kişinin manitasını 2 aylığına bir yere yolladığı durumlarda, taraflarda bir bağlılık varsa gerçekleştirilen durumdur. ki bu durumun sahte olma olasılığı cok bilindik bir şeydir. zira manita gider, giden manita da, bırakılan manita da yeni manitasal olaylara girer. girmese de girmeyi düsünür. ya da girene kadar manita döner, yapan yapacağını yapmıstır, yapamayan taraf -lan bir sey yapamadık seklinde üzülür. ama manita gelmistir. sorun kalmamıstır. uzakan sevmeye de gerek kalmamıstır. kalınan yerden devam edilir.
yorgun bir ermeni pangaltı'nın
güvercin topuklarıyla gregoryen
yağmurlarda çoğalır nedense
incecik sürahiler gibi bir kadın
gökyüzü sanırsın gülümserken
kilise çanlarından eski kafkasya'nın
yaprak titreşimleri sokak içlerinden
sanki saçlarını değiştirmese
bir sonbahar parkında erivan'ın
yapayalnız bir mısra puşkin'den
kayısı tadında mi sarışın
gözleri çevrilmemiş filmlerden
uzaktan onu sevdiğimi bilse
karanlık günlerinde haylayf'ın
biralar şafak sökerken
Sensiz de denizi seyredebiliyorum.
Hem dalgaların dili seninkinden açık.
Ne kadar hatırlatsan kendini boş.
Sensiz de seni sevebiliyorum.
Hep boş konuşurduk hatırlar mısın, bula bula,
Karşılaştığımız zamanlarda.
Sen, sevgiden şımaran çocuk,
Ben şaşıran budala.
kuru bir yaprağın çıtırtısını
kendi bünyesinde duymasıdır insanın.
gözyaşındaki tuza bulanmasıdır yanakların
kor ateşlere basmasıdır ayaklarının
derin bir kuyuda olmasıdır, kara ve dipsiz
usul usul ölmesidir, sessiz ve saipsiz.*
sevginin en yalın ve en zor halidir. umutların asla tükenmez. belki diye kendini kanıdırırsın belki bir gün o da beni severse... aslında senin olmayanı sana aitmiş gibi yaşarsın. zordur ama sevmek zorlukları katlanmayı gerektirir diye düşünürsün. onunla olan cümleler bile seni hayata bağlar. hayat sadece o ve onunla olan "şey"lerle güzeldir artık. o giderse sen de bu hayattan gitmiş olursun. bu yüzdendir ki asla tavsiye edilmeyen sevgi biçimidir.
yaşayanları takdir etmek gereken sevgidir. elini tutamadan, yüzünü göremeden, geçtik bunları, sesini duyamadan ve belki de telefon mesajı bile alamadan, yazısını bile göremeden, "yok"tan bir sevgi inşa etmektir. tanıkları bile yoktur bu sevginin. hiç kimseyle paylaşmayanlar çoktur. tek başına sevmektir. yüreğe çöreklenen, ağır bir sevgidir. taşımak, hiç kolay değildir. karşınızda, "seni seviyorum" diyecek birisi yokken.
belki de sadece bir takıntıdır.evet evet öyledir. sevmek değil, acı çekmekten hoşlanmaktır. sevmeyin lan uzaktan gidin açın kendinizi, imkansızsa da, çok afedersiniz, siktir edin sevgiyi falan. inanın bu ikisinden birini yapmak uzaktan sevmekten daha hayırlıdır. he uzaktan sevmenin hazzını verir mi? sanmam.
o, yabancıların gözlerinde ışıldarken, başkalarının sevgilerini dile getirmesine sebep olurken, yabancı elleri tutarken kalpte yangın çıkması, cayır cayır yanan kalbin yine de onu istemesidir.
gözden ırak olunca gönülden de uzaklaşıldığına tanık olmak; mesefelere inat sevmeye devam etmek ama zamanla yenilip silikleşmektir.
acı çekmek; sessizce ölmek gibidir. işin en tuhaf kısmı da uzaktan uzağa sevilen kişinin çekilenlerden hiç bir haberinin olmamasıdır. hatta belki de o elini tutacak, sarılıp koynunda yatacak kadar yakınlaşmıştır bile birilerine; siz çok uzaklarda bir yerlerde onun fotoğrafının üzerinde sanki saçlarını okşuyormuş gibi ellerinizi gezdirip ağlarken.
sevmek bazen yakındakini değil uzaktakini yakınındaymış gibi hissetmektir. işte bu yüzden mesafeler değil düşünce hızı anlam kazanır. (bkz: aklımdasın).
"GÜN DOĞUYOR, GÜN BATIYOR, GECE SUSUYOR, SEN SUSUYORSUN, GÜNLER AKIYOR, HAYALiN DOKUNMADIĞIM TENiN BiR AHMAK ISLATAN GiBi BENi VURUYOR, HER AN SIRILSIKLAMIM. SEVDAM KAÇ DÜŞE SIĞAR Ki? SIĞMIYOR, TAŞIYORUM.