unutulmaz mısralar

entry4 galeri0
    1.
  1. mal sahibi mülk sahibi
    hani bunun ilk sahibi
    malda yalan mülk de yalan
    var birazda sen oyalan.
    (bkz: yunus emre)

    ben sana gülüm derim gülün ömrü uzamaya başlar.
    (bkz: yılmaz erdoğan)

    aşk derdiyle hoşem el çek ilacimdan tabib
    kılma derdime derman kim helakum zehri dermanundadur.
    (bkz: fuzuli)

    sen gelmeyince hatıra bilsen neler gelir.
    (bkz: nabi)

    medeniyet dediğin soymaksa bedeni
    desene hayvanlar bizden daha medeni.
    (bkz: mehmet akif ersoy)

    karışmış birbirine gecem ve düşüncem
    (bkz: laedri)

    bir adın kalmalı geriye
    bütün kırılmış şeylerin nihayetinde
    aynaların ardında sır
    yalnızlığın peşinde kuvvet
    evet nihayet
    bir adın kalmalı geriye
    bir de o kahreden gurbet

    sen say ki
    ben hiç ağlamadım
    hiç ateşe tutmadım yüreğimi
    geceleri, koynuma almadım ihaneti
    ve say ki
    bütün şiirler gözlerini
    bütün şarkılar saçlarını söylemedi
    hele nihavent
    (bkz: ahmet hamdi tanpınar)
    2 ...
  2. 2.
  3. ben
    senden önce ölmek isterim.
    gidenin arkasından gelen,
    gideni bulacak mı zannediyorsun?
    (bkz: nazım hikmet)
    0 ...
  4. 3.
  5. " Ey talib!
    Son seslenişim bu sana

    Son küstahlığım

    Son günahım

    Son günahın

    * * *
    Herkes kendine verilen en değerli armağanı kullanırmış yolu bulmak için

    Sözcüklerimden başka değerli bir şey yoktu yanımda, onları sundum sana

    Kabir taşlarına kazınmış küflü sözcükler... kefen bezlerine işlenmiş belli belirsiz kanlı heceler...

    Gönlümce en değerlilerini seçip fısıldadım kulaklarına... en eskilerini...

    Belki en doğrularını değil ama inan ki en güzellerini...

    Bazen ulu dağların zirvelerinden, bazen engin ummanların derinliklerinden

    Mecnunun âhını duyasın diye

    Ölüler diyarından... çölden... daima dostların yanından

    Meczub iniltilerini işitesin diye

    Kuytu kûşelerde âşıklar mushafından şiirler okudum sana

    Kur''an''dan

    iki damla gözyaşı uğruna

    Yanmazsam yanmazsın sandım da

    Yandım.

    Yanmadın.

    * * *
    Geçmişimi hatırlamak için başkalarının tanıklığına ihtiyacım var

    Başkalarının sesine

    Senin sesine

    Ruhumdan nefhalarla kardım toprağını

    Sırf seni sende senden duyayım diye

    Sînende

    Sırf bir aks-i sada... sade bir âh... sadece bir inilti...

    Hatırlamam için

    Unuttuğumu... kaybettiğimi... kendimi...

    Bulmam için

    Yolu

    Yordamı

    VE seni...

    Bulamadım

    Yılmadım... yazdım sana... durmadan yazdım... asırlarca...

    Belki bulurum diye

    inadına

    Sen sustukça ben yazdım... usanmadan... biteviye...

    Rüzgâr masamdan mektubunu havalandırırken

    Yazmazsam yazmazsın sandım da

    Yazdım.

    Yazmadın.

    * * *
    Yeşillere bürünmek, Hızır''a tahammülün bedeli

    Bir yandan dostların gemilerine zarar vermek, öte yandan hasmın köyündeki duvarları güçlendirmek

    Daha da acısı nedir bilir misin?

    Çocukları öldürmek

    Kötü çocukları

    Geçmişe zarar vermesinler diye ellerinden geleceklerini almak

    Geçmişe, yani kutsala

    Bu yüzden öldürmeliydim seni

    Kan gölünün tam da ortasında

    Gür nârâlar savura savura

    Bezirgân tezgâhlarını tekmelerken

    Her kuşku bir diğerinin ötesindeyken

    Yakalayıp perçeminden yere çalmalıydım o pis nefsini

    Nefsimi

    Yapamadım

    Hızır''a ihanet ettim

    iki denizin birleştiği yerde yolumu kaybettim

    Yolumu, yani sorularımı

    Bir dizi cevap dudaklarında ölürken

    inanmazsam inanmazsın sandım da

    inandım.

    inanmadın.

    * * *
    Bir varmış bir yokmuş

    Masal gibi sanki

    Hem lâ hem illâ imiş

    Hakikat

    Önce yok demeyi bilmekmiş

    Edeb

    Anladım bezm-i elestin sırrını

    Benim ilk günahımmış illâ,

    Lâ benim son günahım! "
    2 ...
  6. 4.
  7. "Düşte gibiyim, ölmüşüm sanki...

    ikiye yarılmışlık. Nedir bilir misin? Bir yanda aklın…. bir yanda kalbin…

    Geçmişin ve geleceğin ortasında kalan zavallı bir şimdicik.

