Bize yalan söylediler. Doğru budur deyip içine binlerce yalan soktular. Okursan anlamadığın dilde okumalısın, o cennet dilidir dediler. Türkçe okursan anlamı bozulur dediler. Kendileri ise hiç okumadılar, hiç anlamadılar, hiç bilmediler. Allah yeminler edip kitabın anlaşılmasını kolaylaştırdığını ayet ayet haykırırken, din namına eksiksiz derken, kendini açıklar derken, bundan sorulacaksınız derken, ayetlerden yüz çevirenler yanlış yoldadır derken hiç dönüp bakmadılar. Ya anlamadıkları dilde ezberlediler, ya duvara astılar, ya da ölülere okudular.
Bize yalan söylediler. Peygamberi seviyorsan şu sözlere de uyacaksın dediler. Kitabın yanına başka başka sözler eklediler. Bir katile dönüştürdüler. Müşrikler gibi büyülendiğini iddia ettiler. Ressamlara düşman ettiler. Müşrik Yahudiler gibi kadınları taşlattılar. Her fırsatta cinsellik anlatan bir adam haline getirdiler. Kadın düşmanı yaptılar. Peygamberin hadisi deyip Ebu Hüreyre’nin yalanlarını elçinin sözü yaptılar. Dokuz eşle bir gecede halvete soktular. Dokuz yaşında kızla evlendirdiler. Asıl kendileri peygamberi hiç bilmediler, sevmediler. Hep iftira ettiler de sonra biz ona uyarız dediler.
Bize yalan söylediler. Allah “elçiyi destekleyin” derken onlar günde yüz defa selavat çekeceksin dediler. Ne destekleyenlerle peygamberin davasını desteklediler, ne peygambere uyup Allah’tan gelene sarıldılar, ne arzuhalini Allah’a sunanlarla kıyam ettiler, ne sadece Allah’a rüku edenlerle rüku ettiler, ne sadece O’na secde edip boyun eğenlerle secde ettiler. Peygamberi ve davasını değil, kendilerini düşünüp, selavatla kendi seslerini Allah’a değil peygambere ulaştırmayı umdular, sandılar, zannettiler. Kendileri peygamberi ve dinini hiç desteklemediler. Konuşmak bile istemediler. Oturup boncuktan tesbihlere sarıldılar.
Bize yalan söylediler. Onu yeme bunu yeme dediler. Haramdır dediler. Günahtır dediler. Kendileri haram günah demeden kimin neyini bulduysa bir rivayet bulup ona uydurarak yediler.
Bize yalan söylediler. Mehdi gelecek, isa inecek dediler. Kendi sapkın âlimlerini isa, kendi hocaefendilerini, kendi şeyhlerini mehdi ilan ettiler. Yetmedi peygamberi Allah’a eşit saydılar. Yetmedi kendi imamları için Allah vücut buldu dediler. Kendilerini nasıl affettirecekler!!!
Bize yalan söylediler. Kendi mallarını kaybetmemek için “en büyük günah kul hakkıdır” derken ne yetimi doyurdular, ne yemedikleri kul hakkı bıraktılar. Affedilmeyecek tek günahın “tevbe edilmemiş şirk” olduğunu hiç bilmediler.
Bize yalan söylediler. Vergi memurlarıymış gibi kırkta birdir dediler. Mallarını mülklerini ayırıp, hülle üstüne hülleler kurup, bunlar dâhil değil dediler. ihtiyaçlarının fazlasını vereceklerine, sandıklara yığıp biriktirdiler. Kuzu kapamalar midelerine hazımsızlık yaparken iki torba bulgurla fakiri sözde sevindirip, üstüne bir de böbürlendiler.
Bize yalan söylediler. O kadar çok yalan söylediler, o kadar çok yalan söylediler ki Kuran’a şerik kitaplar, külliyatlar yazdılar. O’nun ayetlerinin her birinin karşısında onlarca yalan rivayet ettiler. Ne bize hakkıyla bir ayet gösterdiler, ne de kendileri kendi yalanlarına doğru dürüst uydular.
Bize yalan söylediler. Ama şimdi biz onlara doğruyu söylediğimiz için bize yalancı sapkınlar diyorlar. Biz doğruları haykırdıkça, takıntılarıyla saldırıp, tanımadıkları, yüzlerini bile görmedikleri, yalancı rivayetçilere ve takkeli müşriklere bizden çok güveniyorlar. Derin uykularını böldüğümüz için sinirleniyorlar. Ama olsun… Onlar bize bilerek ya da bilmeyerek yalan söylemeye devam etseler de biz yine hem kendimiz hem de onların iyiliği için doğruları söyleyeceğiz. Biz onların değil Allah’ın emrini ve rızasını gözetiyoruz. Bize Allah yeter.
