Her ölüm dünyada bir çatlak açar bir boşluk bırakıp gider her kişi: öteki
kişiler de, şimdi, o çatlağı kapatmakla, o boşluğu doldurmakla görevlendirilmiş
hissederler kendilerini.
Oysa, zamanla, çevre dokunun da çatlaması ve boşalmasıyla, o çatlak belirsiz öteki
çatlaklardan ayırt edilemez- hale gelecek; o boşluk da, zaten yokolacaktır. Ama
kişiler bunu düşünmezler: uğraşıp dururlar o çatlakla, o boşlukla- ama faydasızdır bu
çaba: çatlak kapanmaz, boşluk dolmaz; uğraşıp durur kişiler, kendileri de birer çatlak,
birer boşluk olana dek o zaman da görevi yeni kişiler
devralmış bulacaktır kendilerini
Oysa önemli olan, çatlağı açıkça görebilmek, boşluğu
olduğu gibi yüklenebilmekti.
Çünkü ölüm, onmaz; yaşam, onarılamazdır.
Uzak bir yalnızlık filmi.Evet bu film tam bir yalnızlık ve insanlardan uzaklaşmış biri veya birilerinin hikayesi.Aslında temel olarak taşra-şehir veya taşralı-şehirli çatışması diyebiliriz bu film için ama benim için bu film insanlara soğuk,yalnız ve uzaklaşmış birinin hikayesini anlatıyor.Durağan bir film,izlediğim diğer iki Nuri Bilge Ceylan filmine göre (Üç Maymun ve Bir Zamanlar Anadolu'da) daha yalın bir hikaye daha yalın bir anlatım tarzı var bu filmde.Oldukça durağan,az diyaloglu ve yalın bir hikaye içermesine rağmen ben filmi izlerken hiç sıkılmadım zaten nedense Nuri Bilge Ceylan filmleri her ne kadar durağan olsa bile sıkılmadan izliyorum,fakat eğer festival filmi veya durağan filmlerden hoşlanmıyorsanız Uzak size göre değil bunu da belirtmeliyim.Bu filmi izledikten sonra anladım ki Nuri Bilge her filminde biraz daha üstüne koyuyor çünkü şunu söylemeliyim ki hem Üç Maymun hem de Bir Zamanlar Anadolu'da filmlerini bu filme göre daha çok beğenmiştim,Uzak filmini niyeyse tam olarak sevemedim,evet içerik olarak insanı derin düşüncelere sevk eden bir film ama izlediğim diğer iki Nuri Bilge filminden daha çok etkilenmiştim.Film genel olarak baştan sona iki erkek karakterin yaşamlarından biri kesiti anlatıyor; biri taşradan yeni gelmiş,diğeri yıllar önce taşradan gelerek şehir insanı olmuş ve yalnızlığa bürünmüş.Açıkçası ben diyalogları ve oyunculukları pek beğenmedim niyeyse bana biraz yapay geldi belki oyunculukları pek beğenmedim için olsa gerek izlediğim diğer Nuri Bilge filmlerine göre bu filmden daha az etkilendim.Her zamanki gibi filmdeki özellikle dış mekan çekimleri çok başarılı,istanbul'un karlı sahneleri oldukça kasvetli ve etkileyici.Son olarak Uzak ilk başta da belirttiğim gibi yalnızlık ve kendi kabuğuna çekilenlerin filmi diyebilirim,ben içerik olarak beğensem de filme tam olarak baktığım zaman fazla etkilendiğimi söyleyemem,Nuri Bilge Ceylan veya festival filmi severlere tavsiye ederim.
'ben fotoğrafı bırakıp sinemaya geçicem, tarkovski gibi filmler yapıcam.'-diyordun noldu hani?
yakın zamanda bir ortamda tartıştığımız ertelenmiş cinsellik konusu üzerine izlediğimde yönetmeninde bazı sahneleriyle bana hak verdiğini düşündüğüm nuri bilge ceylan filmi. ilginç olan ise bazı filmler bazı sahneleriyle gerçekliklerini yitirirken uzak filmi bazı sahnelerindeki gerçeklikle film olma özelliğini yitiriyor gibi. bir noktadan sonra iki kişiyi gizli kamera ile izliyormuşsunuz gibi
bir gerçeklik sunuyor size. hareketler, oturmalar, kalkmalar, hatta yan rollerin birer cümlelik replikleri bile öyle doğal oynanmış ki. Evet bir şeyi sadece övmek sağlıklı bir eleştiri olmaz ama kendi adıma başka bir şey yazsam filme haksızlık etmiş olurdum. Bir de mahmut film izlerken tarkovskinin sekanslarının filme dokunuşu, stalker'a burada da rastlamak, ayrı bir güzellik.