    Mabedden içeri attığında ne hisseder insan, söyle, hiç bilir misin? Secdeye başını koyduğunda?..

    Derken büyük bir alışveriş mağazasına girdiğinde? Koca bir cipin içindeyken meselâ, müziğin sesini açarken?..

    Hiç gördün mü onu, hani şu bir yandan sesi arş-ı a’laya çıkanı, öte yandan kalbi büzüştükçe büzüşeni… içine, daha da içine çekileni?..

    Bir elinde Kur’an, bir elinde ben, tam da ortasından yarılanı?..

    Gövdesi bir yanda, başı bir yanda, çarşının orta yerinde ayaklar altında sürüneni?..

    * * *

    insanı.

    Hiç gördün mü?

    Ne yapacağını bilmez hâlde, kurban diye kendini sunarken.

    Gözyaşlarıyla kendini iyileştireni. Hüzünle. Çaresizlik içindeyken. Ağlaya ağlaya kendi yaralarını kendisi saranı.

    Değil meydanlarda, mescidde bile kıyam edemeyeni. Ayağı kalkmak nedir bilmeyeni.

    Secdeden başını kaldıramayan o zavallıyı.

    Okuyanı. Hep okuyanı. insanı. Kendini.

    Gördün mü hiç?

    Kalabalıkların arasında yine kendisiyle konuşurken…

    Otururken, yürürken, koşarken… her daim… bile isteye kendini unuturken?..

    Sordun mu ona, kimsin sen dedin mi? Tuttun mu elinden, sildin mi gözyaşlarını? Başını okşayıp teselli ettin mi?

    Taşradayım gelemiyorum yanına diye özür diledin mi?

    * * *

    Bağışlanmak.

    Bilir misin nedir?

    VE dahî bağışlamak.

    Affetmek, görmemek değil, görmezlikten gelmek… ihmal etmek… bile isteye… kül gibi savurmak günahları havaya, nedir hiç düşündün mü?

    * * *

    — “el-Emnu min’allahi teâlâ küfrun.”

    Ömer Nesefî’nin Metn-i Akaid’inden muktebes bir kaide bu. Bir inanç ilkesi.

    Asırlarca inanma tarzımızı belirleyen ilkelerden biri.

    Neymiş anlamı?

    — “Tanrı’dan emin olmak küfürdür!”

    Zıddı ye’stir. Ümitsizlik de haramdır inanana, emin olmak da.

    inanıyor musun, o hâlde Tanrı’ya güvenmeyeceksin!

    O senden emin olacak, ama sen aslâ ondan emin olmayacaksın!

    Hiç de adilce değil denilebilir. Zalimce bile görünebilir. Fakat sakın öyle deme, sakın öyle görme! Aşıkların ahlâkına ihanet etme ey talib!

    Aşık sevgilinin nazından hiç emin olur mu? Onun için “elde var bir” diyebilir mi? Sevgilinin tebessümünü garanti etmeyi başarabilir mi?

    Aşıkın gaye-i kusvası kurbiyyettir. O kurban olup canını canına vermek ister… sevgilinin ellerinde ölmek…. kendinden geçmek ister.

    Aşık elde var birdir. Garantidir. Aldatılmayı göze alandır; kandırılmayı… reddedilmeyi… hatta terkedilmeyi… bir kenara öylece atılmayı…

    Birileri onu onunla, onun adıyla kandırabilirler; şikayet etmez. Kendisi için değil, adı için bile kurban olmaktan çekinmez.

    Mertebe mertebe… derece derece… safha safha…

    Yaşamak gerek. Almak için değil, bir de vermek için sevmek gerek. Vermek için, vermek suretiyle, vere vere… karşılıksız… hep kendini borçlu hissederek…

    * * *

    inkâr edemediğim için inanıyorum. Cazibesinden kaçamadığım için. Çaresizim.

    Bir ömür boyu kendini borçlu hissetmenin adıdır inanmak, biliyorum.

    Varlığa… yaşama… başkasına… öteye… ötelere borçlu hissetmek…

    Aşık, defterinde alacak hanesi olmayanın vasfı. Hep verenin… aldatılsa bile güvenmek, emin olmak zorunda olanın… başkalarının koynunda olsa bile yâri sevmekten vazgeçmemenin…

    Aşık, ele geçiren değil, bilâkis ele geçirilen, elde tutulan… “elde var bir” olan…

    Güven veren ama güven duyması yasak olan.

    * * *

    Ümit kesme ama emîn de olma diyen sevgili!

    Beni arada tutuyor ve usulca, korkuyla ümidin kucağına bırakıveriyor.

    Güven verenler var oysa. Teminat verenler. Peşin peşin elini uzatanlar. Gönlümce aldatacaklarım var sırada. Bana yapılanları yapacaklarım. Sevmekten çok sevilmenin hazzını yaşayacaklarım. Naz edeceklerim. Dünya. Koca dünya.

    Ama ben hiçbirini görmüyorum. Hiçbirini umursamıyorum. Hiçbirini hatırlamıyorum. Düşte gibiyim.

    Ölmüşüm sanki."

    kalp gibi kalp sahibi bir insanin kalbinden dökülen, kalemiyle, kağıdına özenle nakşettiği,unutamadığım mısralardır efendim
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük