unutulmaz aşk şiirleri

entry30 galeri0
    1.
  1. günel altıntaş kitabı. kitap açıklaması şöyle;

    Sevilen şairlerimizin sevilen şiirlerini seçmeye çalıştım bu antolojiyi hazırlarken. Herkesin bildiği, kolay okunup anlaşılan şiirleri... Pek öyle yazmasalar da, genç şairlerin şiirlerini de ıskalamadım.

    Divan ve halk şiirlerinden de güzel bulduğum, seveceğinizi umduğum bir kaç şiir alarak, antolojime ebru bir renk verdiğimi sanıyorum.

    Aşk şiiri aşık sözüdür. Hepimizin sözü... Okuyalım, bakalım, ne söylemişiz?

    sevgiliye

    güzel anılar biriktirdim senden
    terketmedi sevdan beni
    sen hem bir hastalık hem de sağlık gibisin
    ve aşk bize göredir

    denize bakan evler gibiydim seninle
    sana çirkin dediler düşmanı oldum güzelin
    bende bulduğun benim de aradığımdı
    sütler kaymak tutar tutmaz ordayım.
    2 ...
  2. 2.
  3. Hoşgeldin kadınım benim hoş geldin
    yorulmuşsundur;
    nasıl etsemde yıkasam ayacıklarını
    ne gül suyum ne gümüş leğenim var,
    susamışsındır;
    buzlu şerbetim yok ki ikram edeyim
    acıkmışsındır;
    beyaz ketenli örtülü sofralar kuramam
    memleket gibi yoksuldur odam.

    Hoşgeldin kadınım benim hoşgeldin
    ayağını basdın odama
    kırk yıllık beton, çayır çimen şimdi
    güldün,
    güller açıldı penceremin demirlerinde
    ağladın,
    avuçlarıma döküldü inciler
    gönlüm gibi zengin
    hürriyet gibi aydınlık oldu odam...

    Hoşgeldin kadınım benim hoşgeldin *.
    6 ...
  4. 3.
  5. Seni bir kere öpsem ikinin hatırı kalıyordu
    iki kere öpeyim desem üçün boynu bükük
    (bkz: cemal süreyya)
    2 ...
  6. 4.
  7. güzeller güzeli mery
    gitme geri
    gel beri beri
    mery neden gidiyorsun geri
    azıcık gelsene beri
    sen gittiğin günden beri
    ne ölüyüm ne de diri.
    3 ...
  8. 5.
  9. ne olur kim olduğunu bilsem pia'nın
    ellerini bir tutsam ölsem
    böyle uzak seslenmese
    ben bir şehre geldiğim vakit
    o başka bir şehre gitmese
    otelleri bomboş bulmasam
    içlenip buzlu bir kadeh gibi
    buğulanıp buğulanıp durmasam
    ne olur sabaha karşı rıhtımda
    çocuklar pia'yı görseler

    bana haber salsalar bilsem
    içimi büsbütün yıldızlar basar
    bir hançer gibi çıkıp giderdim

    ben bir şehre geldiğim vakit
    o başka bir şehre gitmese
    singapur yolunda demeseler
    bana bunu yapmasalar yorgunum
    üstelik parasızım pasaportsuzum
    ne olur sabaha karşı rıhtımda
    seslendiğini duysam pia'nın
    sırtında yoksul bir yağmurluk
    çocuk gözleri büyük büyük
    üşümüş ürpermiş soluk

    ellerini tutabilsem pia'nın
    ölsem eksiksiz ölürdüm.

