B12 vitamini almak suretiyle bir nebze engelliyebiliceğimiz çoğunlukla kötü, duygusal konularda iyi olarak niteliyebiliceğimiz özellik... unutulan sınavda gerekli bilgiler olunca, fil olmak ister insan-ı cevval...
yalnızlık en beklenmedik bir zamanda çalıverince kapınızı önce mutluluk dilenmeye başlıyorsunuz şaşkınlıkla. hele bir de kolay inanan bir insansanız her sözcük, her cümle bir ümit kaynağı oluverir sizin için. aslında siz öyle görmek ve inanmak istediğiniz için öyle değildir. sevdiğinizi kendinizden çok düşündüğünüz içindir. onun hatalarını o hata yapmadan görmesini istersiniz. olmuyormuş o ayrı mesele. öğreniyorsunuz zamanla bunu da. sonra çok uzun ve ağır geçen bir süreçte toparlıyorsunuz kendinizi. dünyayı yeniden algılamaya başlıyorsunuz. sevdiğiniz ve sizi terk eden insanın size olan saldırıları sizi acıtmamaya başlıyor. sabır acıdır meyvesi tatlıdır derler ya. işte onu hissetmeye başlıyorsunuz. sevdiğinizi yüreğinizde affediyorsunuz önce. sonra onun saldırıları sizi paniklettirmemeye başlıyor. sağırlık geliyor beyninize, gözlerinize, kulaklarınıza. ona karşı hassas olduğunuz her şeyin yerini bin bir türlü güzel şey doldurmaya başlıyor. ve bir an geliyor o gelse de gelmese de hayata devam ettiğinizi görüyorsunuz, hem de ondan etkilenmeden. aşk var mı yoksa unutuluyor mu? adı nedir bilmiyorum bunun. ama yaşamak var ya; ölmeyi istediğiniz anlar kadar güzel gelmeye başlıyor. aylar önce mutsuzluktan dili tutulan insan olduğunuzu bile düşünmüyorsunuz. elinizde olmadan yapıyorsunuz bunu. bir ölüye karşı tüm görevlerinizi tamamlamanın verdiği mutlulukla, onu yaşatırken değerini bilmenin verdiği gönül rahatlığı içinde, kalbinize, ya da nereye ise yerini bilmiyorum, gömüyorsunuz onu oraya; dudaklarınızda bir tebessümle teslim ediyorsunuz geçmişe, kendi seçtiği bilinmezliğiyle başbaşa bırakıyorsunuz.
klişe başlangıç. halbuki buraya içimden gelenleri yazmak için oturmuştum. o aptal, aptal ansiklopedik bilgilerimi bir kenara bırakmak, kabuğumun altındaki beni göstermek için oturmuştum. yazarak unutmak için.
unutmayı anlatmayı denemek gerçekten zormuş. önümde sözlükpad, beş dakikadır yazdığım son cümlelere bakıyorum.
tamam, başlıyorum. unutmak zordur. bu klişe bir laf değil, zordur, bu kadar basit. imkansız demiyorum. gayet imkanlıdır. kalbini paramparça edersen, sevdiğin bütün şarkılardan vazgeçersen, arkadaşlarınla konuşmayı, ailenle konuşmayı, kendinle konuşmayı bırakırsan.. unutabilirsin.
ben de öyle yaptım. zor, evet. tekrar ve tekrar unutmak zorunda kalmak, yani kalbimi paramparça etmek, sevdiğim bütün şarkılardan vazgeçmek, arkadaşlarımla, ailemle ve kendimle konuşmaktan vazgeçmek gerçekten zordu. en zoru da ağlamak istemek ve ağlayamamak.
korkunç. ağlayan arkadaşlarına özenmek korkunç. etrafındakiler üzülmesin diye ağlamamak korkunç. sahi, ne zaman bu kadar düşünceli oldum ben? ha unutmadan, hiç de abartıldığı gibi değil. kimseye özendirilmemeli düşünceli olmak. bencilken, haykırarak ağlayabilirken ve hatta ağlamana gerek kalmadan kafana estiği zaman terkedebilirken hayat çok daha güzeldi.
Bir kadını unutmak yada bir erkeği. En zoru bir kadını unutmaktır,belkide anlatması en kolayıdır benim için. Unutmak ani bir olgu değildir,aksine zamana olabildiğince yayılır siz istemesenizde. Önce rehberinizdeki numaranın ismi değişir ama silinmez. Gün sizin için erken biter gözlerinizi biran önce yummaya can atarsınız ve eliniz ne sigaraya gider ne de telefonunuza. Daha bitmedi,yorucu günler henüz başlıyor. Fotoğraf albümleri sevgiliden ıslah edilir,biriktirilen sinema biletleri,kurutulan veya ilk buluşmada bir türlü verilmeye cesaret bulunamayan çiçekler,eğer varsa mektuplar uzak bir köşeye kaldırılır.
Kalbinize bir ağrı düşüren,gözlerinizin bile saklanıp sizi terk ettiği an gelir işte,sevgiliyi soran bir dosta ayrılığı anlatmak. Nedenler,sonuçlar,haklar,haksızlıklar bir nefeste anlatılmaya çalışılır nefes biter daha bir cümle bile kuramamışsınızdır. Günler geçer dostlarınız gelir,gider ve yeni teselliler,umutlar düşürülür içinize...
