taksiyle yanlış yere gitmek. ardından kaybolmak. annenin; sizi götüren taksi şubesini araması. ertesi gün rastlantı sonucu tekrar aynı taksiye binmek. tekrar kaybolmak.
(yanlız sorun taksicide değil bende)
sonra annenizin tekrar aynı taksiciyi araması... ya o değil de, ikinci inişimde taksici bana; beni suçlarcasına "aman dikkatli git, kayboluyorsun, annen bizi arıyor sonra" diye çıkışması... bunu bile bile kaybolmayı becerebilmek... artık o taksiye binmeyeceğim bir süre...
önünde seyreden geri zekalı şöförün sinyal vermeden bir anda dönmesinden mütevellit bisikletle yaklaşık 40 km hızla takla atmak. Hepsinden acı olan çarşının göbeği denilebilecek bir yer ve üniversite kafelerinin bulunduğu cadde olması. Kalkıp kask düzeltilir hiçbir şey olmamış gibi yola devam edilir. o sırada arkadan bir ses 'bir şeyin var mı delikanlı'. Sıkıyorsa cevap verme. E tabi haliyle 50 civarı insanın aynı anda size bakması.*
bakanlığın ortasında kendinden yaşça büyük daire başkanına duymayacağını düşünerek "bende bu hatuna bitiyorum." demek. akabinde duyup gelen başkan "pardon gri bey anlayamadım" der gülerek. magmaya doğru yol alırken durum kurtarılmaya çalışılır. "hani iş azminiz anlamında demiştim sakın yanlış anlamayın" falan dersin ama kadın kuvvetle muhtemel inanmaz. sende çokta tın modunda hayatına devam edersin. ama öyle çok çalışkan bir kadın lan valla. yoksa dünya ahiret ablam olsun.
Bu gün bir filme bakıyordum. Ecnebi filmi ruh, cin vs. deyince merak ettim. Kadının hayatındaki en büyük utancını yaşadığı sahneye denk gelmişim. Bâkire olduğunu söylüyordu. Batıda bâkire olmak bu kadar utanç verici mi? Neyse herkesin kültürü kendine.