    attila ilhan
    4 ...
  10. 6.
  11. SEVEBiLME iHTiMALi

    Soğuk ve şehirlerarası otobüslerde vazgeçtim çocuk olmaktan
    Ve beslenme çantamda otlu peynir kokusuydu babam...
    Ben seninle bir gün Veyselkarani'de haşlama yeme ihtimalini sevdim.
    ilkokulun silgi kokan, tebeşir lekeli yıllarında
    Ankara'da karbonmonoksit sonbaharlar yaşanırdı o zaman
    özlemeye başladım herkesi...
    Ve bu hasret öyle uzun sürdü ki, adam gibi hasretleri özlemeye başladım sonra..
    Bizim Kemalettin Tuğcu'larımız vardı...
    Bir de camların buğusuna yazı yazma imkanı...
    Yumurta kokan arkadaşlarla paylaşılan kahverengi sıralarda,
    solculuk oynamaya başladık..
    Ben doktor oluyordum sen hemşire, geri kalanlar kontrgerilla...
    Kırmızı boyalarla umut ikliminde harfler yazılıyordu pütürlü duvarlara ve
    Türk Dil Kurumu'na inat bir Türkçeyle...
    Ağbilerimizden öğrendik, S harfinden orak çekiç figürleri türetmeyi..
    Ankara'ya usul usul karbonmonoksit yağıyordu.
    Ve kapalı mekanlarda sevişmeyi öneriyordu haber bültenleri.
    Oysa Ankara'da hiç sevişmedim ben.
    Disiplin kurulunda tartışılan aşkım olmadı benim..
    Sınıfça gidilen pikniklerde kıçımıza batan platonik dikenleri saymazsak..
    Ankara'ya usul usul kurşun yağıyordu..
    Ve belli bir saatten sonra sokağa çıkmamayı öneriyordu haber bültenleri.
    Oysa hiç kurşun yaram olmadı benim
    Ve hiç bir mahkeme tutanağında geçmedi adım
    Çatışmaların ortasında sevimli bir çocuk yüzüydüm sadece
    Sana şiirler biriktiriyordum fen bilgisi defterimde, ama sen yoktun
    Ben, senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum, suni teneffüs saatlerinde
    Okul servisi seni hep zamansız, amansızca bir lojman griliğine götürüyordu
    Ben, senin benimle Tunalı Hilmi Caddesi'ne gelebilme ihtimalini seviyordum.

    Ben, senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum.

    Yaz sıcağı toprağa çekiyor da tenimin çatlamaya hazır gevrekliğini
    Sonra otobüs oluyordum, kırık yarık yolların çare bilmez sürgünü
    Ne yana baksam dağ ve deniz sanıyordum
    Muş ovasının yalancı maviliğini
    Otobüs oluyordum bir süre
    Yanımızdan geçen kara trenlerle yarışıyordum, yanağım otobüs camının garantisinde
    Otobüs oluyordum
    Bir ülkeden bir iç ülkeye
    Çocukluğuma yaklaştıkça büyüyordum.
    Zap suyunun sesini başına koyuyordum şarkılarımın listesinin
    Korkuyordum
    Sonra iniyordum otobüsten
    Çarşıdan bizim eve giden, ömrümün en uzun,
    ömrümün en kısa, ömrümün en çocuk,
    ömrümün en ihtiyar yolunu koşuyordum.
    Çünkü sonunda annem oluyordum, babam kokuyordum sonunda..
    Soğuk ve şehirlerarası otobüslerde vazgeçtim çocuk olmaktan
    Ve beslenme çantamda otlu peynir kokusuydu babam
    Ben seninle bir gün Van'daki bir kahvaltı salonunda
    Ben seninle sadece bilmek zorunda kalanların bildiği
    bir yol üstü lokantasında
    Ben seninle, Ağrı dağına mistik ve demli bir çay kıvamında bakan
    Doğubeyazıt'ın herhangi bir toprak damında
    Ben seninle herhangi bir insan elinin
    terli coğrafyasında olma ihtimalini sevdim

    Ben senin, beni sevebilme ihtimalini sevdim!

    YILMAZ ERDOĞAN
    1 ...
  12. 7.
  13. SEN VURDUN DA BEN ÖLMEDiM Mi

    Yokluğunda ne ateşleri hasretimle yaktım da
    Bir seni yakamadım, beni yaktığın gibi
    Çölde su, mahpusta gün, oruçta ekmek gibi bekledim seni
    Sense araya korkular koydun.
    Yasaklar koydun...
    Şimdi nerdesin diye sakın sorma
    Sen çağırdın da ben gelmedim mi?

    Sen varken darılmazdım çiçeksiz baharlara,
    Yağmurlu havalara...Bu kasvetli akşamlara
    Sen varken
    Bakıp içlenmezdim tren istasyonlarına
    Otobüs duraklarına...
    Sen varken ayrılanlara ağlamazdım...
    Yıkılmazdım biten sevdaların ardından
    Gidenlere küsmezdim
    Kalanlara acımazdım...
    Sen varken böyle üşümezdim-titremezdim
    Masumdum, çocuklar gibi
    Böyle delirmezdim-küfretmezdim...
    Hele ölmeyi hiç düşünmezdim.
    Şimdi soruyorum sana
    Adı sevdaysa bu cehennemin
    Sen yaktın da ben yanmadım mı?