Unuttuğunuzu ilk olarak bir gece neşeli bir arkadaş masasında anlarsınız kısacası sadece sanmışsınızdır. Evinize gidip yatağa girdiğinizde bir hüzün girdabına dalıp gidersiniz. Korkular sarar etrafınızı,hele unutulmak istenen hergün karşınıza çıkıyorsa. Onu bir başkasıyla görmek endişesi,güldüğünü görebilmek,yanınızdan esip geçerken rüzgarının bıraktığı o alışılan kokuyu duymak,bir çeşit kıyamettir sizin için.
Önce Bakışlar kaçırılır,tesadüfen bir merdivende karşılaşıldığında adımlarınızın temposu hiç değişmez. Duygularını katlettiğini ispatlamaya çalışır iki tarafta fakat bunu hiçbiri başaramaz. Herzaman küçük potlar kırılır(adını ağzınıza aldığınızda arkanızdan hızla geçip gitmesi mesela) hem utanırsınız ve de kalbiniz birkez daha kırılır,gözlerinde bir gülümseme görememenizle beraber.
Kalbinize onu her gördüğünüzde bir ağrı saplanır. Heyecan ve çaresizliğin verdiği koyu bir ağrı ki bu zamanla azalır sönüp gider.Bu ağrı bittiğinde unutmuşsunuz demektir aslında.Aynı masada hatta aynı otobusun yan koltuğunda onunla olmak bir anlam ifade etmez.Dışarıdan bakıldığında acınası bir durumdur,bir zamanlar elinizin ellerinde terlediği,telefonda sessizliğini bile sevdiğiniz gözlere yabancı duygularla bakmak.Gözler dedim çünkü yerine bir özne yazmak zor benim için .Bu ağrı ne zaman geçer diye beklemeyin yada yoklamayın içinizdeki fırtınayı çünkü hayatınıza bir başkası girmedikçe unutamazsınız,geçmez. Yani her şarkıda birkaç söz bulursunuz ona yazılmış yada romantik filmlerin fragmanlarından nefret etmeye başlarsınız. Ve unutmayın hayır hayır tabiki unutun ama söylemek istediğim şu,en tehlikeli ve zehirli olanı henüz unutmadan unutuldum hissine kapılmaktır,onun sizinle aynı fırtınada yoğrulduğunu bilmemekle beraber.
--spoiler--
''insanlar aklın hatırladıklarını unutabiliyor, ama kalbin hatırladıklarını unutmuyorlar... Kalb çoğu kez sahibinden habersiz hatırlar; ilk yaranın kendi izini tekrar eden hafızasına yaslanır."
--spoiler--
"unutmak mı?
delisin...
gitmesem de bekler orada deniz.
gelirsem, bilmelisin
benim beklememdir burada deniz.
gitmek gibi geleceğim
denizin delisine
delinin denizi gibi
o ne kadar giderse.."
sözlüklerde geçiyor sadece adı, pratiğimümkünolmayanteorikler el kitabının bilmemkaçıncısayfası'nda bir de. bir de sırt üstü dönüp ayaklarını havaya kaldırarak sallayan her insan iki şeyi yapmış oluyor; ölmek üzere olan hamam böceği taklidi yapmış ve unutmuşu oynamış.
beni unutma demiştim ya hani sana... vazgeçtim "denizim". Unut beni ve acı veren bu savaşı. Her bakışında gözlerimin ferini, her tutuşunda ellerimin terini unut. Unutta yüreğimi sızım sızım sızlatan bu acıyı al götür ıssız dağ eteklerine, engin denizlerine. Yoruldum bu imkansızlıklar eşiğindeki adım atma korkusundan. Verdim kararımı Unut artık beni. Çünkü ben sana yazılan bu satırların ardından, kalemi bıraktığım gibi unutacağım seni...
ey unutuş! kapat artık pencereni,
çoktan derinliğine çekmiş deniz beni;
çıkmaz artık sular altından o dünya.
bir duman yükselir gibidir kederden
macerası çoktan bitmiş o şeylerden.
amansız gecenle yayıl dört yanıma
ey unutuş! kurtar bu gamlardan beni.
unutmak, üç heceden oluşup, kolay okunsa da, gerçek anlamda zordur. hayatınız belirli dönemlerinde başınıza gelen olaylar ya da birileri hayatınıza öyle bir girmiştir ki, gitse dahi hep kafanızın bi yerlerinde sizinledir. unuttum dersiniz, ama sadece lafta kalır. o'nunla alakalı birşey oldu mu, hemen aklınıza gelir. unutmadığınızı anlarsınız. unuttum dediğimiz şeyleri hiçbir zaman unutmayacağız...
unutma diye bir şeyin olduğu henüz ispatlanmamıştır; bildiğimiz, sadece tekrar anımsamanın gücümüz dahilinde olmadığıdır. geçici olarak gücümüzün bu boşluğuna 'unutmak' sözcüğünü koyduk. ama sonuç olarak bizim gücümüz dahilinde olan ne varki...eğer bu sözcük gücümüzün bir boşluğunda duruyorsa, öteki sözcükler gücümüze ilişkin bilgimizin bir boşluğunda durmak durumunda değiller mi? der nietzsche tan kızıllığı adlı şaheserinde...
ayrılığın üstünden aylar geçer.
bir gece telefonunuz çalar.
ekran yanıp sönüyordur.
bir hatırlatmadır ekrandaki, tam iki yıl önce aynı saatte kaydettiğiniz.
'ben aslında seni seviyorum. hemde çok. evet böyle'
gece yarısı, bu kelimeleri duyduğunuz telefon görüşmesinden hemen sonra, kaydettiğiniz anlamsız bir hatırlatma...
iki yıl geçmiştir. telefonun ekranındaki o cümle hatırınızda ve kalbinizde hiçbir his uyandırmayıverir bu sefer.