ilk okul 2. sınıftayım. Hep ön sıralarda oturturdu öğretmen bir gün dersin ortasında ayağımın yanından tahtaya bir su yürüdü. Bi baktım arkamdaki salak altına yapmış. Ne zaman aklıma gelse gülerim aq. Bide evlenmiş çocukları var şimdi.
ilkokul üçüncü sınıf. bir 29 ekim kutlaması... ilçenin kaymakamı, meb yetkilileri ve diğer okullardan bir grup öğrenci bizim okula gelmiş. tören sırasında, şimdi hatırlayamadığım bir sebepten dolayı aksaklık çıkar. bir süre öylece put gibi bekleriz. derken, okulun müdürü çıkıp vakti geçiştirme adına 'istiklal marşı'mızın 10 kıtasını da bilen var mı? varsa gelip kürsüye okusun' der.
tabii büyük bir şevk ve heyecan içinde yüzlerce kişi içinden ben parmak kaldırır ve kürsüye çıkarım. koskoca salonda yüzlerce kişi, ön sıralarda takım elbiseli adamlar, çıt yok. herkes bana bakıyor. alırım mikrofonu elime.
istiklal marşı'nın on kıtasını da hiç tökezlemeden böğüre böğüre okurum. ardından, alkışlar içinde yerime geçerken, sınıf öğretmenim şöyle bir omzuma vurup 'aferin' der.
işte o yaşadığım gurur ve kıvanç duygusunu hiç unutmam. sanırım hayatım boyunca da buna benzer bir his yaşayamayacağım.
Türkçe öğretmenimiz vardı adı Saim. Dersleri olduğu her gün "ufak bir kağıda şiir yazıp gelin derdi" ve toplardı. ona göre artı veya eksi muhabbeti yapardı işte. bütün yıl boyunca o zamanın imkanıyla farklı farklı şiirler bulmak imkansız. Dolayısıyla ilk 3 aydan sonra artık şiirleri kendim yazmaya başladım, başladım ama adam farketmiyor usta. Sonradan anladım ki bu okumuyor şiirleri falan. sınıf bitene kadar aynı şekilde devam etmiştim, allah affetsin.