öncelikle şunu belirtmek isterim ki usta, bu başlığın hayallerimdeki hali, uzakdoğu dözvüş filmlerini gerçek hayata yansıtma çabası, şeklindeydi. olmadı. demek ki tam konsantre olamamışım. konsantre olsay.. neyse.
artık pek izlenmiyor gibi ama, küçükken -mahalledeki tüm çocuklar olarak- en sevdiğimiz filmler bunlardı. hatta, bruce lee, van damme, jackie chan, brandon lee, chuck norris, don vilson gibi bi sıralamaya bile sokardık adamları. 10 bin liraya kaset kiralayıp, bi hafta izlerdik. ve bunlarda gördüklerimizi gerçek hayata yansıtmaya çabalardık.
göğsüme ve de göbeğime tırnaklarımla pençe izi yapmışlığım var benim, bruce lee'ye olan inancımdan -ve bir ay daha yaşasaydı kurşun işlemeyeceğine olan inancımdan- ötürü. amcaoğluyla beraber, bacaklarımızı sıfır açmak umuduyla ağaca bağladığımız da oldu (ipin ucu onun elinde ve çekikçe benim bacağım kopacakmış gibi aralanıyor. bi filmde görmüştük). hatta abimle gece yatmadan önce kungfu hareketleri çalıştığımız da..
onur diye bi çocuk vardı. sürekli dövüşürdük bununla. bi keresinde onu yılan tekniğiyle bertaraf etmeye çalışmıştım da, beceremeyip dayakların en büyüğünü yemiştim. tabii sonucu yeterince konsantre olmayışıma bağladım. zira o filmler konsantrasyonu esas alıyordu.
ortaokulda yatılı okurken de bu filmlerden izlenirdi. (bunun bir sebebi de, bu filmlerde fazla "açık sahne"nin bulunmayışıydı) film çıkışı allah sizi inandırsın, millet birbirine girerdi de kan gövdeyi götürürdü.
çok eleman, dövüş ustalarından gördüğü teknikleri uygulamak bokuna büyük dayak yiyip telef olmuştur. çünkü o teknikler ha diye kapılmaz çekirge! sabır ister. ulan ciddi ciddi ninja olmayı düşünüyordum ben. ama abimin dediğine göre, ninja olabilmek için 20 yıl çalışmak gerekmiş. 2 yılda olanlar da varmış ama onların ki kıytırıktanmış. bi yıldızla mal gibi vurulup düşüyorlarmış.. abim meslek lisesinde okuyor olduğundan, yıldız ve çin sopası(mınçıka) olan ilk çocuktum mahallede. eli yatkındı böyle şeylere. bi tek sis bombasını yapamadıydı. konserve kutularına çimento döküp dambıl bile yaptıydı. yalnız, nası bi manyakmışsa o zamanlar, sopayla giriyodu bana resmen! neymiş, kendimi savunacakmışım. senin elinde o alet varken kolay mı?
dövüş filmlerini gerçek hayata yansıtma çabalarımın sonuncusu ortaokulda yaşandı. müdür yardımcısı elime sopayla vururken 'konsantre olursam acıyı hissetmeyeceğim' fikriyle kendi içimde bi yolculuğa çıktım. lakin, hocanın elindeki sopayı her indirişinde anam anam diye bağırmaktan kendimi alamadım! skerim konsantrasyonunu lan!
haa, şu gün bruce lee vücudu istemiyor muyum? istiyorum elbet. ama eskisi kadar çok değil. geçti o günler. akşam 4 kişi yolumu çevirse, kedi tekniğiyle tepelerine binmeye çalışmam misal. abi derim, bokunuzu yiyem vurmayın derim. para isterlerse veririm, cıgara derlerse bi koşu bakkaldan alır gelirim. çünkü olmuyor bilader. ağzınla ne kadar 'huu, khı, thaa' gibi sesler çıkarsan da dayağı yiyen sen oluyorsun sonunda. ama kolunu sertçe ve hızlıca hareket ettirirsen jackie chan'inki gibi ses çıkıyor biraz.
şimdi bizim evin karşısında karate salonu var. bi sürü çocuk bağıra çağıra birbirini tepikliyor. onlar da izleyip gaza mı gelmiştir acaba? bizim zamanımızda yoktu salon malon. kendi imkanlarımızla da bi yere kadar...
edit: uuww beybi, bi zaman serdar akarın bi kısa filmini izlemiştim. adam japonlara özenip manyak oluyordu. kendini japon sanıyordu filan. serdar akar büyük gelişme kaydetmiş.