sahih hadise göre, kişinin eyvah ben ölmüşüm diyerek öldüğünü anladığı ilk andır.
"ölen kişi, cenaze namazı kılınırken, o meydanda bulunur. tanıdıkları hep ordadır. nerdeyiz hocu, bu kalabalık neden, konuşsanıza lan, neden kimse konuşmuyor deyu, garip bir titreme ile tüm çevreyi dolaşır. bir türlü naaşını göremez. ama toprakla buluştuğu o an üstüne bir karış kara toprak atılınca, öyle bir eyvah çekerek, öldüğünü anlar ki, ama kelle hariç doksanı çoktan yemiştir. mezarı kapatılır da ordakilerin gidiş ayak seslerini bile duyar. hele bir de kemiklerin birbirine geçtiği o an vardır ki, feryadını, ins ve cin dışında tüm mahlukat duyar." tüm bunlar kıyamet sabahına kadar devam edecek bir ızdırabın başlangıcıdır.
muhasibi'nin "farzet ki öldün" isimli eserinin ilgili bölümü: (okumak isteyen okusun)
Kabir ve Sorgusu
Gönlünün sevinç ve neşeden uçar gibi olduğu veya hüzün ve ibretle dolduğu o anda kendini bir düşün! Kabri ve onun dehşetli manzarasını, oradaki iki meleği ve Rabbine olan imana ilişkin sorularını bir tasavvur et! Ya Rabbinden gelen kesin söz (Kelime-i Şehadet) ile desteklendiğinden sebatlı ve kararlı veya yardımsız, şaşkın ve ürkeksin. O iki meleğin sorgulamak üzere tutup seni oturtmak için çağırdıkları anki seslerini düşün! O daracık mezar çukurunda oturuşunu göz önüne getir. Kefenlerin iki yanına düşmüş, gözünün üzerine konulmuş pamuklar yerlerinden ayrılıp ayağının yanına kaymıştır. Bunları düşün, sonra da onların şekline ve vücutlarının büyüklüğüne gözünü dikişini bir tahayyül et! Eğer onları güzel şekilleriyle görürsen, kalbin başarı ve kurtuluşa erdiğini kesin olarak anlar. Eğer kötü manzaralarıyla görürsen, gönlün mahv ve helakine kanaat getirir. Düşün onların nağme ve sorularıyla ses ve sözlerini; sonra da eğer sebat lütfetmişse Allah'ın desteğini veya seni yalnız başına yardımsız terketmişse şaşırtmasını!
Kabrin Cennet ve Cehenneme Açılması
Ya kesin veya şaşkın ve şüpheli cevabını düşün! Şanı yüce Allah sana sebat ihsan etmişse o iki meleğin sevinçle sana yöneldiklerini, Cehenneme kapı açmak için ayaklarıyla kabrin yanlarına vurduklarını bir düşün! Sonra Cehennemin, ateşiyle kızışıp kaynayışını, o anda meleklerin seninle olan konuşmalarını göz önüne getir. Cenab-ı Hakk'ın seni koruduğu bu manzaraya bakıp duruyorsun. Bundan dolayı gönlünün neşe ve sevinci bir kat daha artar. Acz ve zaafına rağmen nasıl bir ateşten kurtulduğunu gözlerinle görüp inanırsın.
Sonra o iki meleğin, ayaklarıyla kabrinin yanlarına yeniden vurduklarını, mezarının, ziynet ve nimetleriyle Cennete açılışını ve meleklerin şu sözlerini bir tahayyül et: "Ey Allah'ın kulu! Cenab-ı Hakk'ın senin için hazırladıklarına bak! Bu senin makamın ve kavuşacak yerindir!" Bu Cennet nimetlerini ve saltanatının gözalıcılığını ve bu müşahede ettiğin nimetlerle parlak güzelliklere bir gün kavuşacağını görmekten gönlünün sevinç ve neşesini düşün!
Eğer böyle değilsen, bütün bunların tersini; azarlanışını, Cenneti görüp de meleklerin sana söyleyecekleri, "Aziz ve Celil olan Allah'ın seni mahrum bıraktığına bak!"; Cehhenemi görüp de sana yöneltecekleri, "Allah'ın senin için hazırladıklarına bak! Bu senin yurdun ve varacak yerindir!" şeklindeki sözlerini düşün! Bu ne büyük tehlike!
Bu iki hâlden hangisinin kabirde senin hâlin olacağını öğreninceye kadar, dünyada sana ne büyük gam ve üzüntü vardır! Sonra yokluk ve peşinden de imtihan! Nihayet eklemlerin parçalanacak, kemiklerin mahvolacak, vücudun da çürüyüp dağılacak. Fakat, ölüm meleğinin verdiği müjdenin hüzün veya sevinci ruhundan hiç geçmeyecek. Canın, sürekli olarak yeniden diriliş anında karşılaşacağı Allah'ın gazab ve azabının veya O'nun rıza ve mükâfatının bekleyişi içinde bulunacaktır.
Sen bunu bekleyip dururken ruhun Cennetteki makamına veya Cehennemdeki yerine arzedilecektir. Ruhunun hasret ve üzüntüleri ya da neşe ve sevinci ne büyük olacak! Nihayet ölülerin bekleme süresi tamamlanacak. Yer ve gök, sakinlerinden boş kalacak. Hepsi bir zamanlar canlı ve hareketliyken sönüp kalacaklar. Artık ne duyulan bir ses, ne de görülen bir karartı vardır. Sadece O En Yüce Cebbar olan Allah Tealâ kalmıştır. Tıpkı azamet ve yüceliğiyle tek ve yalnız olarak ezelde olduğu gibi!
kimsenin ölmeden önce ne olacağını bilemeyeceği anlardan biri. kemiklerin birbirine geçtiğinden falan bahsedilmiş. madem ki bunun acısını duyuyormuşuz, gömmeyelim o zaman kardeşim. ya da hayatı boyunca günah işlemiş bir insan dağın başında kuytu bir yerde ölse ve orda kalsa, şimdi bu haksızlık olmaz mı? adamın kemikleri birbirine geçmiyor ve o acı çekilen sürece giremiyor? kimse bilemez bunları... yaşayıp göreceğiz şimdiden tartışmanın hiç anlamı yok...