bir gün lise sondayım, yeni yeni sigara içmeye başladığım zamanlar, üvey annem de sigara içtiğimi görmüş. durur mu hemen yetiştirecek babama. bende korkuyorum tabii.
babam kendisi de günde iki paket sigara içen biri. neyse şikayet yerine ulaştı, babam dedi gel kızım konuşmaya gidelim dışarı.
üç buçuk atıyorum ama üvey anneme karşı da gururlu duruşumu bozmuyorum.
neyse çıktık gittik bir cafeye. babamla yolda hiç konuşmamış olmamızın verdiği gerginlik, ellerimin şıpır şıpır terlemesi..
babam +
ben -
+evladım, sigara içiyormuşsun (çatık kaşlı bakış)
-evet baba. (en azından dürüstlük yapma derdindeyim)
+bende içiyorum şimdi ne diyeyim sana. zararlı olduğunu biliyorsun değil mi?
-evet baba.
+tamam gözüm görmesin seni sigara içerken, hem içme zaten çok zararlı... neyse şimdi planımız şu, sen eve gidince biraz suratını as üzülmüş gibi yap, bende sana yüz vermeyeyim anlaştık mı?
-ee tamam madem baba.
+şimdi hiç dırdır çekemem, neyse içme işte, şuradan gazete al gel kendine de dergi al vakit geçsin uzun uzun konuşmuşuz gibi olsun.
- ....
eve gittik sonra babamla. planımızı uyguladık. aslında bundan sonraki hemen hemen her olayda bunu uyguladık biz. ana fikir çıkartacaktım da ne desem bilemedim. kısacası canım babam. **
Bir öğretmenimiz vardı çok iyi biriydi öyle zamanlar olurdu ki fakir arkadaşlarımıza bir simit bile ısmarlardı. böyle baba gibi bir öğretmendi. Daha sonra üçüncü sınıfta yeni bir hocamızın geleceğini artık yapamadığını gitmek zorunda olduğunu bize anlattı. Hepimiz ağlamıştık. En azından ben. Öldüğü haberini hiç öğrenememiştim. Allah rahmet eylesin can hocam.
Çocukken milletin camına erik atıp kaçmamız,karlı havalarda bile mahallede top oynamamız,2 3 sokak ötedeki çocuklarla mahalle maçı yapmamız,terk edilmiş bir tofaş serçe içine yağmur başlayınca sığınmalarımız o arabayı bizimmiş gibi sahiplenmemiz daha niceleri.
Arkadaşlarla toplanıp ilkokul öğretmenimizin yanına gittik.alzheimer hastalığına yakalanmış. Neyse bizi gördü çok sevindi falan. Bizde Bahçedeyiz. içeri telini almaya gitti. Bekliyoruz bekliyoruz yok. Bir arkadaşı gönderdik. Arkadaşın yüzü buruktu anlamadık önce sonra hocamızın şu cümlesi yüreğimizi deldi : " Aaa çocuklar niye haber vermediniz geldiğinizi? " işte o zaman o yılların kadınını nasıl bir hastalığa esir olduğunu gördüm. Hayatın tuhaf ciddiyetini de.....
Eski en alt katta bulunan evimizde bir gece mutfakta bulunan çamaşır makinesinden çıkan alevlerin dumanını ilk hisseden annem olmuştu.
Dumanlar kısa sürede içeri ulaşmıştı.
Babam kalkıp hemen mutfağa bakmak üzere gittiğinde bende arkasından gitmiştim. Yükselen alevleri bir atlet Bir pijamayla izliyordum. 7-8 yaşındaydım.
Annem karnında kardeşim olmasına rağmen kova kova su taşıyordu babama. Babam da alevlerin üstüne atıyordu.
Şükrettiğim şey ise alevlerin hemen ötede bulunan tüpe henüz ulaşmamış olmasıydı.
Aylardan mayıs akşam saat dokuza yirmi vardı size o kişiden Malibu takma ismi ile hitab edeceğim. Sıkıcı bir gün geçmişti akşam Malibu’yu aradım ve evinin oradan geçeceğimi ve cama çıkmasını istemiştim masumcaydı biraz bende nereden esti bilemiyorum sonra atladım yataktan önüme ilk gelen ne varsa üstüme alıp çıktım. yolda beni aramıştı evden geldiğimi bilmiyordu hani nerdesin seni bulamıyorum demişti telefonda evlerinin önündeki parktan ona bakmaktı asıl amaç ama nasıl gereksiz bir meyal anlamışsınızdır. -ketıla su koydum kahve yapacağım demişti, içimden eli boş gitmemek geldi yolda trafikten sıyrılmak için dar sokaklardan hızla ilerliyordum ki bir markete rastladım hemen durup onun seveceğini düşündüğüm oreo, milka vs aldım birkaç paket. sonra hızla onun evinin olduğu sokağa geldim ki inip karşısındaki parka baktım, sonra onun katına yanmıyordu ışıkları tuhaftı kötü hissettim kendim 1 dakikalığına derken adeta big bang gibi birşey oldu binanın girişindeki ışıkları yandı ellerinde buharı üstünde tüten kahve kupaları ve koltuklarında ise minder, kafasında rastgele bağlanmış bir saç bandı ile o derin tebessüm ile karşılaştım ne diyeceğimi bilemedim sadece baktım bana doğru geliyordu bayağı geri adım atamadım bi anda sana kahve getirdim çok sıcak dedi ve bana uzattı hala tek kelime edemeden yağmur sonrası çıkan o ferah koku eşliğinde parka banklardan birine geçtik yüzü karşıdaki Ankara manzarasına dönüktü havadan sudan konuşmalardan sonra gülümseyerek bana döndü, telefona gelen bildirim ışığı ile yüzündeki gülümseme ile beraber gözündeki yaşları aydınlattı.
O anı hiç unutamadım aynı o ferah yağmur sonrası kokusu bana o anı anımsatıyor ve duygulanıyorum ve tek zayıf noktam duygusallık.
her akşam arkadaşlarla yurtta bağlama ve gitar çalmamız, hep beraber eğlenip ve yeri geldiği zaman hep beraber ağlamamız, ardından yakılan sigaralar ve kafalarımızı omuzlara dayayıp kurduğumuz muhabbetler. onlar hiç bir şeye değişilmez.