uuserlardan denemeler

entry106 galeri0
    31.
  1. Siyah yazıyorum, ve eğik; bahsedeceklerimin koyuluğundan siyahı ve acısından eğikliği...

    Akşam yazıyorum; ne gece, ne gündüz, ki bilirsin sevmem akşamları, en anlamsız zamanlarıdır günün. Ama anlatırken ne tahammülüm var günün neşesine ne de gecenin sessizliğine, hüznüne...

    Yatağımda yazıyorum; ne balkonumda, ne masamda. Ne masanın ciddiyeti var yazımda, ne balkonun özgürlüğü, keyfiyeti...

    Yüzüm donuk; ne gülüşün izi var dudaklarımda ne de gözyaşı yanaklarımda. Vücudum bütün duygularını yazının devamı için saklamakta...

    Kulağımda bir müzik; ne slow ne hareketli, ne sevinçli ne kederli; sözlerindeki kederle melodisindeki sevinç sinir bozucu derecede dengelemekte birbirini, ve bu denge bozmakta dengemi...
    3 ...
  2. 30.
  3. 29.
  4. Gece iner şehre;
    Hüzün biner yüreklere
    Ağırdır hüzün, taşıyamaz öyle her bünye,
    Taşıyabilene mükemmeldir;
    Yorar önce ama imkan verir hafifliğin anlamını öğrenebilmesi için kişiye,
    Malum bilinmez elde olan elden bir kez düşmedikçe.

    Gece iner şehre;
    Özgürlük sızar şehrin sessizliğine
    Sokakların her metrekaresine,
    Denizin her köpürüşüne,
    Evinde oturan bir genç kızın zihnine,
    Sonrasında da mükemmel bir yayılma hızıyla bütün benliğine.

    Gece iner şehre;
    Bir aşık yolcudur o saatlerde
    Sevdiğinin yanından çok uzak iklimlere,
    Yaşlar yeminli dökülmemeye ama
    işlemiyor bu yemin içerilerde,
    Akamaz belki dışarı ama
    En coşkulu haliyle akar da içerde, yıkar bütün bilinenleri,
    Önünde bırakmaz hiçbir şeyi, hiç kimseyi
    Sade ve sade sevgiliyi, yari, kalbin eşini, oluşumunun tek nedenini.

    Gece iner şehre;
    Bir anne yolcular yavrusunu rüya aleminin en derinliklerine
    Devlerin canavarların içine.
    Ama kocaman bir zırhı vardır küçüğün;
    Yüzüne yatmadan önce yerleştirilmiş sıcacık bir buse.

    Gece iner şehre;
    Birileri sarılır kaleme,
    'işte bu sefer anlatabileceğim seni' diye
    'işte bu sefer dökebileceğim hislerimi deftere'.
    Gece güler haline,
    Sever böylelerini, samimidir bütün istekleri,
    Sever de ondan izin vermez yapabilmesine
    Her yeni gün yeni bir yanını gösterir de hissettirir eksikliğini şaire
    Şair tekrar sarılır kaleme
    Yeni bir aşkla yeni bir şevkle;
    Onlar da öyle iki sevgilidir işte
    Mutludurlar birbirleriyle delice
    Bütün gün birbirlerini beklerler her saniye artan eşsiz bir hevesle.
    2 ...
  5. 28.
  6. bir diyar varmış herkesin içinde
    geç farkettim varlığını da büyüklüğünü de
    ben uğraşırken dışımdakiyle
    sarsıyormuşum içimdekini şiddetle.

    hani her şeyin küçüğü şirindir, güzeldir ya
    içimdeki de bir bakıma minyatürü dışımdakinin
    ben anlayamazken dışımdakileri, çözemezken meseleleri
    ararken kaçacak yerler, sığınacak kalpler
    gözüme ilişti, keşfettim içimdeki ülkeyi
    ya da o sundu kendini ,bana da iyi geldi 'ben buldum' demek
    keşf-i alem ettim demek.

    bu diyarda gezinir tek tek incelerken her detayını
    görüyorum ki ben onu yeni keşfetsem de
    içindeki bütün figürlerin, karakterlerin özü benim.
    hepsi benden oluşuyor.
    biriyle tanıştım mesela;
    küçükmüş ben burayı keşfetmeden önce
    ve büyüme dönemi benim arayış dönemime denk gelmiş
    bulduğumdaysa tamamlamış büyümesini
    ağlamıyormuş artık eskisi kadar
    ama sanki gülmüyomuş da eski şiddetiyle
    öyle dediler diğerleri
    diğerleri mi?
    tabi bahsetmeli onlardan da
    ama başroldekinin ilk tanıştığım-eskinin çocuğu şimdinin büyüğü- olduğu asla göz ardı edilmemeli.
    adı mı?
    önemli mi ki,
    siz verin ona istediğiniz ismi
    yerleştirin kalıbına istediğiniz cismi
    o geçmiş bunlardan artık
    anlamış bunların gereksizliğini.