Sadece Allah, sadece O’nun ayetleri dedik diye bize dinden çıktın diyenler bilmediler ki, kendileri dine hiç girmediler. Gelin Kuran’ı anlamak için konuştuğunuz, bildiğiniz dilde okuyun siz de. Hadi aklınızı O’nun kitabını anlamak, üzerinde derin derin düşünmek için kullanın. Hadi kalkın ve uyarmaya siz de katılın. Peygamberin davasını destekleyin. Onun gibi en yakınınızdan başlayın. Sevdiklerinizin dilleri Allah derken gözleri ve dimağları çok tanrılı bir din yaşamasın artık.
2 Bakara 13 … ‘Düşük akıllıların iman ettiği gibi mi iman edelim?’ derler. Bilin ki, gerçekten asıl kendileri düşük-akıllılardırlar; ama bilmezler. 2 Bakara 44 … Yine de akıllanmayacak mısınız? 2 Bakara 73 Böylece, Allah ölüleri diriltir ve size ayetlerini gösterir; ki akıllanasınız. 2 Bakara 76 … Hâlâ akıllanmayacak mısınız? 2 Bakara 170 … Ya atalarının aklı bir şeye ermez ve doğru yolu da bulamamış idiyseler? 2 Bakara 171 … Onlar, sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler; bundan dolayı akıl erdiremezler. 2 Bakara 179 Ey temiz akıl sahipleri, … 2 Bakara 197 … Ey temiz akıl sahipleri, Benden korkup-sakının. 2 Bakara 242 … işte Allah, size ayetlerini böyle açıklar; ki akıl erdiresiniz. 2 Bakara 269 … Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp-düşünmez. 3 Al-i imran 7 … Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp-düşünmez. 3 Al-i imran 65 … Yine de akıl erdirmeyecek misiniz? 3 Al-i imran 118 … Size ayetlerimizi açıkladık; belki akıl erdirirsiniz. 3 Al-i imran 190 … temiz akıl sahipleri için gerçekten ayetler vardır. 5 Maide 58 … Bu, gerçekten onların akıl erdirmeyen bir topluluk olmalarındandır. 5 Maide 100 … Ey temiz akıl sahipleri, Allah’tan korkup-sakının. … 5 Maide 103 … Allah’a karşı yalan düzüp-uyduruyorlar. Onların çoğu akıl erdirmez. 6 Enam 32 … Yine de akıl erdirmeyecek misiniz? 6 Enam 151 … işte bunlarla size tavsiye (emr) etti; umulur ki akıl erdirirsiniz.’ 7 Araf 169 … Hâlâ akıl erdirmeyecek misiniz? 8 Enfal 22 Gerçek şu ki, Allah katında, yerde debelenenlerin en kötüsü, (bir türlü) akıl erdirmez olan sağırlar ve dilsizlerdir. 10 Yunus 16 … Siz yine de akıl erdirmeyecek misiniz?’ 10 Yunus 42 … Peki, sağırlara sen mi işittireceksin? Hele bir de akıllarını kullanmıyorlarsa! 10 Yunus 100 … Allah, pisliği, aklını kullanmayanlar üzerine bırakır. 11 Hud 51 … Akıl erdirmeyecek misiniz? 11 Hud 78 … içinizde hiç aklı başında olan bir adam yok mu?’ 12 Yusuf 2 Gerçekten biz, akıl erdirirsiniz diye, onu Arapça bir Kur’an olarak indirdik. 12 Yusuf 109 … Siz yine de akıl erdirmeyecek misiniz? 12 Yusuf 111 … Andolsun, onların kıssalarında temiz akıl sahipleri için ibretler vardır. … 13 Rad 4 Şüphesiz, bunlarda aklını kullanan bir topluluk için gerçekten ayetler vardır. 13 Rad 19 … Ancak temiz akıl sahipleri öğüt alıp-düşünürler. 14 ibrahim 52 … ve temiz akıl sahipleri iyice öğüt alıp düşünsünler diye … 16 Nahl 12 … Şüphesiz bunda, aklını kullanabilen bir topluluk için ayetler vardır. 16 Nahl 67 … Şüphesiz aklını kullanabilen bir topluluk için, gerçekten bunda bir ayet vardır. 21 Enbiya 10 … Yine de akıllanmayacak mısınız? 21 Enbiya 67 ‘Yuh size ve Allah’tan başka taptıklarınıza. Siz yine de akıllanmayacak mısınız?’ 23 Müminun 80 … Yine de aklınızı kullanmayacak mısınız? 24 Nur 61 … işte Allah, size ayetleri böyle açıklar, umulur ki aklınızı kullanırsınız. 25 Furkan 44 Yoksa sen, onların çoğunu (söz) işitir ya da aklını kullanır mı sayıyorsun? Onlar, ancak hayvanlar gibidirler; hayır yol bakımından daha şaşkın (ve aşağı) dırlar. 26 Şuara 28 ‘Eğer aklınızı kullanabiliyorsanız, … 28 Kasas 60 … Yine de akıllanmayacak mısınız? 30 Rum 24 … Şüphesiz bunda, aklını kullanabilen bir kavim için gerçekten ayetler vardır. 30 Rum 28 … işte biz, aklını kullanabilen bir kavim için ayetleri böyle birer birer açıklarız. 36 YaSin 62 … Yine de aklınızı kullanmıyor muydunuz? 