yeni bir yer, yeni insanlar, seni tanımıyor olmaları cazip gelir kişiye. ne de olsa insanlar kişiyi ne kadar tanırsa o kadar söz sahibi oluyorlar hayatı üzerinde. o yüden kimsenin tanımaması en güzeli. kafan rahat olur en azından.
elinizde, avucunuzda olan parayla şehirden, insanlardan uzak, küçük bir arazi alıp, üzerine prefabrik evlerden dikme ve oltayı alıp kafayı dinleme eylemidir. yapacağım bunu valla bak. para mı? olur bir gün. hatta dur bir iddia yapıp geliyorum.
böyle düşünen insanlar bir hafta yaşadıkları yerden başka bir yere gitsinler evlerini özleyen insanlardır. çünkü problemli insanlardır ki bunun en basit örneği hayatında ki problemleri çözmek yerine üzerine beton döküp böyle istekler üretirler, kimsenin olmadığı bir yere gitsem, gitsen ne olacak orda da aynı şeyleri yaşarsın, çünkü problem kendinde.
(bkz: ütopya)
sıfırdan başlayabileceğini dusunduğun için huzur verir oysaki bi süre sonra oradada artık yeni olamayacak ve oraya has sorunlarla boğuşmak zorunda kalacağın için pek çözüm değil sanırım..
zaman zaman aklıma yatan düşüncedir.
yeniden doğmak gibidir, hayata gözlerini ilk kez açmışsın gibi. hiç tanınmadığın, kimseyi tanımadığın, bilmediğin bi yerde yeni bi hayata başlama fikri inanılmaz cazip gelir insana. cazip gelir gelmesine de arkanda bırakıp gidemeyeceğin şeyler ağır basar çoğu zaman, cesaret edemezsin..
üzerine düşen görevleri yerine getirdikten sonra yapılması gereken doğru bir eylemdir.
özellikle evlat olarak görevlerini yerine getirip düzeni güzel bir şekilde sağladıktan sonra mutlaka denenmesi gereken eylemdir. netice itibari ile dönebileceğiniz bir yer vardır.
küçük birşeyden başlamak gerekir. kimi zaman hayâldir, gidip görülen küçük kasabalar, köylerde içten içe bir istek oluşur. portak ağaçlarının altında küçük küçük odaları olan pansiyonlar görürsün ya da bahçesidne çiçekleri olan, patika yollardan gidilen uzak, pek bilinmeyen bir yerdeki o sessizliğe aşık olursun. sevdiğin biri varsa oda iki kişilik düşünülür, şırıl şırıl akan suların sesi, kuşların ötüşü alır götürür bir an. orda yaşayabilmek güzel birşeydir. ordan uzaklaşmak zorunda kaldığın anlar geldiğinde ister istemez bir burukluk olur içinde, aklın ordadır, hayallerin aklında...
herzaman birşeyler ters gider, ya zamanın olmaz bir daha gidip görmeye ya da paran yetmez orda bir süre yaşamaya.
belki birçok kişinin iç özlemidir, bilinmez. ama yapılması gerekir, yapılmalıdır da...
bir sabah uyandığında o yeşil çimlere basarak o dingin havada derin derin nefes alarak yürümeye başladığında "bu bir düş mü?" diye düşündüğün an yüzündeki şaşkın gülümsemeyle birlikte yüzünde hafif bir esinti olursa işte o zaman bu gerçektir...
Oldukça zordur, hele ki sosyal açıdan oldukça kısır ve küçük bir yerde yaşanacaksa, ama algıları açar hafızayı ise zayıflatır. Bol karanfil tüketilmesi tavsiyedir.
bunu daha önce 1 kere yapmıştım. ilk başlarda zorlansan da her şey daha güzel oluyor sonrasında. ama hayatımda bu eyleme hiç şu anda olduğu kadar ihtiyaç duymamıştım. izmir ve bursa da ne kadar tanıdığım insan varsa hepsini bir daha görmemek üzere bambaşka bir yere gitmek istiyor ruhum. başka bir çözüm bulamıyorum. her şey o kadar bokun içindeki.
intihar edecek cesareti bulamadığım için eyleme döktüğüm ve şimdilik tıkır tıkır işleyen plandır. az kaldı amk ülkesi az -bi aksilik çıkmazsa- siktir olup gidiyorum.