    diğerleri;

    birinci kişi; bu diyarın yöneticisi olma yarışındaki iki rakipten biri
    eskiden çok güçlüymüş
    ezermiş rakibini
    ama işte onun da yaşam çizgisindeki en şiddetli eğim
    benim arayış zamanıma denk gelmiş.
    güçten düşmüş önce
    geçicidir demiş, mevsimdendir demiş
    gün geçtikçe farketmiş ki
    ciddi yaralar oluşmakta bünyesinde
    önce saklamış bunları gözlerden ırak yerlerde, siyah siyah örtülerle
    sonra farketmiş ki örtmek iyice zarar veriyor berelerine
    görün işte demiş; yoruldum, yaşlandım demiş
    be hey ezeli rakibim
    kürsü sana kaldı demiş
    ben tanıdığınız, güvendiğiniz mantık
    bu yarışta düştüm demiş.
    burda devreye ikinci kişi girmiş
    ezeli rakip,
    eskinin güçsüzü, yeninin güçlenmekte olanı
    bildiğiniz, tanıdığınız kalp
    devralmış bütün yetkileri
    mantığa da yardım ederek, onu güçlendirerek, kendine getirerek
    yaraları iyileştikçe kalbin, dikleşmiş oturuşu
    yeni evindeki pencereden gün geçtikçe daha fazla şey görebilmeyi başarmış
    ki sevmiş de gördüklerini,
    takdir etmiş kalbi.
    kalp de unutmamış onun meziyetlerini ve kimi alanlardaki sınırsız yetkisini kaldırmamış.
    ikisinin de her daim olmuş yandaşları, destekçileri
    gerek güçsüz zamanlarında gerekse en güçlü;
    onların da hayatlarında arayışım dönüm noktası olmuş
    eskiden birbirini gördüğünde başını çeviren aşkla sorgu mesela
    artık birbirleri olmadan eksik olduklarını anlamışlar.
    ben onlarla tanıştığımda yanyanaydılar ve birbirlerine hayranlıkla bakıyorlardı;
    ben de onlara.

    sevdim ben bu ülkeyi, benimsedim içindekileri sahiplendim hepsini;
    ve her zaman ziyaret etmeye söz verdim onları,
    her gece, belki her saat belki de her dakika
    bir ziyaret
    'bir ülkeden bir iç ülkeye'.
    4 ...
  7. 27.
  8. yaratmaya gayret etmediğimiz sürece yok oluyoruz. yaratmayı bilmediğimiz sürece de sadece yok ediyoruz farkında olmadan.

    tüm yaşadıklarımız lusid rüyalara benziyor. hayatımıza etki edebiliyor fakat onu değiştiremiyoruz. başkalarının ellerinde şekilleniyoruz; verdiğimiz tepkiler, yaşattığımız acılar, şahit olduğumuz ölümler bizim hayat temellerimiz oluyor.

    ve pasif olamıyoruz olanlar karşısında, aksine çırpınmayan dibe batıyor; hırsla çırpınan da diğer çırpınanları dibe batırıyor.

    aslında uzun çubuğu çekmeye bakıyor hayat. tanrı bize ellerini uzatıyor, milyarlarca olasılık sunuyor bize. eğer şanslı biriyseniz uzun çubuğu buluyorsunuz; ama şanssız iseniz ondan nefret etmeye başlıyorsunuz; tarifi imkansız bir kin ve öfke seli..

    ve o an araf'ta buluyorsunuz kendinizi.. ölüm ile yaşam arasında. ne yaşıyorsunuz ne de ölüsünüz; yaşayamıyor ya da ölemiyorsunuz.

    hapsolduğunuz yerde tıkılı kalıyorsunuz; gün geliyor bedeniniz ölüyor. ama siz bunun ağırlığı altında olası her evrende ezilmeye devam ediyorsunuz; hayatın bu dünyadan ibaret olmadığını anlıyorsunuz. sonsuza kadar yaptıklarınızla yaşayacaksınız.
    3 ...
  9. 26.
  10. Küçük bir kız, neşeli, şen, mutlu, keyifli; öyle ki neşesini ifade etmek için aynı anlamda bir çok kelimeyi yinelemem gerekti. Küçük bir kız, ilerde hayatın kapısından girecekti, ama öncesinde avluda bir süre oyalanmayı seçti.

    ***

    Küçük kız, hayata giriş vakti geldi, gel bak oyuncaklar var burada, sevimli arkadaşlar var.

    Bak bu sevda; nasıl da güzel değil mi, gel yakından bak korkma, senin için hazırladı sen gelmeden bütün masallarını, sunumunu bu kapıdan girenlere defalarca yaptı ama senin için olanı gerçekten çok farklı (en azından senin algın seni buna inandırmaya ayarlı). inan bana, seveceksin anlatacaklarını, özel olduğunu hissedeceksin onun kucağında, üşürsen ısıtır seni serinlemek istersen serinletir bedenini. Gel canım benim, gel güzelim, gel miniğim, gözleri gülenim; gel sevda tanıtsın kendini sana.

    Bu dostluk; tanıdık geliyor değil mi, benzetiyorsun birilerine ama çıkaramıyorsun o ufacık zihninde. Küçük kardeşini avluya yollamıştı karşılasın seni diye, yalnız kalma orada korkma karanlıktan diye. 'Arkadaş' kardeşinin adı, hı hı tam da şu an bu ismin sana hatırlattığı onun sana anlatacaklarının başlangıç noktası. O da bir zamanlar 'arkadaş' gibiydi, sonra büyüdü serpildi iyice güzelleşti. O eski şirinliğini güzellikle değişti, bonkör davrandı hayat şirinliğinin bir kısmını da ona yeniden bahşetti. Biliyor musun seni beklerken o içlerinde en heveslisiydi, en sevinçlisi. Kimseyle paylaşamazmış seni, bu cümleyi hiç dilinden düşürmedi. Önceleri bencil bir istek sandık, çattık ona; ama anladık ki farklıymış kastettiği. Bu dostluk zaten kelimelerine hep anladığımızdan çok daha fazla anlam yükledi. Paylaşamaması sana kıyamamasındanmış, dayanamaması acımana; tabi biliyor kanayacağını, biliyor yanacağını, kavrulacağını; biliyor bunları yaşamanı engellemek için hiçbir şey yapamayacağını, tek avuntusu bu sırada yanında olmak ve sarmakmış yaralarını.