36 Yasin 68 … Yine de akıllarını kullanmayacaklar mı? 37 Saffat 138 … Yine de akıllanmayacak mısınız? 38 Sad 29 (Bu Kur’an,) Ayetlerini, iyiden iyiye düşünsünler ve temiz akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır. 38 Sad 43 Katımızdan ona bir rahmet ve temiz akıl sahiplerine bir öğüt olmak üzere … 39 Zümer 9 … Şüphesiz, temiz akıl sahipleri öğüt alıp-düşünürler.’ 39 Zümer 18 … işte onlar, Allah’ın kendilerini hidayete erdirdiği kimselerdir ve onlar, temiz akıl sahipleridir. 39 Zümer 21 … Şüphesiz bunda, temiz akıl sahipleri için gerçekten öğüt alınacak bir ders (zikr) vardır. 39 Zümer 43 … De ki: ‘Ya onlar, hiç bir şeye malik değillerse ve akıl da erdiremiyorlarsa?’ 40 Mümin 54 (Ki o,) Temiz akıl sahipleri için bir hidayet rehberi ve bir zikirdir. 40 Mümin 67 … ve belki aklınızı kullanmanız için … 43 Zühruf 3 … Biz onu, belki aklınızı kullanırsınız diye … 45 Casiye 5 … aklını kullanan bir kavim için ayetler vardır. 49 Hucurat 4 … onların çoğu aklını kullanmıyor. 57 Hadid 17 … Şüphesiz Biz, umulur ki aklınızı kullanırsınız diye size ayetleri açıkladık. 65 Talak 10 … ey iman eden temiz akıl sahipleri … 67 Mülk 10 … ya da akıl etmiş olsaydık, şu çılgınca yanan ateşin halkı arasında olmayacaktık’ derler. 89 Fecr 5 Bunlarda, akıl sahibi olan için bir yemin var, değil mi?
20 dairelik bir binada "bilal" isminde birisi var mı diye sorduğumda, "3 daireye baktım yok, gerisinde de yoktur" diye cevap vermekle, kuranı peygambersiz düşünmek aynıdır. kuranı getiren rasullah ise, onu en güzel yaşayan da odur. dinin bir beşerden alışılması gerekiyorsa, o kişi rasullahtır.
Şimdi gelelim sana,
islam dini adına konuşuyorum derken, islam dinini bozmaya çalışanların argümanlarını getirip buraya sıçmakla adam olmazsın. git şimdi. ayet ne, sebebi nüzul ne, hadis ne bunların hepsini öğren. islam dinine de saldırmaya kalma bi daha.
Din düşmanları, dinimizi yaşanmaz bir şekle sokmak, saçma göstermek ve yıpratmak için birçok hadis uydurmuşlardır. Daha sonra kendileri ve kendilerinden sonra gelen birçok dinsiz de dini yıkma uğraşlarında bu hadisleri kullanmışlardır. islama olan inançsızlıklarını, kin ve nefretlerini içlerinde gizleyerek, samimi dindar görüntüsünde halkın arasına karışan birçok münafık, her şeyden önce islam inancını bozmayı ve Müslümanlar’ın kalplerindeki inançlarına şüphe ve tereddütler sokmayı başlıca amaç edinmişlerdi. Bu amaçla akla hayale sığmayan, kafaları bulandıracak, Peygamber’in söylemesine imkan olmayan onbinlerce uydurmayı hadis adı altında Peygamber’e fatura ettiler. Kuran’daki ayetler, daha Peygamber’imiz hayattayken münafıkların nasıl Müslümanlar’ın arasına karıştığını göstermektedir.
Halife Mehdi zamanında boynu vurulmak üzere yakalanan ünlü dinsiz Abdülkerim bin Ebil Avca öldürülmeden önce şu dehşetli açıklamayı yapar: “Siz beni öldürüyorsunuz ama ben dininizde helali haram, haramı helal yapan 4000 hadis uydurdum.” 6000 küsür Kuran ayeti olduğunu düşünürsek, sırf bir kişinin 4000 hadis uydurmuş olmasının açacağı dehşetli tahribi anlayabiliriz. Ahmed bin el Cuveybari, Muhammed bin Ukeşa ve Muhammed bin Temim’in de Hz. Peygamber hakkında 10.000’den fazla hadis uydurdukları söylenir [ibni Hacer, Lisanu’l Mizan]. Zehebi, Ahmed bin Abdullah’ın binlerce hadisi, hadis imamlarına dayandırarak uydurduğunu, Enes bin Malik’in hizmetçisi olduğunu iddia eden Dinar Ebu Mikyes’in de Enes bin Malik’ten duyduğunu söylediği uydurmalarla dolu bir sayfayı naklettiğini anlatır (Zehebi, Mizan). Hadisçilerin kitapları, dini bozmak için kasıtlı yapılan uydurmaların itiraflarıyla doludur. Bu uydurmaların varlığı bellidir. Ama bu uydurmaların bugün meşhur olan hadis kitaplarına karışmadığı neye dayanarak garanti edilebilir? Kuran’da söz edilen, Peygamber yaşarken var olan münafıkları ve bundan sonra iki yüz yıl boyunca çıkan münafıkları, kim nasıl teşhis etmiştir de onların uydurduğu hadislerden kitaplarını korumuştur?