    Biliyorsun
    Bütün acılarına 'yeşil ışık' yaktım olmadı
    Bütün korkularına'arka çıktım'olmadı
    Dağlara merdiven dayadım olmadı
    Haziranda kar oldum yağdım avuçlarına olmadı
    Sevdim olmadı -yandım olmadı-taptım olmadı
    Artık benden pes
    Bu aşkın biletini istediğin gibi kes
    Nasılsa gidiyorsun
    Biliyorum git...
    Ama ardında
    Ağlayan bir çift göz
    Paramparça bir yürek
    Ve yıkılmış bir dağ görmek istemiyorsan
    Çek silahını-daya sırtıma
    Titrersem namerdim...
    Sen vurdun da ben ölmedim mi?

    AHMET SELÇUK iLKAN
    5 ...
  14. 8.
  15. Şimdi sen kalkıp gidiyorsun. Git.
    Gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar. Gitsinler.
    Oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin
    Oysa Allah bilir bugün iyi uyanmıştık
    Sevgiyeydi ilk açılışı gözlerimizin sırf onaydı
    Bir kuş konmuş parmaklarıma uzun uzun ötmüştü
    Bir sevişmek gelmiş bir daha gitmemişti
    Yoktu dünlerde evvelsi günlerdeki yoksulluğumuz
    Sanki hiç olmamıştı

    Oysa kalbim işte şuracıkta çarpıyordu
    Şurda senin gözlerindeki bakımsız mavi, güzel laflı istanbullar
    Şurda da etin çoğalıyordu dokundukça lafların dünyaların
    Öyle düzeltici öyle yerine getiriciydi sevmek
    Ki Karakoy köprüsüne yağmur yağarken
    Bıraksalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti
    Çünkü iki kişiydik

    Oysa bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatmaya
    Bir dilim ekmeğin bir iki zeytinin başınaydı doymamız
    Seni bir kere öpsem ikinin hatırı kalıyordu
    iki kere öpeyim desem üçün boynu bükük
    Yüzünün bitip vücudunun başladığı yerde
    Memelerin vardı memelerin kahramandı sonra
    Sonrası iyilik güzellik.

    (bkz: cemal süreya)
    2 ...
  16. 9.
  17. karşımdasın işte...
    bana bakmasan da oradasın, görüyorum seni.
    ah benim sevdasında bencil, yüreğinde sağlam sevdiğim.
    kalbime gömdüm sözlerimi, ceset torbası oldu yüreğim.
    tıkandığım o an,
    elimi nereye koyacağımı şaşırdığım o an işte,
    aklımdan o kadar çok şey geçti ki takip edemedim.
    ellerim boşlukta, ben darda kaldım.
    ellerim buz gibi, ben harda kaldım.
    bir senfoni vardı kulağımda çalınan,
    bitti artık hepsi...

    köşeme çekildim, hani hep kaldığım köşeme.
    bakış açım belli oldu yine.
    geride kalan, ardından bakar gidenlerin.
    bir meltem olacak rüzgarım dahi kalmadı benim.
    dağlara çarptım her esişimde.
    yollara küfrettim her gidişinde.

    demiştim sana hatırlarsan:
    “önemli olan ‘zamana bırakmak’ değil,
    ‘zamanla bırakmamak’tir..”
    şimdi bana, geçen o zamanın
    unutulmaz sancısı kalır

    gittiğim eğer bensem, söyle bana kimden gittim?
    sende yoktum zaten ben, ben yine bende bittim...

    nazım hikmet ran
    5 ...
  18. 10.
  19. bekle dedi, gitti.
    ben beklemedim,
    o da gelmedi.
    ölüm gibi bir şey oldu,
    kimse ölmedi.

    özdemir asaf
    6 ...
  20. 11.
  21. her şeyimsin sen

    Uykulu gecelerimin neşeli şarkısısın sen...

    Ay seni söyler, yıldızlar seni dinler...

    Karanlık korkularımın yeşil gözlü aydınlığısın sen...

    Aşk seni söyler, ayrılık seni dinler...

    idam sehpamın sırma saçlı ipisin sen...