not: evet iç sesim haklısın. uzun süredir ismet özel okumuyoruz. eksiğiz.
bildiğim en underrated film. bu film üzerine kitaplar yazılmalı, belgeseller çekilmeli , dünyanın her yerinde konuşulmalı derken bakıyorsun ki tek tük izleyenler var. çoğu da bir şey anlamayarak sıkılmış, yarıda bırakmış.
bir istanbul filmidir. doğrusunu söylemek gerekirse yönetmenin diğer hiç bir filmi uzaktaki tadı vermiyor. biz şehir çocuğuyuz ağam. uzağız o hayatlara. hadi ben yakınım da. yine de sıkıyor işte köy kasaba. köy olmamalı. köylü olmalı. yusuf gibi.
ortaokul yıllarında kasabadan evimize gelen ve denizi ilk defa odamın balkonundan gören uzak akrabayı hatırlatır bana yusuf. o diken saçlı biraz yaramaz, biraz utangaç çocukla aynı sofrayı paylaşmak, onu geçtim aynı odada uyumak işkenceydi resmen. telefonumu eline aldığında ses çıkarmasam da içten içe öfkelendiğim anları tekrarlatmıştı bu film. o zamanlar her ne kadar kendime kızarak bu davranışların yanlışlığını o yaşta dahi idrak edebilsem bile derinden yaşadığım tiksinme ve paylaşamama duyguları çocuğun köyüne dönüşüyle beraber kendimi yapayalnız bulmamla yüzüme bir tokat vurmuştu.
işte böyle olmalı. kasaba hayatı bize göre değil demiyorum. böyle olmalıdan kasıt, izlerken duygular ayağa kalkıp yürümeli sadece. kasabada da yaşadık. orada insanların bağ, bahçe ve hayvandan başka dertleri yok. bundan konu çıkmaz da demiyorum. çıkıyor elbet. gayet de çıkmış. ama diyorum ya izlerken şaşırmalı, hissetmeli, öfkelenmelisin. aynen öyle olmalı. mahmutu izlerken yüzün kızarmalı. yaşamalısın.
kar yağmalı. dağlar hep beyaz zaten. marifet orada değil. apartmanların doldurduğu ara sokaklar, taksilerin belediye otobüslerinin geçtiği asfalt yollar beyazlamalı.
sonunda mahmut tüm yalnızlığıyla banka oturur, karşısında deniz ve kulaklarında gemi sesleri.
geçmişi, özü, izleri taşıyan yusuf'u da örttükten sonra ondan geriye kalan çakmakla yaktığı sigara ve önünde uçuşan, savrulan naylon poşetler. aynı hayatına her girenin bir şekilde hayatından savrularak, koşarcasına kaçırması gibi.
yine bir sahnede bir sürü balığın olduğu bir kap var, yusuf çömelip izliyor. balıklardan biri o tabağın dışında adeta can çekişiyor. kökünden, yöresinden, kendi gibi olanlardan dışarda kalmış birinin "can çekişleri" idi yusuf'un yüzündeki o ifade.
özetle mükemmel bir nuri bilge ceylan filmi, insan geçmişine ne kadar uzaksa hayata da o kadar yabancıdır.
en sonunda izleyebildiğim nuri bilge ceylan filmi. türk sinemasında yalnızlığın, yalnızlaştırılmışlığın en iyi anlatıldığı film. köyden şehre gelen yusuf'un kendini bulma gayreti, köye geri dönmeme isteği. 2000'li yıllarda en büyük gerçeği yalnızlık olan kırsal kesime dönmek istemiyor geri yusuf ama şehirde de kalabalığın içinde yalnız kalabileceğini de bilmiyor. filmin son 12 dakikasında bir replik dahi olmamasına rağmen görüntülerle, ifadelerle çok iyi anlatmış filmin son kısmını. mehmet emin toprak'da yalın oyunculuğun kralını göstermiş. kendisine rahmet diliyorum.