2) SiYASi AYRILIKLARDAN KAYNAKLANAN UYDURMALAR
Peygamberimiz’in vefatı üzerinden 40 yıl bile geçmeden Hz. Ali ve Muaviye arasında çatışmalar boy göstermiştir. Bu dönemden itibaren islam âlemi, geriye dönüşü olmayacak bir şekilde siyasi ayrılıkların içine girmiştir. Siyasi olarak ayrılan toplumlar birçok alanda çelişmeyi, birbirine muhalefet etmeyi hüner saymışlar, kendi siyasi fırkalarını destekleyen hadisler uydurmuşlar, kendi siyasal hareketlerine inanmayı “Allah’ın bir farzı” olarak sunmuşlardır. Bu arada kendi liderlerini yüceltip, karşı görüşün liderlerini yerin dibine sokmuşlardır. Halili’nin Er irşad adlı çalışmasında, Şiilerin Hz. Ali hakkında 300.000 hadis uydurduğu ve Hz. Ali’nin sözlerini nasıl saptırdıkları anlatılır. Bu sayı, Kuran’daki ayet sayısının 50 katı kadardır. Şiilikten ayrılan bir kimse Şiileri kastederek “Allah onların canını alsın, nice hadisleri değiştirdiler” demiştir (Müslim, Sahihi Müslim). Hz. Ebu Bekir’i Hz. Ali’ye üstün sayan ve bunu, mezheplerinin bir şartı gören Sunni görüş ve Hz. Ali’yi üstün saymayı imanın şartına dönüştüren Şii görüş ile onların asırlar süren anlamsız çekişmeleri, bu maddeye güzel bir örnek teşkil etmektedir. Görünen o ki islam siyasallaşınca, siyasi gücü elinde bulunduranlar, dini, çıkarlarına uygun bir şekilde yapılandırmaktan çekinmemişlerdir.
3) DiNi EKSiK ZANNEDiP, KENDiNCE DiNi KURTARANLARIN UYDURMALARI
Dindar olarak tanınan birçok “gözde” Müslümanın durumu, Yahya bin Said’in “Salih kişileri hadiste olduğu kadar hiçbir şeyde yalancı görmedik” sözünde, en güzel şekilde tarif edilmiştir. Bu gerçeği itiraf edenlerden biri de en güvenilir olduğu iddia edilen iki hadis kitabından birinin yazarı olan Müslim’dir. Müslim, Ebu Zennat’dan şunu nakleder: “Medine’de yüz kişiyle karşılaştım, hepsi de güvenilirdi, ama hadisleri alınmazdı” (Müslim, Sahihi Müslim, 1. cilt). Görüldüğü gibi birçok sözde dindarın hadis uydurduğu hadisçilerin bile malumudur. Kendi görüşlerini çok değerli bulan bu kişiler, dine kendi görüşlerini kattıklarında, çok yerinde bir hareketle dine büyük hizmet ettiklerini sanıyorlardı. Örneğin Kuran’da olmayan haremlik selamlık uygulamasını, dinin bir hükmüymüş gibi dine sokanlar (bu uygulama dinselleşmeden bir gelenek olarak uygulansaydı sorun olmazdı; sorun, bu geleneğin uygulanması değil, dinselleşmesidir) belki de kadınla erkeği ayırarak zinayı, yozlaşmayı kendilerince önlemek istediler. Oysa Allah’ın kendilerinden daha iyi düşündüğünü, Allah’ın unutkan olmadığını ve gerekseydi Kuran’da bu konuda da açıklama yapılacağını bilmeleri gerekirdi.
Allah’ın açıklamadığı bir şeyi dine sokarak dine fayda getireceğini sanmak, yanlış bir düşünme tarzıdır ve acı son da ortadadır. Dini, şahsi görüşlerine muhtaç görüp, sözde dine yardım edenleri, Allah’ın serbest bıraktığı konuları açıklayarak din gibi sunanları da, “dini eksik zannedip dini kurtaranlar” sınıfına sokabiliriz.
