herkezin google arama thomas more bulması bir ütopya değildir mesela, ütopya başlığında 3 sayfa yazılmış ki buda bu platformun bu tarz konularla nekadar alakasız ve bilgisiz olduğudur bir ütopya varsa oda siz ergen bebelerin bunları hiçbirzaman anlamıycağı olmasıdır.
utopia kelimesi köken olarak eski yunanca'dan olup güzel yer ve olmayan yer şeklinde iki anlama birden gelip içindeki manayı biraz daha açığa vurarak bir tevriye oluşturacak şekilde kullanılmaktadır. ütopia gerçekleştirilmesi imkansız olan devlet ve toplum düzeninden ziyade, daha önce gerçekleştirilmesi denenmemiş düzeni ifade eder. dolayısıyla denenmemiş düzen gerçekleştirilmemiş de olmaktadır.
aynı zamanda thomas more, dönemindeki yozlaşmadan rahatsız olarak; "ah ulan ne mükemmel olurdu ki şöyle yaşasaydık" diyerek aklındaki ideal düzeni anlattığı eserinin ismini de utopia koymuştur. eserinde bu ismin ülkesinin efsane kralı utopus'tan geldiğini filan söyler. yalandır.
alanis morisette'nin dinledikçe ağlatan şarkısıdır.
dünya gibi geniş bir perspektife düşmeden, sadece yakın çevrenizde olanlara bile baktığınızda olması gerekenin ne kadar uzakta olduğunu, imkansızlığını gördükçe dertten derde sürükler insanı. garip bir şekilde, yalan olduğunu bile bile inandığınız bir umut da aşılar bir taraftan. acı ve umutla karışık saçma bir gülümseme, biradan bir yudum daha, güneşin batışı vs.
mükemmelliğin bile düşünüldüğünde tekdüzeliğe ulaşacağı ve aslında yaptırımlarla sağlanabileceğini düşündürmüştür.
Başka bir şehir ya da ülkede yaşama hakkınız olmadığını düşünün.
Yine de enfes bir yapıttır. bir oturuşta yarısından fazlası okunup bitirilir. keşke trafik olsa der insan. *
öneri editi: Thomas more'un ütopya'sını okuduktan sonra erasmus'un deliliğe övgü'sü okunmalıdır. erasmus o eseri thomas more' a ithaf etmiştir.
thomas more'un ütopyası hilal şeklinde bir ada ülkesidir. birbirinin aynısı olan birkaç düzine şehir vardır. bu ülkenin insanları savaşmayı sevmez, sosyal bir yaşantıları vardır, idam çok az uygulanır, genelde idamlık suçu hak edenler köle konumuna getirilir. vs vs...
"kendince bir düzen kurma"dır. thomas more'un kitabı-düşü yani. bir düş nasıl kurulur? belli argümanların vardır öğrendiklerinden, isteklerin içinde bulunduğun düzene göre şekillenir. mesela gencecik insanların sana göre boktan nedenlerden hayatlarının karardığı düzende, bu boktan sebepleri kaldırırsın düşünde. bu sıradan insanın eylemidir.
yazarın düş kuranı ise ortaya böyle bir kitap çıkarır. düşlediğini yazmış olur.
siyasi kudreti olan uygulamaya geçer bir toplum inşasına başlar. toplum mühendisliği dediğimiz şey işte. bir tür tanrıya öykünmedir bu.
tanrı'nın buyruğu karşısında vadettiği cennet-cehennem tasvirleriyse ütopyaların en sağlamıdır kuşkusuz. ama bu ütopya tanrının düşü mü yoksa bizim düşümüz mü onu ben de kestiremedim.
çok güzel bir within temptation parçası olmakla beraber, vokal nedense "ruhidir benim adım, hiç çıkamam evimden.." diye bir teoman parçasına giriş yapacak gibi gelir.
1500ler ingilteresinde ideal toplum özlemi ile yazılmış thomas more klasiğidir.
keşke olabilsek dediğimiz ancak hırs ve güç tutkunu insanoğlu için çok zor görünen bir yaşam düzenini anlatır...
within temptation'ın müthiş olan insanı kendinden alıp ütopyaya götüren şarkısıdır. chris jones ile düettir ama solo sharon'un söylediği demo versiyonu da çok güzeldir tavsiye ederim, girişteki ıslıklar müthiş olmuş gerçekten...
You’re holding my hand but you don't understand
So where I´m* going, you wont be in the end
I’m dreaming in colors
Of getting the chance
Dreaming of trying the perfect romance
The search of the door, to open your mind
In search of the cure of mankind
Help us, we're drowning
So closed up inside
Why does it rain, rain, rain down on utopia?
Why does it have to kill the ideal* of who we are?
Why does it rain, rain, rain down on utopia?
How will the lights die down, telling us who we are?
I'm searching for answers, not given for free
You're hurting inside, is there life within me?
You're holding my hand but you don't understand
taking the road all alone in the end*
I'm dreaming in colors, no boundaries are there
I'm dreaming the dream, and I'll sing to share
In search of the door, to open your mind
In search of the cure of mankind
Help us, we're drowning
So closed up inside
Why does it rain, rain, rain down on utopia
Why does it have to kill the ideal* of who we are?
Why does it rain, rain, rain, down on utopia?
And when the lights die down, telling us who we are
Why does it rain, rain, rain down on utopia
Why does it have to kill the ideal* of who we are?
