bir insanın yaşayabileceği en büyük pişmanlığı yaşadığı andır.
yaz sıcağına rağmen uzattığım, uzatmaya da devam ettiğim saçlarımı bakkalın, ailemin arkadaşlarımın; ''kestir, kafan rahatlasın'', ''kestir de adama benze'' sözlerine dayanamayıp kestirmeye karar verdim. uzun saçımın benim için en güzel yanı, banyoda mohawk tarzı bir saça kolayca çevirebilmemdi. tabi banyodan çıkarken yeniden dağınık saçlarıma geri dönüyordum.
sona eklediğim ''ehe'' saçlarımı bu kadar uzattığım için mahçupmuşum gibi bir ifade taşıyordu. sırada kimse yoktu. berber koltuğuna oturdum. saçlarıma sonra bir kez baktım. saçlarıma kesmeye başlamadan önceki aynaya baktığım son an, benim son kurtuluşumdu ama değerlendiremedim. ve makina sesi; zzzzzzzz...
aradan yarım saat kadar geçti. işlem tamamen bitince önce yerdeki saçlarıma sonra aynaya baktım. o an yaşadığım duyguyu sadece uzattığı saçını kısacık kestirenler anlar. boşluğa düştüm. pişmanlık, ağlama isteği, dünyayı ele geçirebilecek kadar büyük bir nefret...
büyük bir ustalıkla çalışan mahalle berberi, kafamdan bir sanat eseri çıkaramayacağını anlayınca saçlarımı klasik bir model olan 3 numara kesmişti.
''saatler olsun'' dedi. herhâlde sıhhatler olsun demek istemişti. ''sa... sağ ol'' diyebildim, attım kendimi dışarı. hemen eve girmek istedim. hızlandım. bakkalın önünden geçerken dükkanının önündeki taburede oturan bakkal;
dedi. bu farkındalık cümlesinin sonundaki ''ehe'' benimle alenen alay ettiğinin kanıtıydı. hiçbir şey demeden eve girdim. yıkandım. kendime ancak gelebildim. aynaya bir kez daha baktım. hakikaten de adama benzemiştim. kendimi ''bir-iki haftaya toparlar'' diyerek avuttum. ertesi gün yine aynaya baktım. yine gördüm kabak kafayı!