4) DiNi SEVDiRMEK iÇiN UYDURMALAR
Bu madde kısmen 3. maddeye benzemektedir, bu madde altında incelenecek kişiler de Allah’ın dininin kurtulmuş olduğundan habersiz olup, dini kurtaracağını zannedenlerden oluşur. Bu kişilerdeki esas kaygı dini sevdirmek, ibadetleri sevimli göstermektir. Bu popülist kaygı Allah’ın indirilmiş dininin, uydurulmuş hadislerle ve izahlarla karışmasına yol açmıştır. Bunlar arasında Ebu ismet Nuh gibi Kuran’ın her suresinin faziletleri hakkında hadis uyduranlar vardır. Peygamberimiz’i yüceltmek için Peygamber’in üstünlüklerine dair hadisler üretenler de mevcuttur. Bu uydurucuların kendilerini savunmak için şöyle söyledikleri aktarılır: “Biz Hz. Peygamber adına yalan uydurmadık, bilakis bunu Peygamber’in getirdiği dini güçlendirmek için yaptık.” [ibni Hacer, Fethul Bari]. Bu alıntıda gördüğümüz gibi bunlar, bu tarzda hadis uydurmayı yalan olarak bile görmemişler, hatta bu korkunç fiillerinde belki de sevap ummuşlardır: “Biz Peygamber lehinde yalan söylüyor ve şeriatını takviye ediyoruz” (ibnul Cevzi, K. Mevzuat). Görüldüğü gibi bu uydurucular Allah’ın Kuran’ını eksik görmekle, bir de üstüne hadis uydurmakla kalmamış, üstüne üstlük dindarlıkta şampiyonluğu da kimseye bırakmamışlardır.
Aşırı dindar tanınan bazı kimseler, bu özellikleriyle, en tehlikeli sınıflardan biri haline gelmişlerdir. Zira onlar halkın sevip güvendiği, sözlerine önem verip, hareketlerini örnek kabul ettiği kimselerdi. Onların hadis olarak tanıttıkları, daha rahat kabul görüyor ve itiraza uğramıyordu. Böylece islam, Kuran’ın ruhundan daha çok uzaklaştı ve oluşan yeni yapı tüm katkılarıyla katıksız islam sanıldı.
5) MEZHEPLERiNi, FiKiRLERiNi DOĞRU ÇIKARMAK iÇiN UYDURANLAR
Kuran’a dayalı bir islam modelinden uzaklaşılıp, insan sözlerinin Allah’ın hükmü olarak takdim edildiği, hadise dayalı gelenekçi bir modelin kuvvetlendiği ortamda, insanlar dini farklı farklı anlamaya başlamışlardı. Bu tablo, islam’ı anlama ve yaşamada birbirleriyle uzlaşmayan, dini konularda ayrılığa düşen farklı düşüncelerin, kamplaşma ve mezheplerin doğmasına sebep oldu. Bu ortamda mezhep bağlıları, kendi düşüncelerinin haklılığını ispat edip halkı etkileyebilmek ve kendi mezheplerine çekebilmek için Hz. Peygamber’in dilinden kendi mezheplerini öven, öteki mezhepleri aşağılayan uydurma hadislere dayanma ihtiyacı hissettiler. Hanefi mezhebinin mensuplarının şu şekildeki bir uydurmasını görebiliriz: “Ümmetimde imam Şafi adında bir kimse ortaya çıkacaktır. O, ümmetime şeytandan daha zararlı olacaktır. Ve yine ümmetim arasından adına Ebu Hanife denecek bir kimse gelecektir ki, o ümmetimin ışığıdır” (ibnu Arrak, Tenzihus Şeria, 2. cilt). Bu arada Şafi taraftarları da boş durmaz ve kendi imamlarını kurtaracak hadis uydururlar: “Kureyş alimi (imam Şafi) yeryüzünün her yerini ilimle dolduracaktır.” Maliki mezhebi taraftarları hiç durur mu, onlar da kendi hadislerini açıkladılar: “ilim talebi için bir gün gelecek, develerin boyunları vurulacak (yani uzun seyahatlere girişilecek) da Medine aliminden (imam Malik) daha alim birisi olmayacak.”
Sunni mezheplerde durum böyleyken Kaderiyecilerin de nasıl hadis uydurduğu eski bir Kaderiye mezhebi üyesi Ebu Reca Muhriz’e dayandırılarak anlatılır: “Kaderiyecilerden kesinlikle bir şey rivayet etmeyiniz, vallahi biz insanları mezhebimize çekebilmek için hadisler uydurur ve bu hareketimizle de sevap kazanacağımızı umardık. Ben bu suretle Kaderiye mezhebine dört bin kişi kattım” (Er Cerhu Ve’l Tadi’l, 1. cilt).