    Bunlar da hayatın diğer gerçekleri işte iyisiyle kötüsüyle; tanıtmayacağım onları şimdilik sana, biliyorum ki hayatın bütün yüzünü bir anda görmek şok etkisi yaratır senin gibi narin bünyelerde. Yavaş yavaş tanıyacaksın hepsini, sırası geldikçe göreceksin her birinin yüzlerini.

    Küçüğüm hoş geldin hayata!
    2 ...
  11. 25.
  12. bir daha ağlatma beni!
    bu kadar seven oldu mu seni benim gibi yalancı!
    hani neredeler peki.. koş onlara, madem karşılık yok senden bu yana..
    sevmem bende seni!
    haydi git yürü o çok istediğin yollarda.
    sevecektin oysa dilediğim kadar, hani vardı aşkın dünyalar kadar.
    kollarını açsaydın gel gir koynuma diye, kalbini de açsaydın birleşseydi ikisi de!
    bir daha ağlatırsan bakmam yüzüne de.
    kim sevdi ki benim gibi?
    kim örttü üşümeyesin diye üzerini.
    ağlama diye okşadı saçlarını.

    bir daha ağlatma beni!
    dermem sana güllerimi, vermem hediyelerimi..
    cennet misali kondurmam seni oturduğum o süslü koltuklara.
    yedirmem meyveleri.
    yalancı..neden saklıyorsun beni deliler gibi sevdiğini.
    haykırmıyorsun birbirimiz için yaratıldığımızı, sevdiğimizi.
    kimleri kandırıyorsun aşkı sevmem diyerek.
    kimleri güldürüyorsun bize?
    zavallıları mı?
    yalancı!
    benden iyisini bulacaksan bak şurada açılmayı bekliyor kapı!

    bir daha ağlatma beni!
    yaktırma bana çerçevedeki resimlerimizi.
    ne kalacak peki bize hatıra, herkes anılarını hatırlarken
    biz sadece adımızı mı bileceğiz.
    yoksa onu da mı unuturuz bitince.
    yalancı, bitmez bizim aşkımız.
    hiç gelmez aklıma, bir gün kopacağımız.

    bir daha ağlatma beni.
    ben sana deli divane olurken nasıl ağlatırsın küçük yürekleri
    bir daha ağlatma beni.
    attırma tepemi, küstürme beni sana, bak gönlümü alana dek,
    konuşmam senle bir daha.
    3 ...
  13. 24.
  14. Rüyamdaki aptal adam;

    Kimsin sen, kim olarak tanıttın bana kendini; hangi yanlarınla geldin hayatıma da neleri bıraktın ardında; diyor ki sezen; seyirlik değil ömürlük olsun, dilerim bu defa bu son olsun; biz başaramadık; sen ömürlük gelmemiştin ki, getirmemiştin yanında her şeyini, yetmezdi getirdiklerin yanımda yaşatmaya seni. Alabilirdik yenilerini, kurabilirdik sana yeni bir kimliği; ama bu ne senin istediğindi ne kalbimin beklediği.

    Akşam gözlü esmer diyor sezen; peki ama senin gözlerin neden aydınlık o kadar, bana bütün çıplaklığımı, bütün yaralarımı, bütün sakladığımı hemen gösterdiler! Neden baktın gözlerime öyle! benimkiler seninkilere vuruldular, karşısında eridiler, amansız bir sevdaya düştüler, şimdi her daim intihar girişimindeler; boğmaya çalışıyorlar kendilerini sularda, her geç kalışım bir parçalarını götürüyor fırtınalarda; eksiliyorlar, köreliyor körleşiyorlar;