Why does it rain, rain, rain down on utopia
And when the lights die down, telling us who we are
Why does it rain?
thomas more'un kitabında ele aldığı hayali şehirdir. yaşanası yerdir. altına değer vermeyen, parayla pulla işi olmayan, takas usulü geçinen, kardeş kardeş yaşayan insanların olduğu bir ülkedir burası. kominizmi anlatır kanımca. çok da güzel çözümleyerek boşluk bırakmamıştır anlatısında...
1) thomas more'un hayali bir ideal ülkeyi (gerçekmiş gibi) betimleyen ünlü eseri.
2) amiga'nın en baba oyunlarından biridir. uzaydaki bir gezegende sahip olduğunuz küçük koloniyi mali durumunuza dikkat ederek geliştirmeye ve refah seviyesini yükseltmeye çalışırsınız. ama bir yandan da o gezegende yaşayan uzaylı ırk ile mücadele edersiniz. zor ama müthiş zevkli bir strateji oyunudur.
Thomas More tarafından türetilmiş bir kelimedir. Yunanca ou(yok) ve topos(yer) sözcüklerinin birleşimiyle oluşur yani yok-ülke. Yazar platonun fikirlerinden oldukça esinlenmiştir. Fakat ayrıldığı yerler çoktur özellikle Devlet'le kıyaslandığında farklılıklar artar. Öncelikle More'un kitabında aile vardır Platon'un Devlet'in aksine. Aileye öenemli misyonlar yüklenmiştir. ikinci önemli farklılık ütopya'da askerler çok azdır ve asayişi sağlarlar savaş zamanında paralı asker tutarlar çünkü kendi insanlarına çok değer verirler ve onların hayatlarını kaybetmeini istemezler.
Platon'un aksine insanları senin hamurunda altın var seninkinde gümüş seninkinde de demir var diye kandırmaz More onundüzeninde herkes çitçidir. Farklı meslekleri icra edenler çok çok azdır. Herkes eşittir herkes kendini geliştirebilirse prens,rahip,yönetici olabilir.
Ayrıca kitapta dikkatimi çeken farklı bir tespiti aktarmak istiyorum. More diyor ki "ütopyalılar hayvanları kesip parçalama işini alışkanlık edinmesinler diye yurttaşlarına yaptırmaz, çünkü bu alışkanlığın bizlerin doğasındaki en insancıl duygu olan şefkati yavaş yavaş körelteceğine inanırlar." Yani bence zamanının ötesinde bir tespittir bu alkışlamak gerekir.
within temptation adlı nadide gothic metal grubunun yeni konser albumu an acoustic night at the theatre dan çıkmış olan ilk singledır. farklı bir within temtation ile karşı karşıya kalınacağı kesindir bu albüm ile. şüphesiz ki muhteşemlikten ölmektedir bu parça . hastası oldum. loop a aldım günlerdir dinlemekeyim.
thomas more' un 1516' da, plato' nun "devlet" eserinden esinlenerek, latince yazdığı eser. ideal devletin özelliklerini, yasaları, insanların nasıl yaşaması gerektiğini anlatır. evlilik yaşlarını ve çiftlerin boşanması durumunda yapılacakları dahi belirlemiştir.
utopia, imdb oylaması 5 küsürlerde olan bir aksiyon - gerilim filmi..
thomas moore'dan esinlenerek konulan ismi de, konusu da gayet hoş ancak işleniş şekli ve hikayenin gidişatı insana sıkıcı bir 106 dakika vaat ediyor..
adrian, geleceği görebilen bir insan.. ailesinin ölümünü görmesiyle, o zamana kadarki sosyal yaşamına bir nokta koyup kendini soyutluyor.. bunun öncesinde bir tarikata katılma hadisesi var, güney amerika'ya giden bir kadını anlatıyor, angela'yı.. arada da bir dedektiften bahsediliyor; herve.. herve, adrian'a inanmayarak ailesini kazada kaybeden bir polis, ki bahsi geçen kazada kör oluyor..
ancak buraya kadar her şey normal giderken sonra işler karışıyor.. adrian angela'ya dair bir şeyler görmeye başlıyor, onu uyarmaya çalışıyor ancak angela'nın mensubu olduğu utopia adlı tarikata esir düşüyor.. herve ise tarikatların kaçırdığı insanları araştırırken yolları çakışıyor üç kişinin..
tarikattaki adamların uyuşturucuyla bir işleri var, lakin o kısımlar ciddi anlamda halatı kopartıyor insanda ve anlayamıyorsunuz.. insanların midesini kesip uyuşturucu paketlerini çıkartıyorlar lakin neden o paketleri sokuyorlar mideye? kaçakçılık olabilir ancak adı üstünde tarikat olduğu için başka bir anlam taşımalı.. sonra bir de dedektif herve'nin adrian'ı öldürmeye çalıştığı bir sahne var ki, tamamen kayışı koparıyoruz orada; ne oluyor, neden polis adrian'ı takip etmiş nedir ne değildir tamamen her şey birbirine giriyor!
bildik bir aşk hikayesinin de işin içine girmesiyle film tam anlamıyla esnemekten uyku getiren bir hale geliyor.. klasik sahnelerin geçit töreni eşliğinde, tahmini muhtemel bir final bizi bekliyor.. yani, filmin ortasına bile gelmeden sonunu anlıyorsunuz zaten..
son olarak da belirtmek isterim ki; adrian'ın yeteneği buram buram stephen king'in dead zone isimli filme ve diziye de çekilen kitabından alıntı kokuyor.. oradaki karakter dokununca insanların geleceğini görüyordu.. stephen king aynı olayı green mile'da coffee'ye de uyarlamıştı..
yani, tamı tamına yüz altı dakikanızı sonu belli ortası karışık bir filme ayırmak istiyorsanız hiç çekinmeyin.. ama bence değmiyor..