    Hayat seni söyler, ölüm seni dinler...

    ali erez
    0 ...
  22. 12.
  23. 13.
  24. büyük istifham üzerine

    1. şimdi sen olsan...
    ilk sonbahar yağmuruyla oturduk hayli dertleştik
    ben camın önündeydim o arkasındaydı
    sen izmir taraflarında uzakça bir yerdeydin
    dünden bugüne çektiklerin eksilmedi dedi yağmur bana
    eksilmeyecek dedi bugünden yarına
    bir hiçliğin koynunda istifham gibi büyüyeceksin
    sual sorduğun herşey senden sual soracak
    bitirdim sandığın vakit başladığını göreceksın
    yağmurun altında insanlar biçimsizdiler
    şimdi sen olsan ortalık şenlenecekti
    sanki birdenbire ışıklar yanacaktı
    oysa ben içimdeki kandili söndürecektim

    2. gözlerimi kapasam
    gözlerimi kapasam
    akşam
    bir karanlığın dibinden gözlerin ağzıma bakıyorlar
    ellerimi yüzümü yıldızlarla yıkayorum
    saçların boynuma sarılıyorlar
    gözlerimi kapasam
    sen boylu boyunca yanıbaşımdasın
    dişlerinin arasında bembeyaz bir nilüfer
    alevleri bile öpebilirmiş gibi
    güçlü ve gururlu ağzın
    beni öptüğün zaman erkek seni öptüğüm zaman kadın
    yanıbaşımdasın
    gözlerimi kapasam
    senin için bir mısra tasarlasam
    bir renk düşünsem
    başımı senin dizine koyduğumu uyuduğumu düşünsem
    çocuğunmuşum gibi saçlarımı okşadığını
    kocanmışım gibi yakama çiçek taktığını
    bir yağmur şehrin bütün seslerini öldürse
    sen ve ben günün yirmi dört saatını öldürsek
    boğazlasak
    ellerin göğsüme girse avuçlayıp kalbimi koparsa
    sımsıcak ben senin kanına girsem
    kalbine kurulup otursam
    gözlerimi kapasam
    rüzgârın kapıları derhal açılacak
    dağbaşlarının temkinli sessizliğiyle sonsuzluğu dinleyeceğiz
    kendimizi inkâr edeceğiz
    hele inkârımızı büsbütün inkâr edeceğiz
    bütün münkirler günde beş vakit bizi inkâr edecekler
    bir kibrit aydınlığında çatılmış kaşlarını göreceğim
    jiletle çizilmiş gibi keskin
    ince
    içimde kanlı bir ihtilâl kopacak
    dudakların bir akşam üstü dudaklarıma değince
    kadehim kırılacak
    münkirlere müminlere küfredeceğim

    3. iki elin kızıl kanda
    sökülüp
    salkım salkım leylekler gelirse ilkbahar olur
    kül mavinin yanına kirli sarı gelirse
    sonbahar
    sen benim yanıma gelirsen
    kıyamet olur
    bir damla gözyaşı okyanus boşluklarını doldurur
    senin gözyaşların beş kıtayı eritirler
    hünerli ellerin yeni bir dünya yaratırlar
    gözlerimden milyonlarca yıldız çoğaltırsın
    milyonlarca defa bakabilmem için
    geceleri sana bir saniyede
    parmaklarımdan istifhamlar çoğaltırsın
    her ağacın dalına bir istifham asarsın
    ölüme mahkûm eder beni asarsın
    ben tutar seni asarım
    karanlıkta kalmış çocuklara döneriz
    artık ben diye bir şey kalmamıştır
    sen diye bir şey yoktur
    hiç gelmemişe döneriz
    korkarız
    gözlerine baktığım zaman
    sonsuzluğu görebilmeliyim
    parmaklarım dudaklarında dolaşırken
    sonsuzluğa dokunmalı
    konuştuğun zaman
    sonsuzluğun sesini dinlemeliyim
    bir istifham gibi eğilip
    seni bir istifham gibi öpmeliyim
    elimden ne gelirse yapmalıyım
    bir tevrat bir incil bırakmalıyım
    beni bir dağ başına koymalılar
    başıma bir dağ koymalılar
    anama avradıma sövmeliler
    sen duymalısın
    iki elin kızıl kanda olsa
    gelmelisin