6) ZORLAMA ALTINDA UYDURANLAR
Daha evvel de değindiğimiz gibi hadis toplama hareketinin ilk olarak başlamasında özellikle Emevi halifelerinin zorlama, tehdit ve işkenceleri önemli yer tutar. ilk hadis toplayan kişi olduğu iddia edilen Ez Zuhri’nin şu sözü bunun delilidir: “Biz hadisi yazmaktan hoşlanmıyorduk. Ne var ki o yöneticiler (Emevi halifeleri ve adamları) bizi buna zorladılar.” Zorlama altında yapılan toplamalarda hadislerin mevcut yönetimin iktidar, kültür, gelenek ve tarih anlayışını destekleyenleri toplanmış, buna aykırı olanlar elenmiştir. Mevcut hadisler zaten mana ile nakledildiğinden, birçok hadis kelime oyunlarıyla geleneği hükümleştirme yolunda kullanılmıştır. Örneğin Peygamber’in kendi şahsi tercihi olarak yaptığı bir fiil anlatılırken; “Peygamber buyurdu ki”, “Peygamber emretti ki” tarzında, Peygamber’in muradı olmayacak bir tarzda kullanılmıştır. Uydurmaların yanında tarihin belli bir dönemi ile ilişkili “tarihsel” kimi uygulamaların, evrensel dini hükümlere çevrilmesiyle de tahribat yapılmıştır. Tüm bu uydurma ve anlam kaydırmaları ise hiç şüphesiz hakim olan sınıfın, hadis toplama için zorlama yapan sınıfın, görüşleri doğrultusunda olmuştur. Zorlama altında dine sokulan uydurmalar, sırf Emevi ve daha sonra Abbasi dönemleriyle sınırlı değildir. Bu dönemlerde çoğunlukla hadis uydurma yoluyla dine sokulan ilaveler, daha sonra halifelerin, valilerin zorlamasıyla “fetva” ve “içtihad” adı altında kendini gösterir. Mevcut yönetimlerin atadığı ve maaşa bağladığı “din adamları”, birçok zaman bağlı oldukları ve kendilerini atayan iktidarların çıkarlarını ve isteklerini gözeterek “dini görüşler” beyan etmişlerdir.
7. MADDi ÇIKAR SAĞLAMAK iÇiN UYDURANLAR
Hadis toplayan gezginler, ticaret düşüncesiyle hadis toplamaya başlamışlardı. Örneğin Yakub bin ibrahim’in ancak 1 dinar karşılığı hadis nakil etmeyi kabul ettiği söylenir. Ebu Naym El-Fadl da naklettiği her hadis için ücret talep ediyordu. Onun talebelerinden Ali bin Cafer der ki: “Ebu Naym El Fadl’dan hadis yazardık, buna karşılık bizden kıymetli dirhemler alırdı. Yanımızda kıymeti düşük dirhemler bulunursa üste para alırdı.” “Fakirlerden kesinlikle hadis yazmayın” tavsiyesinde bulunduktan sonra Umera bin Hafsa’nın zengin olduğunu ve yalan söylemeyeceğini, dolayısıyla hadislerinin alınabileceğini söyleyen Şube bin Haccac’a, Ali bin Asım şöyle karşılık vermiştir: “Yalan söyleyen nice zengin gördük” (El Kifaye).
Müşterilerinin isteği üzerine sipariş olarak hadis üretenler de vardı. Birçok tüccar, sattıkları mallara karşı halkın ilgisini artırabilmek için ilgili malların yararlarını anlatan hadisleri, para karşılığında hadis simsarlarına uydurtmuşlardır. Örneğin koku satıcılarının güzel koku kullanmanın faziletleri hakkında uydurttukları hadisler buna örnektir. Şube bin Haccac’ın ifade ettiği gibi 1 kuruş karşılığında 70 hadis uyduran Ebul Muhezzem gibiler, hadis uydurucularına örnektirler.
8. MANEVi ÇIKAR SAĞLAMAK iÇiN UYDURANLAR
Peygamberimiz’in vefatından ve dört halife devrinden sonra hikayeci-kıssacı denilen bazı kimseler, cami ve mescitlerde oturmayı ve çevrelerinde halka oluşturan cemaate vaaz ve öğütte bulunmayı alışkanlık haline getirmişlerdi. Aslında bu kimseleri vaaz ve öğütten ziyade, halkın nazarında kazanacakları yüksek mertebe ve şöhret ilgilendiriyordu. Vaazlarını, kendilerini bu amaca götürecek bir şekilde hazırlıyorlardı. Bunlar şöhrete giden yolun, halkın nazarında önemli bir yeri olan dini duyguların tahrik edilmesinden geçtiğini bildikleri için onları coşturacak şekilde vaaz ediyorlar, dramatik konuşmalarla halkı ağlatmaya gayret ediyorlardı. Bunun için Peygamberimiz’in adına uydurdukları garip hikayelerle konuşmalarını süsleyerek, halkı etkileme ve inandırma uğraşı içindeydiler. Halkı en çok etki altında bırakan konuşmaların başında cennet ve cehennem tasvirleri geliyordu. Cennet ve cehennem hakkında gerekli olan her şey Kuran’da anlatılmasına rağmen bu hikayeci-kıssacı kesim halkı daha çok hüzünlendirmek, şaşırtmak ve coşturmak için uydurma hadislerde buldukları zengin hazineyi özellikle bu konuda çok kullandılar. Bu kesimin mesleki başarısı bol hadis uydurmaktan geçiyordu. Ortaya çıkan iç sızlatıcı tabloda belki de insanı en çok güldürebilecek olaylardan biri; bu kıssacılardan Şair Külsüm’ün “dilini burnunun ucuna dokundurabilenlerin cehenneme girmeyeceğinin garanti olduğunu” söylemesi üzerine, vaaz ettiği cemaatin bunu denemeye başlamasıdır.