    Gitme diyor ahu sağlam, uyuyamam geceleri; gecelerim senindi tam da yazında dediğin gibi, bir kez senliliği hissettikten sonra sensizliğe alışamayacakları hem senin hem benim bildiğimdi, onları bu deneyişe sokmak benim düşüncesizliğim, böyle insafsız bir başlangıç senin düşüncesizliğindi..
    3 ...
  15. 23.
  16. Hadi deneyelim bir kez daha
    Ben puntomu incelterek başladım işe
    Eksilterek rengimi bir nebze
    Hadi kısalt sen de kelimelerini
    Yarım bırak cümlelerini
    Gözyaşlarımdan devam ediyorum ben vermeye
    Onlarsız giriyorum bu sessizliğe
    Hadi bırak sen de düşüncelerini, bırak dertlerini
    Bacaklarımı da kilitledim, koşmuyorum artık söz
    Hadi sen de bırak ve gitmeyelim buradan hiçbir yere,
    Kollarımı kilitledim göğsüne,
    Kilitleme sırası sende belimde,
    Sıra geldi tam anlamıyla sessizliğe
    Başarabiliriz artık bunu ikimiz de.
    Bedenimden vazgeçiyorum
    Senden de böyle bir vazgeçiş bekliyorum,
    Gördüğüm anda bu vazgeçişi, bu bekleyen zihni de bir köşeye bırakıyor ve bir tek gözlerimle kalıyorum
    Sen de bırakma onları, ne seninkileri ne benimkileri
    Onlar öylece kalsınlar, tatsınlar birbirlerini
    Yaşasınlar bizim yaşayamadığımız birlikteliği
    Hissetsinler hissedemediğimiz kadar içlerindekileri
    Hapsetsinler içlerinde birbirlerini.
    3 ...
  17. 22.
  18. bazen güzel baslangiçlar olur hayatimda gelecege dair... genel olarak şanssiz sayarim
    kendimi; ama dedim ya bazen ...
    bazi seylerin cevabini veremiyor hayat. hem cevabini hem de hesabini veremiyor. ben
    soruyorum hayat devam ediyor sessiz rutinligine.
    ne ekersen onu biçersin derler ama hiç inanmam buna. ben bu sansizligim için
    hiçbisey ekmedim yada ne gibi bisey yaptim da dogdu bu sanssizlik. bu bir nevi şifremi?
    ama hiç sanmiyorum yan etkisi sanssizlik olan bir surup içtigimi .
    ben ne yaptimda yalniz kaldim ve ya nasil bir tohum ektimde annem babam ayrildi.
    bu ayriligin dezavantajlarini ben yasiyorum ben bilirim... küçük çocuklar gibiyim hala ...
    elinden çikolatasi alinmis bir çocuk gibiyim mizmizlaniyorum. elimden ailem alındiginda
    mizmizlanmaya hakkim yok biliyorum .
    güzeldi benim okul yillarim nede güzel dislarlardi. ezik derlerdi gülerdim. ben
    içimde yasadigim ezikligi bilmiyomusum gibi 'ezik' derlerdi. gülerdim...
    gülemedigim tek sey anneannemin bana kullandigi kelimelerdi. gülemezdim yüzsüzlük
    olurdu. gülerim ben aglanacak halime derdim.
    umarim hayat bana simdi baslar. geçmisi sadece ergenlik tripleri olarak hatirlarim hernekadar öyle olmasada. çünkü benim ergen çagimda trip atacak kimse yoktu. nazimi çekmekle ugrasacak kimsede yoktu. ayda bir gördüğüm babama da trip yapamazdım. babam gitti sağ elimi kullanamadim yazı yazamadim. solak oldum. elimden giden herseyin yerini doldurmaya ugrastim bir elektro aldirdim bir köpek. solak bir gitarla , bos kalmis sag yanimi doldurmaya çalistim yillarca. babam gibi olmadi.
    dedim ya umarim hayat simdi baslar ve bende hayatin sevecen yüzünü görürüm.
    bundan sonrasi için elimden geleni yapicam ve bundan öncesinde kaybettiğim bütün
    degerlerin ardina bir bardak soguk su içeceğim. geçmis olsun....

    hayata yeniden bağlanma denemesi. böyle şeyler yazarak yazıp okuyarak hayata bağlanmaya çalışıyorum hayata. deniyorum en azından.
    3 ...
  19. 21.
  20. 20.
  21. Çocuk ilk kez bir şehrin tamamını terk ediyordu. Hem de orayı çok sevdiği halde! Ama daha azı, onun zarar görmüş ruhunun tamamen yok olmasına sebep olurdu. Çünkü şehir, öyle çok anıyla doluyduki, çocuk eğer orada kalırsa adım atacak boşluk bulamayacaktı.

    Özlemin ne olduğunu anlamaya başladı uzaklaştıkça. Bu his dört bir yandan etrafını kuşatırken, içinde olduğu otobüs camlarını zorluyordu. Çocuk meydan okurcasına yüzünü dışarıya çevirdi. Fakat iki şehir arasındaki, eviyle kalan her yer arasındaki yolu, hızla tüketen, ilerledikçe çocuğun gözünde canavarlaşan otobüsün camının dışında, kendi yansımasından başka hiç bir şey göremedi ki kendisi o an görmek istediği son insandı.

    Sonra özlem, otobüsün camlarını patlattı.
    1 ...
  22. 19.
  23. miniciktim bir zamanlar... inanamıyorum resimlerde işte kızım bu sendin diyenlere ama o bendim.
    iki katlı bir ev, bahçeli cennet bana göre. dedem durmadan civciv transfer ediyo bize bisürü bakıyoruz.tüm gün gülebiliyorum, eğleniyorum ciddi ciddi.
    kısa pantalon, rahatlık, dert yok tasa yok, bir ufaklık olmanın sevimliliği ve çevrenin bana gösterdiği ilgi şahane.
    şimdiyle kıyaslarsam ben çocukluğumu yaşadım, şimdiki çocukların lüks kafesleri gibi diil.
    sokaklarda, düşe kalka, erkek kız bağıra çağıra...

    bazen bebekleri toplayıp evcilik oynardık.annelerin en mesut hissettikleri anlardı o anlar. neden? çünkü düşünecekleri bişiy kalmazdı. bir halı üzerine çay, kahve, yemek yapıp sarı saçlı barbilere yemek yediren, giysi diken şirinler.
    ama bazen düşe kalka futbol oynardık, meşe, 7 taş, yakartop, ip atlardık deli gibi, sokaklar arası maraton yapardık... eve kan ter içinde, bitkin, perişan gidince;
    - ay bu kız beni öldürcek valla!
    - kızım sen otursana biraz poponun üzerine derlerdi.
    biraz daha ilerlediğimde resimlerde.. yaşıtlarına göre uzun, güzel, sempatik hareketlerle poz vermiş bir ben.
    çevremde hep güzel insanlar * yanımda bazen dedem bazen babanem.
    sonra ilerliyorum, sadece dedem. ya babanem? kaybettim. o bir melek oldu, yanımda aslında ama görünemiyor sadece bu.
    dedem hayatıma renk,hayatıma disiplin, hayatıma ders...
    çok sevdim onu, o da çok ama çok beni.
    ileriki resimlerde bir genç kız var. hoş olmuşum ya! oysa o dönemlerde kuruntu yapasım varmış demek güzellikte.*
    sonra resimlerde bir ben, bir de çekirdek ailem.
    dedem yok o da gitti, tutamadım. beni bıraktı ardında savaşayım diye.o ne derdi?
    - dürüst ol kızım.
    - çalış, başarılı ol.
    - muhtaç olma. hep kendin ol.
    ve daha birçok hatıra ondan...
    şimdi bakıyorum resme değişiyo muyum ki biraz ne?
    hayat yine farklı güzel, eskisinden farklı...yoğun, hızlı...