    4. sen olmadığın vakit
    sen olmadığın vakit büyük yalnızlığım var
    dalgaların kendilerini taştan taşa vurmaları
    sonbahar yıldızlarının sessiz sedasız çırpınmaları
    ve büyük yalnızlığım var
    biliyorsun hani o
    rüzgârın gözüne karanlık bir yelken gibi açtığım
    içimsıra vahşi bir kadın gibi taşıdığım yalnızlığım
    sen olmadığın vakit o denizde
    şarabım tuzlu bir lezzet kazanıyor
    avuçlarımda bir ateş yanıyor
    bir çift insan gözü
    hırsızı iti uğursuzu
    köpek gözü toz ve toprak
    bir kadeh quantro bir kadeh rom bir kadeh yağmur
    avuçlarımda ve çırılçıplak
    sen olmadığın vakit ben de olmuyorum
    o denizde gördüğüm sen
    benim için bir şarkı söyleyecektin
    hazırdın gitarını bir çocuk gibi dizlerine yatırdın
    kanada'lı üç tayfa tezgâhın içine girdiler
    karanlık kıllı kollarıyla şarkının içine girdiler
    kavga çıktı birbirinin çenesini kırdılar
    o denizde gördüğüm sen
    benim için bir şarkı söyleyecektin
    ağlayacaktın
    görecektim
    sıradan bir şarkı söyleyecektin
    kanada'lı tayfalar kahrolup öleceklerdi
    ben de ölecektim

    5. değil mi ki...
    şehrin üstünde tozlu bir ay silkinmektedir
    mevsim yaz olmuş sonbahar olmuş ne umurum
    değil mi ki o büyük istifham üzerindeyiz
    birbirimizi seviyoruz ve sevgimizden şüphe ediyoruz
    atilla ilhan.
    2 ...
  25. 14.
  26. 15.
  27. Çocukken güneşin tadını bilmedik
    Büyüdük kadının tadını bilmedik
    Bizi anlayacak kadın bilmedik
    Sevgisiz bir hayat çöl gelir bize

    oğuz atay.
    0 ...
  28. 16.
  29. şimdi sen gidiyorsunya herkes sana benzeyecek.
    1 ...
  30. 17.
  31. yarim basma çamura, bulurlar izimizi.
    karışalım dumana, gitti sansınlar bizi.
    araştırdım baktım, dört kitaba yazana.
    ateşte serin gelir, sevdaluktan yanana.

    "yüreğine sor filmi sonunda hoş sesli bir kadından duyulmuştur."
    1 ...
  32. 18.
  33. Bazen acı dinmez, bazen de yağmur
    Sevgilim gülümse, her şey unutulur
    Suskunuz bu akşam üstü
    Hasrete yanmışız, neylersin

    Bir gün, bu mahzun sevdadan geriye
    Kalırsa, sadece o hüzün kalır..
    Sen de anladın ki yapa-yalnızız...
    Buluşmamız yasak,
    Görüşmemiz uzak...
    Devrilmiş kadehler gibi, dönüyor başımız,
    Neylersin...

    Ah güzelim,
    incinmiş bir sesi vardır yağmurun;
    Yanaklarına vurduğunda hissedersin.
    Ve bir veda sözcüğü, saçlarına,
    Titreyen bir öpücükle dokunduğunda;
    Bu anı dondurmaya yetmez nefesin.
    Bir film sahnesi gibi
    Akar gider ayrılık,
    Neylersin...

    Biz zaten hiçbir romanda
    Kendi hayatımıza rastlamadık.
    Bütün şarkılar bizi yanlış anlatmıştı.
    Ve bitin bulmacalar yarım bırakılmıştı.
    Tenha sokaklarda üşüyüp durdu sırtımız.
    Oysa, tuttuğumuz balıkları bile
    Yeniden denize bağışlamıştık.
    Biz, hayata dair
    Hiçbir yanlış yapmamıştık...
    Neylersin...

    Biz bu sonucu hak etmedik,
    Hayır etmedik...
    Ömrümüz bu talana lâyık değildi.

    Bazen acı vurdu, bazen de yağmur
    Hiç gülmedi yüzümüz,
    Hiç büyümedi gülümüz...
    Bizi yalnızca akşamlar kucakladı,
    Biliyorsun,
    Sabaha çıkmayan bir yoldu yürüdüğümüz...

    Bir gün, bu öykünün sonuna gelince
    Ansızın desem ki: hoşça kal canım!
    Unutursun,
    Mecburen unutursun...
    Yıldızlar söner, bu aşk da biter!
    Bazı gün hatırlayınca, sessizce ağlarız.
    Neylersin...