"Uzak", hayatı anlatıyor bu film. Yalnız yaşayan bir adamın dinginliği ve yalnızlığını bozabilecek her şeyden çekince duymasını anlatıyor. Yusuf ise başkasının evinde konaklayan, köyden şehre, gemilerde çalışma umuduyla gelmiş bir gençtir. Ama hayat ne zaman umduğumuz gibi oldu ki... Yalnız bir insanın yaşamına dahil olunca herkesin huzuru kaçıyor; çünkü yalnız adam karşısındakini parazit gibi hissettiriyor. Bu film gerçek bir yaşam öyküsüdür, hepimizin yaşanmışlıklarından birer parça... Hangimiz, bazen, "artık çok" deyip ertelemedi hayallerini? Hangimiz, kırdığımızın kalplerin, bizi terk edişinden sonra anlamadı hatasını? Hepsini yaşadık... En çokta birisinin gelip sigara içilmeyen oda da sigara içmesine kızdık, balkona çıktığında kapıyı kapatmayan misafire içerlendik.
Filmde; istanbul'u, kışın beyaz örtüsü altına saklanmasının etkileyiciliği karşısında hayranlık duyuyor insan. Havanın kapalı olduğu siyah beyaz günler ise filmin genel atmosferine ayrıca uyum sağlıyor. Güzel, içten bir film, insanın içine işleyen kareleriyle akılda kalabilecek film.
kurtuluştur çoğu zaman. ütopyadır kimine göre, ütopik hayatlar olan yerdir. merak edilendir çoğu zaman. gitmek istenilen, kaçmak istenilen yerdir ki zaten zaman zaman gitmeye çalışmıştır bu kaçak ruh. ama varılamamıştır. zaten olayın özünde de varılması imkansız yerdir. varabileceğin yere uzak diyemezsin sonuçta.
nuri bilge ceylan'ın manzara filmlerinden birisi daha. iki insan arasındaki ilişki bu kadar mı beceriksizce anlatılır? diyalog çekemiyor kesinlikle bu adam.
kamera arkası filmin kendisinden daha uzun olan bir nuri bilge eseri. ayrıca andrei tarkovsky'den öylesine etkilenmiştir ki bu filmde bir sahnesinde yusuf ve mahmut televizyonda stalker (iz sürücü) filmini izlemektedirler. yusuf yatmaya gider mahmut porno izlemeye başlar. ayrıca stalker filminin o mistik müziği olan
&feature=related edward artemiev imzalı eser, zeki demirkubuz'un belli ki çok sevdiği bir eser olsa gerek. zira hem masumiyet filminde hemde kader filminde bu müziği kullanmıştır.
2002 yapımlı bu film nuri bilge ceylan sinemasının kasaba formatlı film setinden çıkışıdır. burada feridun koçlu bir büyük şehir vardır artık. fotoğraf işi ile uğraşan as oyuncusunun yanına bu sefer çanakkale'den köyden gelen saffet liman işçisi olarak karşımıza çıkar.
ve fare yakalama sahnesi. adamın kendi elleriyle mehvettiği bir ilişki ve boşandığı başkasına kaptırdığı sevgilisi. derken ertelenen hayatlar ve tükenen umutları anlatır bu film.
nuri bilge ceylanın 2002 yapımı filmi. kasaba üçlemesi (kasaba mayıs sıkıntısı - uzak) son filmidir. yusufun (mehmet emin toprak) köyden iş bulma umuduyla istanbula akrabası mahmutun (muzaffer özdemir) yanına gelmesiyle başlamaktadır. mahmut fotoğrafçılık yaparak geçimini sağlamaktadır. yusuf ise gemide iş bulma peşindedir. mahmut eşinden ayrılmıştır ve eşi çocuk aldırmıştır. bu yüzdende eski karısını çocuğu olmamaktadır. ayrılış sebebi de mahmutun eşini aldatmasıdır. yusuf köyde gelişiyle şehre uyum sorununu kendince çözmeye kalmaktadır. hemen hemen ilk sahnede kapıcı kıza (nbc eşi olur kendisi) yazmaya başlamıştır. güneş gözlüğü ve sigara (samsun) ile gösteriş başlamıştır. mahmut uzaktan gelene gelir gelmez gitme zamanını alttan alttan sormaktadır. çünkü onun yalnızlığında başkasına yer yoktur (arabası bile iki kişiliktir) özelliklede kendisinin yıllar öncesini hatırlatan bir geçmişe. mahmutun arkadaşlarıyla konuşma geçen sahnede yusuf verilen örneklerden hiç bir şey anlamamasına rağmen kendince bazı hayat çözümlemeleri çıkarmaktadır. (konuşma boyunca netlik yusufun üstündedir) fotoğraf mı karılar mı repliği sanki nereye kadar sanat eleştirisini yapar.