    günler devam mı ediyo? ilerideki fotolar bana neler demek isteyecek bilinmiyo.
    alıyorum elime fotograf makinasını, gülümsüyorum..
    herşeye inat, herşeye ragmen...
    yaşıyorum.
    1 ...
  24. 18.
  25. ah o martılara simit atmak..

    minnetarım onlara, düşünmek için vakit yaratmamı sağlıyorlar. onlar hayatta kalma derdiyle havada süzülen simit parçalarına dalarken ben de en az karşısında oturduğum deniz kadar derin olan iç dünyama dalıyorum.

    denizi ne zaman karşıma alsam, içinde yaşadığım çürük şehir de bir o kadar arkamda kalıyor.

    en azından bir ruhu var diyorum o denizin. hatta bırakın engin denizleri, bilmem kaç kilometrekarelik bir göl parçası bile bana sonsuzluk; sınırsızlık hissi veriyor. fakat devasa metropollerde benim "özgürlük" diye tanımladığım şey sadece yatar yatmaz görmeye başladığım rüyalardan ibaret.

    bir ak sakallı dede istiyorum. beni burada bıraksın; ama ruhumu çeksin götürsün. herhangi bir yere, bir adaya, bir ormana, bir ağaç evine, ya da henüz bilemediğim mekanlara.

    orayı kirletmek için değil, kendimi temizlemek için gideyim.

    * *
    10 ...
  26. 17.
  27. bitti,
    başlama ihtimali senin aramana kaldığı için kesinlikle bitti,
    tam anlamıyla bitti,
    azıcık kelimeyle bitti senin istediğin gibi,
    konuşmadığımız için bitti benim istediğim gibi...

    sevdi
    bu deli seni sevdi
    ne kendi istediği ne senin istediğin gibi,
    gördü
    bu gözler o gözlerin içindekileri
    kocaman bir kendini kandırma uğraşı içinde, görmek istediği şekilde.
    duydu
    bu kulaklar o dudaklardan dökülen kelimeleri
    yeri geldiğinde almayarak istemediklerini içine.
    anladı
    bu beyin o kelimeleri anlamak istediği şekilde.
    baktı
    bu gözler sana
    tamamen sahibinden, benden, bağımsız bir şekilde.
    kelimeler döktü bu dudaklar
    kullandılar bana ait olanları benden izinsizce.
    seviyorum dedi bu kalp
    'peki'den başka diyecek bir şey bırakmadı bana
    onu bile senden çalmış dilim meğer zamanında.
    girdin hepsiyle arama,
    çaldın bendeki beni
    götürdün içimdeki neşeyi,
    önce öyle alevlendirmiştin ki o neşenin ateşini
    anlayan eller diye teslim ettim sana temelini,
    ama ihanet ettin bana
    bir gece (ç)alıp gittin de götürme bile diyemedim bana ihanet etmiş dilimle.
    verdim hepsini sana, küstüm topuna,
    al dilimi, kelimelerimi, gözlerimi, kalbimi, ellerimi,
    benden daha fazla itaat ediyorlar sana.
    ben yetiştiririm yenilerini
    elbet bulurum bana itaat edecek gözler, bir kalp, eller,
    al senin olsunlar ama tek bir ricam var,
    onlar benim ilklerim
    çok uzun süre ayrı kalmaya dayanamayabilirim,
    ara sıra görmeliyim sana delice bakan o gözleri
    hissetmeliyim ellerinden ayrılamayan o elleri
    sana bağlanmış o kalbi
    sana dökülen kelimeleri...
    hayır hayır gerçekten hepsinin yanlarında taşıdığı sen değilsin istediğim,
    ben ki seni zaten hiç istemedim,
    ben bendeki seni sevdim
    ki zaman geçtikçe ikinizin ne kadar ayrı kişilikler olduğunuzu keşfettim;
    bendeki sen beni seviyordu, ya sen?
    bendeki sen bana değer veriyordu, ya sen?
    bendeki sen dayanamazdı gözyaşlarıma, ya sen?
    şaşırma sormama, göstermedin ki bana sen'i,
    hiç tanıştırmadın ki,
    o da ben de yanında olmamıza rağmen sen bir onla bir benle ilgilenip bizi tanıştırmadan bitirdin birlikteliğimizi.
    kıskanmıştım onu belki seninle benden daha samimi diye,
    belki de tanıştırmadığın için büyük bir açlıkla bilmeye...
    3 ...
  28. 16.
  29. beyabanda tipi, inanmak bu kadar zor mu?
    şimdi cennet alev alev tıpatıp tamu,
    tanrı şimdi ağlıyor nafile alev sönmüyor,
    tanrının yolu, şeytanın huzuru.
    şeytan ise kör olmuş tanrının ahından,
    ve tanrının son nefesi,
    ama bu nefes ki yeni bir dünya, yeni bir cennet...
    yeşere yeşere büyüyor, insanlar varoluyor,
    sonsuz döngüyü başlatacak olan insanlar,
    ileride tanrı olacaklar...
    2 ...
  30. 15.
  31. Yazarların uğraşıp emek verdikleri kendilerine ait denemelerdir.
    MElankoli:
    avuçlarımda yakılmış aşkların külleri ,söyle! hangi okyanus temizleyebilir ellerimdeki kiri
    bir şizofrenin gözyaşından daha mı gerçektir, bir seri katilin cinayet nedeni.
    7 ...
  32. 14.
  33. 13.
  34. A&M