ibnü’l Cevzi, bunları şöyle anlatır: “Bunlar arasında suratlarını her çeşit boyaya batıranlar ve bu şekilde sarımsı bir ten kazanarak, kendilerini fazla oruç tutmaktan soluk benizli hale gelmiş takva dindarlar gibi gösterenler bulunmaktaydı. Diğerleri istediği an gözyaşı dökebilmek için tuzlar kullanmaktaydı. Başka bir grup kıssacı ise allı pullu süslettikleri kürsünün tepesinden kendilerini atacak derecede gösteride ileri gitmekte veya dinleyicinin alışık olmadığı biçimde, samimiyetsiz hikayelerini abartılı jestlerle nakletmekte, kürsüyü yumruklamakta, basamakları koşar adım inip çıkmaktaydılar.” (ibnü’l Cevzi, el-Kussas vel Müzekkirin) Etrafımızı biraz incelersek, ibnü’l Cevzi’nin tarif ettiği uydurmaların kökenlerinden biri olan bu insanlara tabi olanların, uydurukçu köklerine ne kadar benzediğini görürüz. Sahte gözyaşılı, kürsü yumruklayan ve abartılı jestli tipler ibnü’l Cevzi’nin geçmişte tarif ettiği bu kıssacıları çağrıştırmaktadır.
Uydurmacılardan öylesi görülmüştür ki; Cafer bin Nastur Ferab 320 yaşında olduğunu, Peygamber’i gördüğünü ve Peygamber’in duası sayesinde bu kadar yaşadığını söylemiştir. Reten’in durumu da buna benzerdir. Hicri 4. ve hicri 8. asırda yaşayan bu adamlar sahabe olduklarını iddia etmişler ve bunlardan Reten üç yüz hadislik hadis kitabı yazmış ve etrafına epey adam da toplamıştır.
9. GELENEK VE GÖRENEKLERi DiNSELLEŞTiRMEK iÇiN UYDURANLAR
Kuran, insan hayatındaki belli davranışlara yön vermiş, açıklamadığı birçok konuyu ise insanların seçimine bırakmıştır. 2. bölümde bunu gördük, 39. bölümde de göreceğiz. insanlar, serbest oldukları bu konularda; kendi gelenek, görenek ve dünya anlayışları çerçevesinde davranırlar. Örneğin Kuran, yemeği; elle mi, çatalla mı, çubuklarla mı yememiz gerektiği konusunda bir açıklama yapmaz. Kıyafetin sarık cübbe mi olacağı, kravat gömlek mi olacağı, yoksa kimono mu olması gerektiği konusunda Kuran’da bir izah yoktur. Açıklanmayan konularda tercihimizde serbest olduğumuza göre, biz yemekte veya kıyafette bu şıklardan herhangi birini seçebiliriz demektir.
Herhangi bir seçimde fazladan günah veya sevap olacağını söylemek ise Kuran’la çelişir. Emevi ve Abbasi döneminde dinimize eklemelerin önemli bir bölümü, gelenek ve göreneklerin kutsal damgası altında Kuran’da anlatılan islam’a karıştırılmasıyla oldu. Kuran’ın başı sonu belliydi ve Kuran’da bu gelenek ve görenekleri tavsiye eden hiçbir izah yoktu. Öyleyse tek yol, uydurma hadislerle ve Kuran’da geçmeyen bir sünnet anlayışıyla; Kuran’ın özgür bıraktığı bu konuları da dinselleştirip, kutsallaştırmaktı. Arapların ve de özellikle Emevilerin kavmiyetçi anlayışıyla; Araplar’ın kadına bakış açılarından o dönemin kıyafetlerine, yemek menülerinden tuvaleti yapış biçimlerine kadar birçok gelenek “sünnet” ve “hadis” adı altında dine sokuldu. (Ayrıntılı bilgi için 16. bölümü okuyunuz.)
10. DiĞER DiNLERDEKi UYDURMALARIN DiNiMiZE TAŞINMASIYLA OLUŞAN UYDURMALAR
Bu uydurmaları taşıyanları iki sınıfa ayırabiliriz: Birinci sınıf, islam’ı dejenere etmek, mantıksızlaştırmak veya kendi asıl inancına benzetmek için kasıtlı olarak uydurmaları dine sokanlardır. ikinci sınıf ise islam’a geçmelerine rağmen kendi eski dini ve örfi alışkanlıklarını üzerlerinden atamadıkları için bunları dinimize taşıyanlardır. Yahudiler’in kıssaları, Hıristiyan hikayeleri, putperest adetleri, Türkler açısından düşünürsek Şaman adetleri; hep dinimizin içine “hadis” veya “içtihad” başlıklı meşrulaştırmalarla girmiştir. Hacim olarak bakarsak, israiliyat denen Yahudi hikayeleri uydurma kaynağı olmakta birinci, Mesihhiyat denen Hıristiyan hikayeleri ise ikincidir. Bunlar, Kuran’da meşru dinler olarak kabul gören diğer dinlerde daha evvel kök saldıklarından, dinimize daha rahat geçmişlerdir. Biz sadece bunlara; israiliyat ve Mesihhiyata değineceğiz.
