ailemden ayrılıp yalnız yaşamaya başladıgım an yeniden doğdum.
ailemin, akrabalarımın, öğretmenlerimin...Bütün çevremin, üzerimde kurduğu bu baskının altında daha fazla ezilip yok olmadan önce cesaret edip öldürdüm oracıkta kendimi. ve sonra yeniden doğurdum kendimi.
ne çok insan yok edildi maalesef toplumda bu yüzden.
güzel tespit. çocuklara kendini ifade edebilmek, hakkını korumak yerine gereksiz bir efendilik ( adına utanma dedikleri) zerk edilir, üstüne bu çok güzelmiş gibi başkalarına örnek gösterilir. sonra kişi silik karakterine öyle alışır ki koca bir hayatı böyle geçirir ve kayıp biri olur.
mükemmel bir tespit. insanın kendisinin de yaşadığı bu şekilde kötü hissettirmiş olan duyguları bir başkasınında yaşamış olup dile getirmesi bir yandan üzücü olsa da bir yandan da bu duyguları yaşamış olan kişiye karşı bir samimiyet doğuruyor. bu duruma karşı artık hiçbir şey yapamayacağımızı düşünüyorum. toplum toplum insanları sınıflandıracak olursak bizler en silik topluma girerek bildiğimiz şeyler ile ilgili durumlarda bile bilmiyorum diyerek direk aradan çekilme isteği hissederiz. bu durumu ileri derecede benimsemiş olarak ben diğer insan toplumlarında kendimi düşünerek uyum sağlayıp sağlayamacağımı düşündüğümde her defasında olumsuz sonuç alıyorum.
bunun en güzel ilacı tiyatrodur. üniversite öğrencisiyseniz ve utangaçlıktan ölüyorsanız ilk fırsatta okulunuzdaki herhangi bir amatör tiyatro kulübüne adınızı yazdırın. 300 kişi karşısında bağıra bağıra rol kesince utanç mutanç kalmıyor.
Utangaçlıkla özgüven arasında ince bir çizgi var. Birbirinin zıttı kavramlar değiller.
insan utanmayı da bilecek gerektiği yerde. Utanma duygusu olmayan insandan uzak durun.
Fakat utangaç bir insanın da özgüvensiz olması gerekmez. Gerektiği yerde hakkını savunan, konuşacağı yeri bilen ve sözünü cesurca söyleyen bir insan olmak imkansız değil.
Harika bir tespittir. Uzun zamandır farkında olduğum ama bir türlü dile getiremediğim sıkıntımdır bu benim. Her zaman parmakla gösterildim "efendi çocuk" diye. Aileler hep beni örnek gösterirdi "bak sen de abin gibi uslu ol" diye. Okulda en ufak bir yaramazlık yapsam, bir kere olsun ödevimi eksik yapsam "senin gibi bir öğrenci nasıl yapar bunu, hiç yakıştıramadım" diye azarlandım sınıfın önünde. Halbuki diğer öğrenciler ödevin yarısını bile yapsalar aferin deniyor, haftalık vukuat sayıları tek basamaklı olunca şükür ediliyordu.
Her daim beni psikolojik baskı altında tutan amerikada "bully" diye geçen piç kuruları oldu. Ben onların küfürlerine karşılık vermedim, fiziksel sataşmalarına göz yumdum. Efendi çocuktum ben çünkü, böyle yetiştirildim.
il geneli sınavlar vardı ilkokulda, birinde 10. olmuştum diğerinde 82. olunca ağzıma sıçmıştı hoca.
Hep üzerimde bir beklenti, bir baskı vardı. Hiç kendim olamadım, hep toplumun beni zorla soktuğu "koyun" kalıbında oldum. Ne kadar çabalarsam çabalayayım bilinç altımın bir yerlerinde sıkışmış olan bu eziklikten kurtulamayacağım.
Ailem bu yetiştirme tarzının yanlış olduğunu kardeşim ilkokulun sonlarına geldiğinde farkına vardı. Kardeşime "bugün ödevini yapmadan git, bugün bir arkadaşına küfür et, bugün bir yaramazlık yap eve gelince soracam" diye tembihlerde bulundular. Ama kardeşim de çoktan etkilenmişti bu durumdan, doğduğundan beri hep "abin gibi ol" sözleriyle büyüdü. Ailem ne kadar tembih etse de her gün bunların hiçbirini yapmadan geri dönüyordu.
Olan oldu artık kimseye bağırmak çağırmak gibi bir niyetim yok, ama bu tecrübe ile en azından ileride kendi çocuklarımı nasıl yetiştireceğim konusunda bilgi sahibi oldum.
çok güzel , çok özel yerinde bir tespit. el alem ne der diye, sen bunu yapamazsın, o öyle değil, öyle olmaz vs vs. ve karıştırılan bir sürü şey. bir de şu var; kimse demiyor ki, özgüvenli olunca ahlak azalacak, utangaçlık azalacak diye, böyle bir şey değil. böyle bir şey biz değil desek de, bu yönden bakıldığı için biraz da, utangaçlığı kutsayıp , özgüvensiz birey yetiştiriyor olduğunun farkındalığına varamıyor aile yapımız. durum bundan ibaret.