    Ah bebeğim, ah.. .
    Kekremsi bir tadı vardır gözyaşının,
    Dudaklarına sızınca fark edersin.
    içindeki vurgun aşklar mezarlığında,
    Ayrılık, ölümden üste yazılınca,
    Gideni durdurmaya yetişmez sesin...
    Bir inme gibi
    Dolanır bedeninde pişmanlıklar,
    Neylersin...

    Biz zaten hiçbir sinemaya
    Tam vaktinde yetişemedik.
    Bütün vapurlar bizden önce kalkmıştı.
    Ve bütün biletler biz gelmeden satılmıştı.
    Boşuna telaşlarda yorduk günlerimizi.
    Oysa Nuh'un gemisinde bile
    Bize yer kalmamıştı.
    Ve hiçbir mutluluğa adımız kaydolmamıştı.
    Neylersin...

    Biz bu aşkı sürdüremezdik,
    inan, sürdüremezdik...
    Kalbimiz bu heyecana müsait değildi.

    Bize hep acılar kaldı, bize hep yağmur...
    Unutmasan bile artık
    Unutur gibi yapacaksın.
    Ve buruşturup-buruşturup attığım kağıtlarda,
    Hiç bitiremediğim
    Bir şiir olarak kalacaksın...

    yusuf hayaloğlu
    1 ...
  34. 19.
  35. Sımsıcak konuşurdun konuşunca
    ırmak gibi rüzgar gibi konuşurdun
    yayla kokuşlu çiçekler açardı sanki
    çiğdemler güller mor menevşeler açardı
    Sımsıcak konuşurdun konuşunca
    Hâlâ koynumda resmin

    Dağları anlatırdın ve dostluğu
    bir ceylan gibi sekerdi kelimeler
    Sesini duymasam çölleşirdi dünya
    dağlar yarılır ırmaklar kururdu
    bulutlar çökerdi yüreğime
    Hâlâ koynumda resmin

    Gün akşam olur elinde kitaplar
    ve bir demet çiçekle çıkıp gelirdin
    bir kez bile unutmadın "merhaba" demeyi
    ve en yanık türküleri nasıl da söylerdin
    bir dostun vurulduğu gün
    Hâlâ koynumda resmin

    Kaç mevsim kırlara çıkıp
    çiçekler topladık mezarlar için
    Belki ürküttük tarla kuşlarını
    belki kurdu kuşu ürküttük
    ama aşkı ürkütmedik hiç
    Hâlâ koynumda resmin

    Ve hâlâ sımsıcak durur anılar
    sımsıcak ve biraz boynu bükük
    Ne varsa yaşanmış ve paylaşılmış
    yasak bir kitap gibi durmaktadır
    ve firari bir sevda gibi
    Şimdi duvarlarda resmin.

    ahmet telli
    0 ...
  36. 20.
  37. elinin arkasında güneş duruyordu
    aylardan kasımdı üşüyorduk
    ağacın biri bulvarda ölüyordu
    şehrin camları kaygısız gülüyordu
    her köşe başında öpüşüyorduk

    sisler bulvarı'na akşam çökmüştü
    omuzlarımıza çoktan çökmüştü
    kesik birer kol gibi yalnızdık
    dağlarda ateşler yanmıyordu
    deniz fenerleri sönmüştü
    birbirimizin gözlerini arıyorduk

    sisler bulvarı'nda seni kaybettim
    sokak lambaları öksürüyordu
    yukarda bulutlar yürüyordu

    terkedilmiş bir çocuk gibiydim
    dokunsanız ağlayacaktım
    yenikapı'da bir tren vardı

    sisler bulvarı'nda öleceğim
    sol kasığımdan vuracaklar
    bulvar durağında düşeceğim
    gözlüklerim kırılacaklar
    sen rüyasını göreceksin
    çığlık çığlığa uyanacaksın
    sabah kapını çalacaklar
    elinden tutup getirecekler
    beni görünce taş kesileceksin
    ağlamayacaksın! ağlamayacaksın!

