır.
tutamıyoruz efendindim uzadıkça uzuyor. hele de kuaförün kapısını yılda bir kez çalıyorsanız...
hatırlarım da yıllar önce elime gelmeyecek kadar kıpkısa kestirmiştim saçlarımı. uzun saça rağmen bakımı daha zor kısa saçın. yok köpük nerde, a jöle sürmeden çıkmayayım, ne bu kırpık kırpık.her akşam eve gelince yıka falan uzun iş. uzun saç öyle mi,topla gitsin. hem dolgun saçlarla can'ın aklını başından alıyorum. *
her liseli gencin gönlünde yatan aslandır. koca kafalı olsa da, uzun saç ona hiç yakışmasa da illa bir kere denemek zorunda gibi hisseder kendisini. bunun sonucunda mezun olunacak son dönem saç kestirilmez uzatılmaya başlanır ve hemen o yaz'ın son gününde kestirilir.
uzun saçın bakımı zordur, külfeti çoktur.
bir sıkıntı anında makası alıp yarısına kadar kestikten sonra gözyaşlarına hakim olamayacığınız,kıç hizasına gelse bile darısı baldırına die önüne geçemeyeceğiniz bir takıntı haline gelebilir.dikkat edilmesi gerekir
her gördüğünüz güzel saçlı insana gereksiz bir hayranlıkla bakmanıza sebep olup sonrasında ancak 'kıl da keramet olsaydı ...'dierek kendinize gelebildiğiniz durumlar yaratır.
bünyeye göre bir kaç saat ile bir gün arasında bir sürede pislikten alev alacak hale gelir.
kışın bakımı zordur. kurutmak derttir. kabarır. yağlanır. kıvrılır.
aşktır , sevgidir , fedakarlıktır , özveridir , özgüvendir , baş kaldırıdır , rüzgarı görünür kılmaktır , içinizdekileri dışarı vurmaktır , aynada izlemek iltifat etmektir , saç kermi kullanmaktır, head bangin kralını yapabilmektir , kışın kafanın sıcak kalmasıdır , işte bu yüzden uzun saçlı insanlar en asil duyguların insanıdırlar!
erkek adama yakışmaz. komunist şurekası bırakır genelde. bunları sıkıştırıp anlayacağı dilde saçlarını kesmesi için uyarırsanız eski türklerin de uzun saçlı olduğu falan iddaa ederler. ulan türklüğün her gereğini yerine getirdiniz de bir uzun saç mevzusu mu eksik kaldı dersiniz göt olurlar.
sonra eski türkler uzun saç falan bırakmazlardı. moğol soylularına ait bir ayrıcalıktı o . uzun saç savaşlarda çok büyük dezavantıjdır bir de. düşman saçından tuttuğu gibi kelleyi alabilir. neyse geçelim.
erkek adamın saçı uzun falan olmaz 3 numara olur benimki gibi.
aslında niyetim bu değildi. evet, uzun saçla gezmişliğim vardır. hala da gezerim. nitekim o zamanlar pek kötü gözle bakılırdı uzun saça. ters bir mekana girdiğinizde dayak yeme olasılığınız bile vardı. ama o zamanlarda her şey daha kolay geliyordu bize.
niyetim bu değildi. aslında berberleri protesto etmektir uzun saç. yav, bi kere de istediğin gibi kesemez mi bu adamlar? "hah", diyordun, "oldu sanki, bırak abicim, oynama." "olur mu" diyordu, pek işine saygılı berberimiz, "yav şu uçlarını düzeltmeden olur mu?" "peki" diyordun, "yalnızca uçlarını düzelt, ama gözünü seveyim bozma şu saçı..." "tamam abiciim", diyordu, "merak etme sen!" ama uçlarını düzelttiğinde her şeyi de piç ettiğini farkediyordun. aslında bunlar da önemli değildi. yav, bi adet berber de konuşmadan işini yapamaz mı? ben senin hangi karıyı nerede düdüklediğini dinlemek zorunda mıyım arkadaş? senin tuttuğun takımın ne bok yediği ile ilgilenmek zorunda mıyım? mahalledeki dedikoduları duymak zorunda mıyım? memleket sorunları üzerine ortalama zekanın ürettiği geyikleri çekmek zorunda mıyım? daha da kötüsü, sen sürekli sağımdan solumdan değdirmek zorunda mısın?
neyse, canıma tak deyince berbere de gitmez oldum. ee, saç denilen hadise de şişede durduğu gibi durmuyor. hababam, debabam uzuyor. yav, bi dur be arkadaş, nereye varacaksın uzayıp da. annemin haykırışları üzerine gitmek zorunda kalmıştım berbere en son. ondan beri de yolda görsem selam vermiyorum bu zibidilere.
ama dediğim gibi, saç da uzadıkça uzuyor. sonunda bir geyik aldı yürüdü. kim görse, "n'aber lan isa?" deyip kih kih gülmeden rahat edemiyor. en son papa'nın ziyareti ile de geyik tavana vurdu: "papa'yla aran nasıl lan isa?", "papa gelip elini öptü mü lan isa?", "olum hazır papa da gelmiş, ben isa mesih'im diye atlasaydın ya meydana..."
ee, insan soyu bu, bir şeyin bokunu çıkarmadan rahat edebilme kabiliyeti verilmemiş ona ne yazık ki!