( karıları ayarlayacak olan arkadaş iklimlerde kaştaki abimizdir). paket bekleme sahnesinde yusuf tarafından kolayca yanlış anlaşılacak bir replik en iyisi eve gidelim orda takıp gösteririm sana. beraber film izledikleri sahnede ekranda tarkovskynin stalkerin efsane sahnesi (bölgeye giriş) görünmektedir. iki akrabanın kültürel uzaklığı çok güzel simgelenmiştir. biri yatarken diğeri pür dikkat izlemektedir. yusufun rahat karakteri telefon konuşmalarından bile anlaşılmaktadır. sürekli bir ya ne olcak durumu mevcuttur. stalkerdan sıkılıp porno izleyen mahmut basılınca türk kanallarından birine geçer ve ekrandaki türk filmi mahmut tarafından gülerek izlenir benimde kendimi hissetiğim ve anladığım var gibi. gemiciler kahvesinde ibonun çaresiz kalmışım çile rüzgârında savrulmuşum ben parçası sahneye ve duruma özenle nakşedilmiştir. mahmutun çalışma odası sanki stalkerin son sahnesine gönderme gibidir. iki büklüm olarak dinlediği telefon konuşmasından sonra yusufa acımaktadır fare tuzağına kendisinin düşmesi sanki beynini tırmalayan düşünceler gibidir. gemiciler kahvesine ikinci gidişte yine ibo çalmaktadır. sıradan hayatların tekdüzeliği (bu sahnenin benzeri demirkubuzun bekleme odasında feriti mahalleye bırakırkenki kahvede ve tekrar sormaya gittiğinde yine onur akını çalması gibidir) seyirciye hissettirmektedir. mahmutun eski eşiyle konuştuktan (uzaktan gelinenin içinden uzağa gidilen) sonra sigara içtiği sahnede arka planda cami (kürtajdan kaybedilen bebeğin ahlaki ve daha çok dini sembolü) ve tren (gidişin simgesi) vardır. mahmutta nbc nin iklimlerde yaptığı gibi kadınının evini kontrole gelmesi göze çarpar. barda tek başına otururken ilk sahnede eşini aldattığı kadın bir erkek (üç maymundaki patron) ile bara girerler. bu mutsuzlukla eve giden mahmut tarkovskynin zerkalosunu izler. bu sahnede saşırtıcı olan zerkalonun merak etme iyileşeceksin sahnesi kesilmiştir ve insan bedeni tıpkı yalnızlık gibidirden başlamıştır.(beni benden almıştır). sahnede zerkalonun müziği ve istanbulda kar. cami sahnesinde camiye gidip namaz kılanları izlenmektedir. kapıcı kızı izlediği sahnede orda bir şey yiyen adam bizim akrabadır nbc doğallıktan yanadır 3, 5 sn görünmesini istemiştir galiba. mahmutun ablasının evinde yusufun ise mahmutun evinde fasion tv izlemeleri sanki erkekliğin sosyokültürel birikime ihtiyacı yoktura çıkar. kitapçıda kıraçın umudun kaybedip pes etmek olmaz demesi sanki yusuf için söylenmektedir. kızın elindeki dergide büyük adam küçük aşktaki kızın resmi vardır. çırpınan bir balık ve yüzüne karartı düşmüş yusuf büyüksün nbc. yusuf un ışık gördüğü sahnede nbc edward artemievin müziğini kullanmıştır. film başından beri yakalanamayan farenin yusufun giderken yakalanması yusufun döneceğinin göstergesidir. tekrar köye ve kaçınılmazın içine gidecektir. mahmut ise tekrar yalnızlığıyla baş başa kalacaktır. insanın kendine uzak olması ve yaşamın bazen çekilmez olduğu düşüncesi filmin genelinde hakimdir. yusuf gittikten sonra bıraktığı anahtar tamamen mavi renktedir. david lynchin mulholland drive filmine gönderme niteliğindedir.
en yakınında olandır uzak, suya düşen bir buzdur nefesi, çıtırdar, hoştur o an için kıpırdar, ama eriyeverir, doğasında var. en uzağında olandır uzak, çokça yakın etmişken hem de, hem de çok istemişken bunu, suya düşen bir damla olur.. sesini duyamadığın, doğasında var.
uzaktır aslında her şey, sensin yakın eden. nasıl ve ne kadar çok istediğin.
uzak.