    Tensel uyarı: köpekler okuyamaz

    Herkes gibi uyandığı, gecesinin rüyasına çokça sürtünüp ayak izlerinden hiçbir casusun bulamayacağı korunaklı yollardan bir bir geçerek gelmişti arenaya. çokça tekerlemeyi sırtlanmış, çokça gülüşü gevrekliğinde biriktirmiş gibiydi. Tekerlemelerine eşlik edecek birini arıyordu. "ingili mingili kuki ki kuki ki" nidalarını da arkasına alıp, hem kaleci hem oyuncuların anasini ağlatmaya meyilli bir doğruluşla savruldu yarışma alanına. Bildiği bütün oyunlar aklındaydı, bütün yeminler gibi.

    Bir farkı vardı oysa...Oyunculuktan ziyade flu istekli bir hikaye... Bir an önce girişilip, inadına geliştirilerek sonuca vardırılmak istenen!

    Herkes yerini almış, bir an önce yarışmanın başlamasını bekliyordu. Her zamanki gibi asalak ve budala izleyici kadrosu yerindeydi. Evet, şöyle iyice acıklı bir hikaye isteseler de; erkek kıza yaklaştığında iyice ileri gitmeli, yarışma alanında fırtına gibi esmeli, asalak libidoları tavan yaptırmalıydı.

    O ise başta adımını atmaktan ürktü. Hiç kaybetmek istemiyordu, bir köşede usulca çocuk gözlerinin tam ortasında toplayarak elindeki gazozun verdiği büyük neşeyi. Öylesineydi, kalakalsındı, rüzgar essin ama hiç üşütmesindi. Şöyle bir savursun, o ise dağıtılan bayat çerezlere erişebilme ihtimalini sevsindi. Atlı karıncaydı, aşık olsundu, aşkolsundu...

    Usulca ilk yarışmacının beden sesleri duyuldu. mikrofonlar hazırdı, söz ondaydı:

    - Merhaba! ben A., yarışmaya E. şehrinden katılıyorum. 19 yaşında 1.70 boyundayım, sürüngenim. Özel zevklerim arasında; biraz yaklaşıp sonra geri çekilmek, kendini ağırdan satmak, namuslu ayağına yatmak ve beden sömürmek gelir. Doğadaşlarımdan aldığım feyzle yanımda bir ayı dolaştırmaktan hoşlanırım. Dilediği an elinin tersiyle bana şöyle okkalı bir tokat patlatmalı. zaten kirliyim, onun elinin kiri. Ben en güzel duvara yakışırım, bu yüzden bazen tırmanır, bazen de sevişirim işte fena mı ? Erkeğim için sınırları aşmakta da üstüme yoktur. Sözlerime burada son vermeden önce emeğe saygı diyerek...

    Onun için de çok önceydi. kahrolası sözleri henüz bitmişti A.'nın. Bir an göz göze geldiler. Elindeki gazozun kaç yüz bin milyon baloncuk olduğu ihtimalini siktir eden bir telaşla, esen sert rüzgarın çeperine bırakmak istedi kendini. Titredi, sarsıldı, üzerini iyice örttü...Yarışmada çocuklar için ayrılan sürenin sonuna gelindiğini fark etti. Usulca tıkıştırdığı çıkınına çocukluğunu, usulcaydı. protokol ibnelerinden şöyle uzakça bir yerde salonun loş ışıklı bir köşesinden çağrı aldı. Büyümeliydi ve bütün olmalıydı. Bir sonraki yarışmacıyı beklemeye koyuldu.

    mikrofonlar ikinci yarışmacıdaydı:

    Merhaba! Ben M. yarışmaya K. şehrinden katılıyorum. 20 yaşında 1.65 boyundayım, Kemiksiz 10 saat sevişebilirim.Çok iyi oral seks yaparım. Hatta öyle bir yaparım ki tadına doyum olmaz. Gerçi bunun da tadını en iyi ben bilirim. Eskilerdenim, işin ehliyim. Üzerimde çokça onay bulunduğundan kalite kontrolüme gerek kalmayacaktır. Çürüğüm, köleyim; ama efendime saygıda kusur etmem. Yatakları çok güzel süsleyebilirim. Sımsıkı tutanlardanım, hiç bırakmayanlardan... O yüzden kontrolün bende olmasını isterim hep. Bembeyaz çarşaflarınıza türlü kan desenleri yaratabilme garantisi verebilirim. Gözlerimde şırınga da yok, korkmayın. Ben kaçayım, siz de saklanın. sonra siz hep gelin, ben bağlı gözlerimle kör ebe!min pul koleksiyonlarını göstereyim size. Tekrar gelin, sonra gidin. gidin ve gelin. Yatak sallansın çırpınışlarımızdan, yatağı havaya uçuralım, yatağı...