Dinimize israiliyat’ı taşıyan kişilerin en başta gelenleri Kab el Ahbar, Vehb bin Münebbih ve Abdullah bin Selam’dır. 12. bölümde bazı önemli hadis uydurucularına değinirken bunlara da değineceğimiz için; 12. bölümü de okuyup israiliyat’ı aktaran bu kişilerin ne kadar “güvenilir” olduğunu görebilirsiniz. Birçok Müslüman, bu aktarımları Kuran ayetlerinin yanında hikaye etmekte bir zarar görmediler. işte bu, uydurmaların çoğalma sebeplerinden biriydi. Bugünkü birçok tefsir ve hadis kitabında, dayanağı bu gibi kimseler olan yüzlerce uydurmaya rastlayabiliriz. Biz örnek olarak sadece iki tanesini verelim. Vehb bin Münebbih’ten rivayet edilen israiliyat menşeli “hadis” denen bir uydurma şöyledir: “Beytul Makdis’in halkı Allah’ın komşularıdır. Komşularına azap etmemek Allah’ın üzerine haktır. Beytul Makdis’e gömülen kabir imtihanından ve darlığından kurtulur.” Kurtubi’nin tefsirinde de geçen Kab el Ahbar kaynaklı bir uydurma ise şöyledir: “Allah Teala kendisini yarattığında Arş dedi ki: Allah benden daha büyük bir mahluk yaratmadı. Ve böbürlenerek sallandı. Allah ona öyle bir yılan doladı ki o yılanın yetmiş bin kanadı vardı. Her bir kanadında yetmiş bin tüy vardı. Her bir tüyde yetmiş bin surat vardı. Her bir suratta yetmiş bin ağız vardı. Her bir ağızda yetmiş bin dil vardı. Her gün onun ağızları yağmur damlaları, ağaç yaprakları, kum ve çakıl taneleri, dünyanın günleri ve tüm meleklerin sayısı kadar tespih eder. Yılan arşın üzerine dürülür ve arş onun ancak yarısına uzanabilir. işte o zaman arş alçak gönüllü olmaya başlar.”
Mesihhiyat, yani Hıristiyanlık kaynaklı uydurma hikayelerin, dinimize sokulmasının kaynaklarından olaraksa Temim ed Dari ve ibn Cureyc’i gösterebiliriz. Hz. isa’nın yeniden dünyaya geleceği, Deccal, ölüm meleği, cennet ve cehennem Mesihhiyat uydurmalarının en çok olduğu alanlardır. (20. bölümde Hz. isa’nın yeniden dünyaya gelişi iddiasının, Mehdi ve Deccal hikayelerinin dinimize nasıl zarar verdiğini göreceğiz.)
Geleneksel anlayışı savunanlar, sırf Kuran’dan dinini anlayan Müslümanlar’a kızdıkları gibi, yabancı islam araştırmacılarının hadislerin güvenilmezliğini ifade etmelerine de kızmaktadırlar. Bu araştırmacıların niyeti ne olursa olsun, bizi ilgilendiren, onların ortaya koyduklarının bilimsel değeridir. Müslüman toplumlarda mevcut olmayan özgür ortama sahip olan bu kişilerin, kimi çalışmalarında, hem ciddi, hem de düşünülmesi gereken hususları gündeme getirdikleri bir gerçektir. Onların çalışmalarına objektif bir şekilde yaklaşmalı, hatalarını göstermeli ve ortaya koydukları doğru hususlardan yararlanmalıyız. Bu araştırmacılardan özellikle Goldziher’in, Schacht’ın Van Kremer’in, Sprenger’in ve Dozi’nin kitaplarında herkesin yararlanabileceği birçok husus olduğu kanaatindeyiz. Bunların en ünlüsü Goldziher şöyle der: “Rabbanilerin (Musevi ve Hıristiyan din adamları) sözleri, uydurma inciller’den alıntılar, Yunan felsefesinin öğretileri, Fars ve Hind kökenli deyişler ve daha niceleri hadis kanalıyla islam’a girmiştir. Tüm bunlar doğrudan veya dolaylı olarak islam kültürünün malı haline gelmiştir. Yine dini kıssalardan büyük bir bölümü islam’a sızmıştır. Eğer hadislerde kullanılan materyali ve Yahudi din kültürünü incelersek bu ikinciden büyük bölümünün, islam din kültürüne sızmış olduğunu görürüz.” (Goldziher, El Aqide Veş Şeria) http://www.kurandakidin.c...erin-uydurulma-sebepleri/