uyuşturucuyla savaş

entry3 galeri0
    1.
  1. Şimdi bu ‘uyuşturucu’ sorununa farklı bir perspektiften bakalım.
    1971 yılında Amerikan Başkanı Richard Nixon, ‘madde bağımlılığı’nı ‘bir numaralı halk düşmanı’ ilan ettiğinde dünya tarihinde bir eşine daha rastlanmayan bir ‘Uyuşturucu Savaşı’nın da fitilini ateşlemiş oldu. Aradan geçen 45 yılda elimizdeki rakamlar bu ‘savaş’ın, aslında o kadar da etkili olmadığını, hatta zararlarının yıkıcı etkileri olan büyük bir başarısızlık olduğunu söylüyor. Tüm dünya için.
    Yani Amerika’daki toplu hapis cezalarına, Latin Amerika, Asya ve Avrupa’da yolsuzluğa, politik kararsızlığa ve şiddete sebep olduğu bir gerçek. Ve tabii dünya çapında insan hakları suistimallerine sebep olduğu da. Özetle bu savaş milyonlarca kişinin hayatını olumsuz yönde etkiledi, yüzbinlerce kişinin de katledilmesine sebep oldu.
    Üstelik bu sonuçları doğuran şey, Amerika’nın her yıl, yılda milyonlarca dolar harcayarak yaptığı ‘önlem'lerle eskisinden daha güçlü uyuşturucu kartelleri yaratması ve onları daha da körüklemesi olurken, bugün gelinen durumda, eskiye oranla önüne geçilmesi daha zor etkilere kavuştu.
    ‘Uyuşturucu Savaşı’nın merkezinde yatan strateji, ‘’Uyuşturucu yoksa sorun da yok’’tu. Yani onlarca yıldır devlet tüm enerjisini varolan uyuşturucu kaynaklarının kökünü kurutmaya ve uyuşturucu üretip satanları tutuklamaya odakladı. Fakat bu odak, tüm ticaret modellerinde geçerli olan ana kuralı hiçe sayan bir stratejiydi aslında. ‘Arz - talep dengesi’. Bu modele göre eğer talebi azaltmadan bir şeyin arzını (üretim ve tedarik) azaltırsanız, fiyatı yukarı fırlar. Bu durumda birçok üründe satışlar düşebilir. Ama söz konusu ürün uyuşturucuysa, onun satışında bir azalma göremezsiniz. Uyuşturucu pazarı, fiyata hassas değildir. Uyuşturucu, ne kadar pahalı olursa olsun tüketilmeye devam edecektir.
    Tabii bu durum illegal yöntemlerle daha fazla uyuşturucu üretimine ve daha fazla insanın üretim ve tedarik aşamasında çalışmasına sebep oldu. Çünkü talep hala aynı oranda fazlaydı ama arzı karşılamaya çalışan az miktardaki karteller, daha çok para kazanmak için daha çok insan gücü kullanmaya başlamıştı.
    Bunun mükemmel bir örneği de ‘metamfetamin’dir (kristal meth). ABD yönetimi, bu uyuşturucunun üretilmesinde kullanılan malzemeleri sıkı denetime tabi tutarak üretimi durdurmaya çalıştı. Bu durum, büyük metamfetamin üreticilerini iflasa sürükledi evet. Ama çoğunluğu kasabalarda ve kırsal alanlarda bulunan küçük çaptaki binlerce ‘ev tipi meth’ üreticisi, denetlenmeyen kimyasallarla faaliyetlerine devam etti, üstelik ülkenin hemen her yerinde daha da çoğalarak. Buna cevap olarak bazı eyaletler daha fazla kimyasalı denetime alarak ev yapımı metamfetamin stoklarını da azaltmayı denedi. Bu durumda da küçük çaplı işletmelerin üretimi temelden sarsılmış oldu.
    Ama ülkedeki metamfetamin stoğu hala aynı düzeydeydi. Meksika’lı uyuşturucu kartelleri kalan metamfetamin üretimi işini devraldı ve üretim faaliyetlerini hızlandırdı. Meksika metamfetamin’i Amerika’nınkinden daha kaliteliydi ve Meksika'lılar, kaçakçılık konusunda da bir hayli deneyime sahiptiler. Sonuç olarak devletin harcadığı tüm bu enerji, sadece metamfetamin'in daha profesyonelce ve daha tesirli bir şekilde üretilip tüketiciye sunulmasını sağlamış oldu.
    Bu savaşı kazanmaya yönelik hamlelerin başarısızlıkla sonuçlandığı tek alan üretim ve tedarik süreçleri değil tabii ki. ‘Yasak’ kavramının insanların üzerindeki psikolojik etkisi de her zaman geri tepmiştir. Yani yasaklama, uyuşturucunun tesirini güçlendirir. Küçük alanlarda daha etkili uyuşturucular saklayabilirseniz, daha çok kar edersiniz. Alkolün yasaklandığı dönemlerde de bu böyle olmuştur. Alkol oranı yüksek olan likörün, yasaklı dönemde biraya oranla daha çok tüketilmesine sebep olması bu duruma güzel bir örnektir.
    Bu savaşın bir diğer dezavantajı da dünya çapında daha fazla cinayete ve şiddet olayının ortaya çıkmasına sebep olmasıdır. Çeteler ve karteller, husumetleri çözmek için yasal yollara başvurmazlar. Şiddet onlar için en temel çözümdür. Araştırmalara göre Amerika’nın uyuşturucuya açtığı savaş sonrasında cinayet oranları, öncesindeki döneme göre %75 artış göstermiştir. Ve bu savaşın ön cephesinde bulunan Meksika’da 2007 - 2014 yılları arasında 164.000 kişi, uyuşturucu kartelleri tarafından katledilmiştir. Bu sayı, aynı dönem Afganistan ve Irak’taki savaşlarda öldürülen insanların toplam sayısından fazla.
    Tabii bir de şiddete meyli olmayan bireysel tüketicilerin tutuklanması ve hapse atılması durumu var. Amerika, dünya nüfusunun %5’ine sahipken, hapishane nüfusunda dünyadaki tutukluların %25’ine sahip. Özellikle azınlıklar bu durumdan çok etkileniyor. Afroamerika’lılar ABD’deki tüm tutukluların %40’ını oluşturuyor. Yani ‘beyaz’ların uyuşturucuya ulaşması daha kolayken, ‘siyah’ların uyuşturucudan tutuklanma ihtimalleri 10 kat daha fazla.
    Sonuç ortada. Uyuşturucuyla mücadele, ilk aklımıza gelen yöntemle bir işe yaramıyor bunu anladık. Peki ne yapabiliriz?
    1980’li yıllarda isviçre, eroin kullanımına bağlı olarak toplumsal bir sağlık krizi yaşadı. HIV virüsü bu dönemde tavan yaptı ve toplumsal suçlar aynı oranda halk arasında sıklıkla görülmeye başladı. isviçre’li yetkililer, bu sorunla mücadele etmek için ABD’nin izlediği yolu izlemedi. Farklı bir strateji belirledi. Daha ''insancıl'' bir strateji.
    Uyuşturucu bağımlılarının tedavi görüp durumlarını dengeleyebileceği rehabilitasyon merkezleri kurdular. Burada bağımlılara yüksek kalitede ve tamamen ücretsiz uyuşturucu sağlanmaya devam edildi. Temiz iğnelerle, güvenli enjeksiyon odalarıyla, banyoları, yatakları, düzenli sağlık kontrolleriyle tamamen devlet kontrolü altında insanlar uyuşturucularını kullanmaya devam ettiler. Bu merkezdeki görevliler bağımlılara ev buldu, hayatlarındaki düzensizlikleri yok etmek için ellerinden geleni yaptı. ve tahmin edersiniz ki olumlu sonuçlar çok kısa sürede görülmeye başladı.
    Uyuşturucu yüzünden oluşmaya başlayan suçlar keskin bir şekilde düştü, merkezlerde yaşamaya başlayan kişilerin üçte ikisi kısa sürede toplum hayatına tekrar entegre edilip sürekli işlere girdi. Çünkü artık uyuşturucuya para harcamaya uğraşmak yerine daha iyi şeylere odaklanabiliyorlardı. Bugün isviçre’deki bağımlıların %70’i bu merkezlerde devlet tarafından ücretsiz sağlanan uyuşturucuyla hayatlarına devam ediyor. Ama bu kısa süreli rehabilitasyon sürecinden sonra eroin'den tamamen arınıyorlar. HIV enfeksiyonunun yayılımı tamamen durdu. Aşırı eroin dozları yüzünden ölümler yarı yarıya düştü. Ve uyuşturucuya bağlı fuhuş ve suç işleme oranı da gözle görülür şekilde azaldı.
    Yani görece daha ‘pahalı’ olan bir yolu seçmek, uyuşturucuya ve ona olan bağımlılığa karşı savaşmakta en etkili yöntem olarak görülüyor. Uyuşturucuyu yasaklamak insan haklarını hiçe sayan, insanları sefil durumda ve toplumdan dışlanmış şekilde bırakan, aynı zamanda yine çok büyük masraf çıkaran bir yöntem.