    Gördüklerinden ve duyduklarından çokça tiksinmiş; bebeğini sakındığı gözleri, bu küstah renk cümbüşünde, bu palyaçolukta iyice kamışmış gibiydi. izleyenlere baktı; kendinden başka herkes mutluydu. Jüriye baktı, hiçbir şey sikinde değildi. Danışıklı dövüş olması gerektiği gibi sürüyordu. Tüm nefretini yarışma salonunun sergi bölümüne kusup boşal(t)mak istercesine bir hışımla çıktı. Emin adımlarla, kararlı karanlığa doğru yol alırken;

    Yarışma sonlanmak üzereydi. her iki yarışmacı da birbirinden güzel yalanlar, birbirinden güzel öğütler söyleyip, birbirinden güzel kirlendikleri için eleminasyon sistemine takılmadan "yılın sebili" ödülünü almaya hak kazandılar. Artık uzunca bir süre sahnenin ortasında kurulacak olan yatakta sergileneceklerdi. Ziyaretçiler belirli gün ve saat sınırlandırması olmadan gelip bu rezilliğe ortak olabilecekler ve ziyaretçi defterine, o çok bilindik imzalarını basacaklardı; şak! diye, hem de tam ortaya!

    A. ve M. sergilendiler, seviştiler ve tükendiler... Son ziyaretçinin taktığı 5'i bir yerdenin izi hala bedenlerindeydi; iyi iş çıkarmışlardı, lakin artık çok geçti, birer leştiler artık...

    O ise emin adımlarla tutuşup bir köşesinden gecenin, karanlıkla oynaşarak ilerliyordu. Rüzgar çıktı, yine sertti. Tekrar üstünü örttü; "büyüyor muyum ne?" diyerek biraz ayağa kalktı, korunaklıydı artık. Leş, kir bulaşmamış, sapasağlamdı, kurcalanmamıştı.

    Gündü, ışıyordu. Gözlerini çapaklı birkaç çocuğun göğsüne doğru yaslandırdı. Ellerindeki gazozu gördü, bir yerlerden tanıdık geldi. Rüzgar sertti ve oyuna gelmemişti. Öğrendiği en önemli şey tekerlemelerin diyaframda sıkışıp kana karışınca kimisinde parazit çıkardığıydı. Silkindi ve yeni şarkısına okkalı bir 3 harf buldu, yeminliydi...

    Güneş, tanla yeni yeni oynaşmaya başlıyor; bu kızıllıkta çıkacağı yolculuk öncesi ilk ten buluşması için biletini kestirmeye niyetleniyordu. Şarkısı belliydi, seçtiği üç harfse kesin! Siktir edilmiş bir alfabenin, siktir edilmiş baş harflerini anımsadı: A. ve M.! ikisi tek başına bir bok olamazken, yan yana geldiklerinde çok şey oluyorlardı. Evet, artık çok oluyorlardı! A. ve M.'nin leşleri yaklaştı birbirine. Yapabilecekleri en güzel şeyin bu birleşme olduğunun sahte ve yavşak kibiriyle sırıtıp, hiçbir şeyken bir bok olduklarını zannettiler. Sürtünmeye başladılar ve parolaları belliydi...

    Gündü, tan bu oynaşmadan yenik düşmüş ve güneş de rengarenk meyvelerini vermeye başlamıştı. A. ve M.'nin leşleri tekrar dirileceklerini zannedene dek sürtünmeye devam ederlerken, o tekrar 3 harfini anımsadı. Sımsıkı sarıldı, sımsıkı sevindi. Bir an rüzgara karşı düğmelerini açmak istese de tekrar çocukluğunun koridorlarında boğulabileceğinden korktu. Sımsıkı örtünmeye devam etti...

    Talihini fark etti, yerdeki gazoz şişesini gördü; usulca gülümsedi, usulcaydı... Nadasa devam etmesi gerektiğini akla getirerek daha bir dik yürümeye başladı. En güzel ten ilacı olan terlerine bağışlanma isteğiyle,dua gibi bir kadının koynunda kutsanıncaya dek, bedeninin üzerini sımsıkı ilikleyip yoluna devam etti; teneşirden önce paklanmak için...

    06:01:2008

    04:43

    Ömür:üzerini sımsıkı ilikleyerek, yarı uykulu, umutlu...
    3 ...
  35. 12.
  36. bir porsiyonluk enayi profili (hiç kimseye)

    malzemeler: standart bir etçil, tertemiz! bir yatak, bir adet pollyanna maskesi, loş ışık, birkaç dal tütsü, biraz kirli ten tuzu, çıplak bir el, bebeğine ihanet eden bir çift göz, birkaç doz melankoli, çokça timsah gözyaşı.

    hazırlanışı: bir adet orta boy, şöyle 20-25 yaşlarında bir enayi bulun. işinize yarayacak mekanlar; loş, köhne, zifiri odalı öğrenci evleri, üniversite kampüslerinin kuytuca yerleri ve salaş rock barlardır. burada ufak bir iş atma sonucu ağınıza düşürün ve ebenizin pul koleksiyonlarını göstermek adına o büyük! mabedinize götürün. önceden hazırlamış olduğunuz ve her türlü kanamaya, içsel yaralara tanıdık beyaz çarşaflı yatağınıza boylu boyunca serpiştirin. tabi en büyük iş kıyafetiniz olan pollyanna maskenizi giyin ve etrafa mutluluklar saçıyormuş gibi gözükün.

    onu etkileyici sözler söyleyin. ten yangınlarınızdan, tutuşmalarınızdan, yaşanmamışlıklarınızdan bahsedin. birkaç kaşık melankoli katmayı da unutmayın. hani zor durumlar için biriktirdiğiniz tütsüler vardı ya... onlardan birini yakın bir kez daha yalnızlığın en koyusundan. ortamı alabildiğince dinginleştirin. kimi zaman da coşun ve coşturun.

