Babamin kaza yaptiginda annemlerin beni hastaneye goturmediginde yasadigim uüzüntü. Ustelik etrafimdaki insanlar ölecek diye kobusmalarini duyardim.babam iyilesmeden eve geldi bir akssm aniden onun o yuzunun halini gorunce cok korkmustum.o anlari hic unutamıyorum.
babamla döner almıştık bana. eve giderken manava uğramıştık. tabi o zamanlar ergendim. manavda çalışan abi pizzasını bize buyrun diyerekten sundu. ben de o sıra (hani ergenim ya şaka yapmaya çalış(a)cağım) siz zenginsiniz tabi biz döner yiyelim dedim. kimse gülmedi amk. ben de mal gibi ortada kaldım. hiç unutmuyorum.
Orta 1de, mavi önlükten formaya geçtiğim, ilk defa özene bezene gömlek kravat ceket giydiğim gün, aynaya bakıp kendimi büyümüş hissettiğim gün altıma sıçtım. ilkokul 1 değil orta okul 1de. Arkadaslarım bok kokuyosun demişti. Koşa koşa eve gittim. Eve komşular oturmaya gelmiş. Bunu onlar da öğrendi. Çaktırmamaya çalıştılar. Sonra tüm ergenliğim bok gibi geçti.
oldukça küçüktüm, annemle babam yine çok şiddetli bi kavga etmişlerdi. babam da epey bi alkollüydü.
2 ablam ve ben birimizin odasında toplanmış korkuyla oturuyorduk. annemle babam bağırıp çağırıyorlardı birbirlerine.
sonra bi koşturma sesi geldi. anlamıştım mutfağa gidiyordu.
ve mutfakta bıçaklar vardı.
babam gitti ben de peşinden koşturmuştum ''kendimi kesicem'' gibisinden korkunç şeyler söylüyordu. boyum ufaktı alamıyordum elinden bıçağı. nasıl bir psikoloji içindeydi yıllar geçti anlamadım. başlamıştı kendine zarar vermeye kollarını kesmeye çalışıyordu kimse gelip durdurmuyordu onu.
ne annem ne ablamlar. korkunçtu sadece bakabiliyordum ve ağlayabiliyordum.
çok korkunçtu, bize ya da anneme asla el kaldırmayan adam bunu yapıyordu. kavgaları olmazsa olmazdı ama o günü hiç unutmam, o gün kendine zarar veriyordu ve gözlerimin içine bakıyordu. sonra annem üçümüzü alıp dışarı çıkmıştı. ayakkabılarımı bile giymemiştim, eve geldiğimizde babamın kolları kesik kesikti. hala duruyor o izler. her gördüğümde o geceyi hatırlarım. bıçak gördüğümde de bi tuhaf olurum. elim ayağım hissizleşir.
10. Sınıfa gidiyorum, daha ilk dönemin ilk haftası, perşembe günü. 23 eylül. Tekirdağ'da yaşıyoruz. Anne tarafım denizli, baba tarafım edirne. Başka bir ilçede benim lisem, erken kalkıyorum sabahları. O perşembe de 5 buçukta kalkıp duş alıyorum. Sonradan 1 saat daha uyumak amacım. Yatıyorum yatağa, saçlarım ıslak, saat 6.
Telefon çalıyor. Bir şey geçmiyor aklımdan. Babam gidip açıyor telefonu, tamam evet falan diyip kapatıyor. Şimdi hissediyorum işte, bir şey olmuş. Annemin sesini duyuyorum, ne olmuş diyor. Babam yok bir şey diyor. Annem ısrarla söylesene ne olmuş diyor, gerisini duyamıyorum, annem çığlık çığlığa ağlıyor çünkü. Kardeşim uyanıyor, soruyor anneme. Ben daha anlayamadım kime ne olmuş. işte o zaman annem kardeşime ağlayarak, deden ölmüş diyor. Benim kapı gibi dedem, bu zamana kadar hiç ciddi bir rahatsızlık geçirmeyen, her yere yürüyerek giden, dedem. Uykusunda ölmüş. Biz tekirdağ'da, o denizli. Apar topar çıkıyoruz evden.
O 10 saat nasıl 8 saat oluyor, tüm yol nasıl geçiyor anlamıyorum. Ve denizli'deyiz. Sokağı dönüyoruz. O her seferinde neşeyle girdiğim sokak, şimdi insanla dolup taşıyor. Hepsi benim dedemin cenazesine gelmiş. ilk akrabam kaybettiğim. Annem giriyor içeri son bir defa görmek için, ben giremiyorum. Ananemin yanına gidiyorum, ananem yaşlı gözlerle, bırakıp gitti deden bizi kızım diyor.
Hala o sokağa girdiğimde o kalabalık gelir gözümün önüne. Belki ilk kaybettiğim akrabam olduğu için bu kadar etkisi büyük, belki de hiç beklemediğimiz bi anda olduğu için. Seni çok öZledim dedeciğim, umarım gittiğin yerde mutlusundur.