    sisler bulvarı'ndan geçtim sırılsıklamdı
    ıslak kaldırımlar parlıyordu
    durup dururken gözlerim dalıyordu
    bir bardak şarapta kayboluyordum
    gece bekçilerine saati soruyordum
    evime gitmekten korkuyordum
    sisler boğazıma sarılmışlardı

    bir gemi beni afrika'ya götürecek
    ismi bilmiyorum ne olacak
    kazablanka'da bir gün kalacağım
    sisler bulvarı'nı hatırlayacağım
    kırmızı melek şarkısından bir satır
    lodos'tan bir satır yağmur'dan iki
    senin kirpiklerinden bir satır hatırlayacağım
    seni hatırlatanın çenesini kıracağım
    limanda vapurlar uğuldayacak

    sisler bulvarı bir gece haykırmıştı
    ağaçları yatıyordu yoksuldu
    bütün yaprakları sararmıştı
    bütün bir sonbahar ağlamıştı
    ağlayan sanki istanbul'du
    öl desen belki ölecektim
    içimde biber gibi bir kahır
    bütün şiirlerimi yakacaktım
    yalnızlık bana dokunuyordu

    eğer sisler bulvarı olmasa
    eğer bu şehirde bu bulvar olmasa
    sabah ezanında yağmur yağmasa
    şüphesiz bir delilik yapardım
    hiç kimse beni anlıyamazdı
    on beş sene hüküm giyerdim

    dördüncü yılında kaçardım
    belki kaçarken vururlardı

    sisler bulvarı'ndan geçmediğin gün
    sisler bulvarı öksüz ben öksüzüm
    yağmurun altında yalnızım
    ağzım elim yüzüm ıslanıyor
    tren düdükleri iç içe giriyorlar
    aklımı fikrimi çeliyorlar
    aksaray'da ışıklar yanıyor
    sisler bulvarı ayaklanıyor
    artık kalbimi susturamıyorum

    atilla ilhan
    1 ...
  38. 21.
  39. kar kesti yolu
    sen yoktun.
    oturdum karşına dizüstü
    seyrettim yüzünü
    gözlerim kapalı.

    gemiler geçmiyor uçaklar uçmuyor
    sen yoktun.
    karşında duvara dayanmıştım
    konuştum konuştum konuştum
    ağzımı açmadım.

    sen yoktun,
    ellerimle dokundum sana
    ellerim yüzümdeydi.

    nazım hikmet
    0 ...
  40. 22.
  41. Bu aşkın nüshası rüzgarlarda
    Aslı bende kalacak
    Bizi hasret saracak
    Bulutlar çıldıracak

    Ayrılık başımı döndürüyor
    Kavuşmayı özlettin
    intiharlar kuşandım
    Bu aşkı sen kirlettin

    Geçtim borandan kardan
    Yitirdim bahçeleri
    Ellerimi tutmazsan gülüm
    Yatamam geceleri

    Bu aşkın nüshası rüzgarlarda
    Kahrı bende duracak
    Sende ihanet gülüm
    Bende matem kalacak

    Bu aşkın efkarı şarkılarda
    Yüzün bende solacak
    Bizi zaman yenecek
    Ve anılar kalacak

    Geçtim borandan kardan
    Yitirdim bahçeleri
    Ellerini tutmazsam gülüm
    Yatamam geceleri...

    yılmaz odabaşı
    0 ...
  42. 23.
  43. Sevgilim yalan söylersem sana
    Kopsun ve mahrum kalsın dilim
    Seni seviyorum demek bahtiyarlığından

    Sevgilim yalan yazarsam sana
    Kurusun ve mahrum kalsın elim
    Okşayabilmek saadetinden seni

    Sevgilim yalan söylerse sana gözlerim
    iki nadim gözyaşı gibi avuçlarıma aksınlar
    Ve göremesinler seni bir daha...
    *
    0 ...
  44. 24.
  45. ...Bir gün sabah sabah kapıyı vursam,
    -Kim o ? dersin uykulu sesinle içerden.
    Saçların dağınıktır, mahmursundur.
    Kimbilir ne güzel görünürsün sevgilim,
    Bir gün sabah vakti kapıyı çalsam,
    Uykudan uyandırsam seni,
    Ki, daha sisler kalkmamıştır Haliç'ten.
    Fabrika düdükleri ötmededir.
    *
    0 ...
  46. 25.
  47. Sevgilim yalan söylersem sana
    Kopsun ve mahrum kalsın dilim
    Seni seviyorum demek bahtiyarlığından

    Sevgilim yalan yazarsam sana
    Kurusun ve mahrum kalsın elim
    Okşayabilmek saadetinden seni

    Sevgilim yalan söylerse sana gözlerim
    iki nadim gözyaşı gibi avuçlarıma aksınlar
    Ve göremesinler seni bir daha...
    *
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük