"insan bir et parçası olarak geldiği şu dünyadan mezarlık gübresi olarak mı gidecek? bütün sevinçler ve üzüntüler birer abartı mıydı? hiç manevra kabiliyeti yok mudur insanın?
şu morgda yatan zavallı mesela... doğmayı o seçmemişti. ölmeyi de istemedi. iteklenerek girdi bir kapıdan, kıçına bir tekme yiyerek bir başka kapıdan dışarı çıktı şimdi.
iki kapı arasında geçen zaman onun eseri olabilir mi? başını ve sonunu seçmediği yaşamını farklı ve özel yapabilecek ne kaldı geriye? rolex marka saati mi? kokmuş çoraplarını bile çıkardılar.
ölüm ne acayip ülke, yolcuların kredi kartları ve iç çamaşırları gümrüğe takılıyor."
Bir Çin atasözü şöyle der: "Kılıçlar pas tutup beller parladığı zaman, hapishaneler boşalıp tavan araları dolduğu zaman, mahkeme avlularını otlar bürüyüp dindarlar tapınak basamaklarını aşındırdığı zaman, hekimler yayan giderken, fırıncılar at bindikleri zaman, imparatorluk iyi yönetiliyor demektir."
(Jules Verne, Çin'de Bir Çinli'nin Başına Gelenler)