    iyice soymuş olduğunuz etçilinize doğru yaklaşın. beyninizin en kuytu ve botkan yanında önceden biriktirmiş olduğunuz timsah gözyaşlarınızdan birkaç damla serpiştirin. işte o an, etçilinize en çok yaklaştığınız, etçilinizin de kıvama gelmek üzere olduuğ andır. bu dünyanın aslında ne kadar boktan bir yer olduğundan, kimsenin sizi anlamadığından, zaman zaman intiharı denediğinizden, babanızdan nefret ettiğinizden, ananızın geri kafalı olduğundan, dersleri s.klemediğinizden falan bahsedin. asıl özgürlüğü aşkta bulduğunuzdan, aşkın en saf halinin çıplaklıkta olduğundan bahsedin; bedenlerden önce ruhların soyunması gerektiğini, palyaçoların sahte gülüşlerine, bol ışıltılı karartma gecelerine kanmamanız gerektiği yalanını uydurun.

    sonra onu dinleyin. çok önem veriyromuşçasına tüm söylediklerine kulak kabartın, anlamasanız da -ki kapasiteniz zaten yetmeyecektir buna- anlıyormuş gibi yapın. aşk, kutsallık, ten büyüsü gibi insanların olağanüstü gibi algılıyor gözüktükleri şeylerden bahsederse siz de karşılık verin. şöyle iyice ağlamaklı bir hikaye uydurun. ara sıra acltını da kontrol edin. çünkü yoğun ateşte pişiriyorsunuz etçilinizi. bir miktar, şöyle bir gece boyunca sararıncaya, beti benzi soluncaya dek pişirin, anlatın, ağlatın, sallayın, saçmalayın, kandırın... istenilen sarı kıvama gelince çıplak elle kontrol edin. önce ellerinden başlayın, sıcaklık olup olmadığını kontrol edin. yavaş yavaş kalbine doğru çökün, kızarıp kızarmadığına bakın. onun için bu ürperme olsa da sizin için etçilin pişmeye hazır olduğunun işaretidir. e, bu zamandayatak geçindirmek zor. hem bir daha kolay kolay nerden bulacaksınız böylesine bir enayiyi?

    sonra elinizi etçilinizin bedeni üzerinde gezdirin ve kontrol edin. yine önceden bir köşede biriktirmemiş olduğunuz hatta diğer tüm etçillerle paylaştığınız teninizin tuzunu malzemeye serpiştirin. el darbelerinizi sıklıkla arttırmaya hazır olun. o bu kirli tuza karşılık size gözyaşlarıyla karşılık verecektir. bu da altını kısmayı, köpürmeyi dindirmenizi gerektirir. çünkü etçilinizi, saklı bıraktıklarını, yarım yamalak tutuşturduklarını, bir uyku boyu sakladıklarını, ötekilerini, berikilerini, her bir şeyini savuracaktır yatağa. o, tenini teninize bulamak, şehrini şehrinizin üzerine koymak isteyecektir. ve yine o, tanıdık güzler yaratmak isteyecektir zifiri karanlıığnda. gözünde bir ömür boyu biriktirdiği bebeğini kutsamak isteyecektir; nefretini, hüznünü, tüm bitiktirdiklerini kusmak isteyecektir ortalığa. tabi siz, yatak takımınızın kirlenmesini istemeyeceksinizdir. etçilinizin istenilen kıvama geldiğini anlayacak, daha da devam ettirirseniz bokunu çıkaracağınızı anlayacak ve tavına gelen yem karşısında dişlerinizi bileyeceksinizdir. tüm bunları yaptıktan sonra göreceksiniz ki etçiliniz servise hazırdır. buyurun, afiyetle sömürebilirsiniz, buyurun afiyetle tüketebilir, tükettikten ve kullandıktan sonra afiyetle bir köşeye atabilir ve yine afiyetle siktir edebilirsiniz...
    3 ...
  37. 11.
  38. Bir sigara daha söndü küllükte. Fonda programlarını satmak isteyen şık giyimli iki genç adam. Danışmanlık hizmeti de sunacaklarmış programla birlikte. Bitti işte sigaram söndürdüm ben de. Danışmanlık hizmeti vermeseler söndürmeyecek miydim? Hala anlatıyorlar. Telefonlar da kesilmiyor. Yarışın!

    Kafamı kaldırıp baktığımda aklıma üşüşen zift kıvamında gölgeler var bu odada. Demek ki biraz fazla kaçırmışım yine melankoliyi. Sanki üzülmemin nedeni kullandığımız programların yetersizliğiymiş gibi... Allah aşkına neden buradalar?

    Biraz olsun kafa dinlemek için tuvalete gidip aynaya bakıyorum. Yamuk kestiğim saçlarımı inceliyorum. Keşke yamuk kesmeseydim diye hayıflanıyorum. Belli ki saçlarımı yamuk kesmem genişletilmiş içeriğe sahip olan programlardan birini kullanmamamdan değil. Bilemiyorlar!

    Gidin demek istiyorum. ''Gidin be artık!'' diye azarlayıvermek, Duymayacaklarından korkuyorum çığlıklarımı. Onlara bir şans daha vermem gerektiği düşüyor aklıma. Böylece iyi biri olduğumu düşünüyorum, kanıyorum kendime. Yüzüm gülüyor. Oturun çocuklar biraz daha. Ne acelemiz var ki?
    3 ...
  39. 10.
  40. Bir paylaşım aracı olarak sözlük tadında girişim.
    1 ...
  41. 9.
  42. uludagsozluk yazarlarının denemeleridir.
    ben ders çalışırken müzik dinlemeyi denemiştim örneğin. olmadı. dersi bırakmak zorunda kaldım.
    4 ...
  43. 8.
  44. kelimelerini, hiç bilmediği insanlara mürekkep lekeleriyle sunanlar da vardır arada.
    1 ...
  45. 7.
© 2025 uludağ sözlük