geçen çarşambayı perşembeye bağlayan zaman diliminde yaşadığım hede.
ben yurtta kalıyorum ve 6 kişilik bir odadayım. odada genelde ışıklar 12.00 gibi kapanıyor. tabii uykusu olmayan kendi ışığında kendi istediğini yapıyor. o gece herkes uyudu 12.00'da ben hariç. ben saat 01.00'a yakın koydum başımı yastığa kitap falan okuduğumdan... bir saati geçince insanın uykusu kaçıyor ya işte ben o saati geçmiştim galiba çünkü bir türlü uyuyamadım... saat 02.00'a doğru oda arkadaşlarımdan bazıları horlamaya ve beni uyutmamaya başladılar iyice uykum kaçtı.
ben horultudan çok rahatsız olurum. o yüzden horlayanı anında uyarırım. o gece de aynısı oldu. uyardım horlayan arkadaşımı. diyolog çöyle oldu:
kaç gece oldu bilmezsin.
sayamamaktan değil, saymak acıtacağından.
nasıl bir şeydir ki uyku, bazen ona kaçarken, ona kaçıp hayatı kısaltmaya çalışırken; günlerin kısalmasını en çok istediğin zamanlarda o senden kaçar.
koyarsın başını yastığına, kapatırsın gözlerini, beklersin.
beklersin, beklersin, beklersin...
sağa dönersin olmaz, sola dönersin olmaz, yüzüstü yatsan uyunmaz, sırtüstü yatsan uyunmaz, yastığa sarılsan olmaz, üstünü örtsen canın acır, üstün açılsa canın acır. bi terlersin, bi üşürsün... uyuyamazsın işte bazen. uyuyamazsın...
şanslı bir günündeysen ve başardıysan uyumayı, kabuslar başlar bu kez. anlamını bilmediğin, neden gördüğünü çözemediğin, kabus olduğunu bilmenin bilinciyle ağız tadıyla korkamadığın, kabusun kabus olduğunu bile fark edecek kadar kendinde olduğun için kendinden nefret ettiğin zamanlardır bunlar.
uyuyamazsın bir daha. uyuduğun iki saati kar sayarsın. -bazen öyle küçük şeyler teselli olur ki insana, olur olmaz şeylerden şikayet ettiği zamanlar gelir aklına, utanırsın.-
önünde upuzun, kapkaranlık bir gece vardır. hayret edersin, 'uzun muydu bu geceler bu kadar' dersin, 'ne kadar kısa geliyordu halbuki bana...'
gecenin bir yarısı tek başına uyanıksın işte. balkona çıkar bakarsın etrafa, birkaç pencerede ışık görürsün. birileri daha var dersin. kim bilir belki sohbet ediyor orda bi anne-kız, belki ders çalışıyor bi yerde birileri, belki kavga ediyor iki sevgili, belki uykusu kaçmış birinin daha, belki biri daha kabus görmüş, belki birileri ağlıyor o ışık yanan evlerin pencerelerinden bakıp...
psikolojiktir genellikle. günlük yaşam sıkıntıları içinde, özellikle depresif durumlarda kendisini ortaya çıkaran bir durumdur. çok fazla bilgisayar başında oturan kişilerde sıkça görülebilir.
bu mevzu bahis insanlara ilk tavsiye; biraz insan içine karışıp çiçek, böcek görmeleridir. ya da sosyalleşmeleridir. yani canım arkadaşım sabahtan akşama kadar mal gibi sözlüğe bakıp, mahallenin çaçaron karısı gibi ona buna laf yetiştirip, zengin karıların kıçında gezen falcı bohçası olmayacaksın.
diğer yandan dünyevi ve ruhani tatminsizlikle de ilgisi vardır uykusuzluğun. mesela sen herkesin söylediğini söylüyorsan, kendine özgü bir kişiliğin yoksa, torna atölyesinden çıkmış bir kazıksan, kişiliğin oturmamışsa, gene uykusuzluk çekersin. çünkü kimliğini henüz bulamamışsındır.
bir başka uykusuzluk nedeni de aptallıktır. evet evet aptallık. yani bu aptallığın belli bir tanımı yok. (bunun tanımını ben de yapamam) olaylar ve olgular arasında mantıklı bağ kurmaktan yoksunsan ya da buna muktedir değilsen, hayatın yarattığı anlam yaratma sorunu yüzünden beyin rem'in sağlıklı çalışamıyor olabilir. bunun akabinde varolanı tüm boyutlarını göremiyorsan tanı'ların tutarsız ve ezberden olur ki; bunun bir kıymet_i harbiyesi yoktur. bu da insanı aptal kategorisine sokar.
inat etmemek gereken durum, ya kafanı bedenden ayıracaksın düşüncelerini kopartıp atacaksın ki olmuyor mu diyosun o zaman zorlamayıp başka bişey yapacaksın, entry girebilirsin mesela.
mideye oturan duyguların insan üzerinde yarattığı, tamamen psikolojik dürtü.
evet oturdu ve uyuyamıyorum. burdan bütün sevdiklerime selamlar gönderiyorum; herşeyi içime atıp, hiçbir şeyi size anlatmadığım için. keşke tekar sorsanız ve ısrar etseniz. bakın ne çok anlatacak şeyim var.
dün akşam bizim evde cereyan eden durum. derse gitmek üzere erken yatılır, bir müddet tavana bakılır, komşunun sesleri dinlenir sonuç uyuyamamaktır. düşünmeyi engellemek, durumu daha da güçleştirmemek için kelime oyunları oynanır, hayaller anlatılır. anlatılan hayaller kalbi acıtınca kalkıp sigara yakılır, dumanıyla bi posta daha hüzünlenilir. sonuç olarak hala uykudan eser yoktur. uyuyamamanın akabinde gülme krizine tutulur yorgun kalplerimiz.
uzun lafın kısası uyuyamamak bi hayli acılı bi süreçtir. *
bazen, normalde uyumanıza sebep olan grip ilaçlarını aldığınız halde birini ya da birilerini çok düşünmekten gerçekleştirdiğiniz eylem. hasret çeken ve aşık olan insanlarda görüldüğü bilinir.
sebebini bi türlü çözemediğim sorunlarımdan birisidir. aslında uyuyamamak değil de uyumak istememek de olabilir. bi çare bilen varsa söylesin ve sevaba girsindir. bana da yazıktır, günahtır.