    ‘’Uyuşturucuyla Savaş’’ın büyük bir başarısızlık örneği olduğunu anlatan ve yine yukarıda yazan her şeyi içeren vidyo da burada:
    https://youtu.be/wJUXLqNHCa

    ‘’Bağımlılık’’ konusuna farklı bir perspektiften bakan ve yukarıda yazılı her şeyi içeren vidyo burada:
    https://youtu.be/ao8L-0nSYzg
    4 ...
  2. 2.
  3. bu okuyacagim zamanda bi tekli sararim heralde.
    6 ...
  4. 3.
  5. genetiğiyle oynanmış reyon besinleriyle, doktorluk değil de ilaç endüstrisinde komisyonculuk yapan orospu çocuklarıyla, sözde diyetisyenlerle, insan psikolojisinde tahribatı birinci gaye edinmiş gündüz kuşağıyla savaşın. çünkü bu saydıklarımın tümü insanların zaafları kullanılarak yahut insanları direkmen kandırarak, yalan söyleyerek gerçekleşiyor. Uyuşturucu/uyarıcı kullanımı gayet şeffaf ve bireysel tercih meselesi. ısıl işlem görmüş sucuk sizin, kokain/kenevir bizim olsun. siktirip gidiniz.

    edit: türk dil kurumu.
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük