her filmde kan gövdeyi götürecek diye bir şey yok. her filmde salya sümük ağlayacaksın diye bir şey de yok. bence gayet güzeldi, vermek istediklerini fazlasıyla verdi en azından. ayrıca;
yakın zamanın izlenmesi gereken türk filmlerinden. filmde müezzin musa'nın içsel kişiselliğin doruklarında büyüttüğü aşk gelgitleri derin bir etki bırakıyor. bu içsel halet-i ruhiye musa'nın bakışlarına ve doğallığına hayli vurucu yansımış. filmin bu boyutu kadar müslim- gayrimüslim farklılığının aşkı sekteye uğratmaması gerekliliği dikkati çekiyor. aşk, mezhep- din farklılığı tanımıyor. bu bağlamda aşkın sınırı yoka selam çakıyor uzak ihtimal. gerçekten uzak ihtimalden öte bir uzak ihtimalin varlığını film altan alta hisli hisli abartıya kaçmadan veriyor.
musa'nın umuma namaz kıldırırken haçla bütünleştiği sahne kuşkusuz filmin zirvesi. gene halinden memnun musa'nın gömleği eline alıp üzerine yakıştırması da anlık bir mutluluk silsilesi adeta.
bir de tv'de film izlememeyi akla getiren trt'nin sansürüne takılmış bunalım bir sigara içiş sahnesi var. sansürlü lakin manidar derin derin çekişler yaralıyor, vurup vuruşturuyor.
10 üzerinden 7.5!
insanın içini ısıtan sanki aynı kiliseye gittiğinizde o kadını görebilirmişsiniz hissi veren gişede izleyici sayısı çok düşük olan bir 2010 un en iyi türk filmlerinden.
sinemada izleyemeyince üzüldüğüm *, dün gece saat 01.00 gibi muhteşem(!) bir vakitte de olsa TRT 1'de yayınlanacağını öğrenince sevindiğim, beklentilerimin bir nebze de olsa altında kalan filmdir.
Bir müezzinin, kapı komşusu olan hristiyan kıza aşık olması fikrinden hareket eden film, maalesef hareket alanını kendi kendine kısıtlamış ve ortaya kimi zaman sıkıcı olan bir eser ortaya çıkmış. Sanki biraz daha ani manevralar yapılsa, tabuların biraz daha üzerine gidilse ve "aman az diyalog koyalım da sanat filmi olduğu iyice belli olsun" gereksizliğinden kurtulabilse, ortaya bir eser yerine pekala bir "şaheser" de çıkabilirmiş gibi geldi bana. Ama onca az diyalog arasında şu da hafızamda yer etmiştir:
i: imam M: Müezzin(musa)
i: Evli değilsin galiba?
M: Hayır efendim.
i: Seni başgöz etmek de bize düşecek desene. Gönlünde biri var mı?
M: (Başı önde, mahçup, biraz bekledikten sonra) Yok hocam.
i: Hadi hadi. Anlarım ben. Var birisi... Dindar mı peki?
M: (Yine biraz bekler) Evet hocam, çok dindar.
i: Pekiyi... Pek güzel...
Musa'nın gönlündeki dindar kız, bir kilisede çalışan Clara'dır.
sade ve bizi ilgilendirdiği kadarıyla başı sonu belli naif bir hikaye. güzel istanbul sahneleri de var filmde.
--spoiler--
namazdan sonra imam ve cemaatten bir kaç amca imamın odacığında kahvaltı masası kurmuşlar müezzin musa'yı da çağırmışlardır.
musa'ya çay verilir. musa çayı alır tabureye çekilir. masada simitle peynir de vardır.
imam, musa'ya simit teklif eder.
-simit ye.
yaşlı amcalardan biri ekler:
-peynir de var. her şey var.
--spoiler--
yukarıdaki enstantaneyi tarık tufan'ın yazdığı o kadar belli ki. hele o 'peynir de var... her şey var...' kısmı.
2009 yılında vizyona giren mahmut fazıl çoşkun'un yönettiği, başrollerini nadir sarıbacak, görkem yeltan ve ersal uysal'ın paylaştığı filmdir. uluslararası rotterdam film festivali altın kaplan ödülü de dahil olmak üzere katıldığı film festivallerinde çok sayıda ödül almıştır.
ayrıca henüz dün izlediğim filmdir. harici harddiskimde film arşivi içerisinde yer alan ve görkem yeltan'a olan hayranlığım nedeniyle dün akşam televizyona takıp izlediğim filmdir. kabul etmek gerekirse türk sinemasını aman aman takip etmeyen birisi olarak son derece keyif aldığım, filmi dondurmadığım, sıkılmadığım hatta yerimden kalkmadığım filmdir.
film clara karakteri'nin doğumu ile başlıyor. clara'nın annesi doğum esnasında kilisede'ki rahiplerden yardım ister. rahipler doğumu yaptırsalarda. clara'nın annesi orada hayatını kaybeder. böyle hızlı bir girişi var film'in. sonra karşımıza müezzin musa çıkıyor. musa tayini nedeniyle istanbul'a gelir. lojman dairesinde kaldığı ilk gece evi düzenlerken bir anda elektrik sistemini bozar. kontrol kalemi aramak için evden ayrılır yan komşusunun kapısını kapı açılır. musa kendini tanıtır ama kapı arkasındaki kişiyi görmez. komşusundan karşılık alamayınca merdivenlerden aşağı inerken kapı tekrar açılır ve kendini göstermeyen komşusu ona kontrol kalemini verir. clara ve musa bu şekilde tanışırlar.
çok güzel sahneleri vardır. camii'deki çay,peynir muhabbeti, çayı aldıktan sonra musa'nın masadan uzaklaşması. musa'nın asansörde kalması clara'nın onnu oradan çıkartması. musa'nın clara'ya düşen kolyesini geri vermek için kiliseye gitmesi. musa'nın clara'yı izlemesi tesadüf karşılaşma numaraları. clara'yı izlemek için tabakları iki kere yıkaması. yemek pişirirken limonlarda yaptığı hareket. clara'nın yanında kahve yaparken elinin titremesi. yine yemek yerken kola doldurması asit'i geçtikten sonra üstüne eklemesi. karakolda musa'nın ağlaması. şile gezisi. musa'nın clara'ya tişört alması. fotoğraf çektirme sahnesi. çok güzel sahnelerdi. son kısımdaki ağlaması ayrıca beni bitirmiştir.
10 yaşındayken televizyonda izlediğim ve gelişen olayları kavrama açısından kötü olduğum için adını da hatırlamakta çok zorlandığım film. internete 'müezzinin olduğu film' yazarak buldum. filmi arama sebebim o yaştayken bile adamın kadına bakışlarını unutamamış olmam. perdenin arkasından, gizli gizli ama sevgiyle. ayrıca seslerin ön planda tutulduğunu hatırlıyorum. bu da filmin beni etkileyen başka bir yanı. az sonra bir kez daha izleyeceğim.