l. neden bir yerde, bir şehirde, bir mekanda biraz fazla kalamıyorsun sen? göçebe yaşamak, serkeş yaşamak kaderinde yazılı bir adam gibi davranıyorsun sürekli...
ll. şey, aaa... bilirsin işte, kendime dahi sığamıyorum sadece. hepsi bu. yani yolda yürürken her on saniyede bir kez arkama bakmalıyım endişe içinde. her an birinin karşıma çıkıp ağzımı burnumu kanatması, dişlerimi kırması fikri bana heyecan verici geliyor. bi̇liyorum, bu fikir biraz manyakça ve sadistçe gelebilir sana ama şöyle düşün; bir sokak köpeğini evde beslemek çok zordur değil mi? en iyi mamaları alabilirsin, hatta köpeğine o zengin sünepelerin giydirdiği komik kıyafetlerden de giydirebilirsin, ona çok da iyi davranabilirsin. ama bir sokak köpeğini asla eve tutsak edemezsin. o, ait olduğu yerin malıdır. sokağın. evde beslenilebilir olsaydı, adı ev köpeği olurdu. ben de bir sokak köpeğiyim. anlıyor musun? çöplükten hep bir kemik çıkma ihtimali olmalı, haylaz piç kuruları tarafından taşlanma tehlikesi olmalı, arabaların tekerlekleri ardından özgürce koşmalıyım, aç gezmeliyim, yiyecek hiçbir şey bulamazsam, kartonları dahi kemirmeliyim. anladın mı? anlatabildim mi?
l. evet, anladım, anlatabildin.
ll. hayır, anlatabildim ama anlamadın. anlayabilmen için damarlarında az da olsa bir sokak köpeğinin kanı akmalı. sen sadece süs köpeğisin.