unutmak zorundaysa bünye eğer, yine de gerçekten unutulamıyorsa hiçbir şey, bombok bir durumdur.
yaşarken bütün o anlar, bütün o heyecan, bütün kekemelikler, kalbin her yerinden çıkacak gibi çarptığı bütün o saniyeler, hiç bitmesin tanrım diye dua dahi edilen saatler, o'nun ellerini tuttuktan sonra saatlerce koklanılan, saatlerce ebleh bir ifadeyle düşünülen o vakiter, dudaklarına değen son varlık, o'nun dudaklarıyken bir vakit, ve o vakitte, o kutsallıkla yalanırken tekrar tekrar kendi dudakların, sırf bütün o anlar tekrar canlansın beyinde diye, bütün bunlar, artık birer heyecan dalgası değil, artık kalbe, her akla düştüğünde *, batan, orayı dağlayan, aşkla dolu kalbini insanın, paramparça eden birer hatıradan çok fazlasıdır.
yaşanırken her şey, insan evladı dediğimiz zayıflık abidesi, düşünmez bir an bile, bütün bu muhteşem zamanların, bütün bu bitmesin tanrım anlarının, gün gelince yüreği bile resmen ağlatacak şeyler olacağını, düşünmez, düşünemez işte.
ve en kötüsü de, en kötüsü de bütün bunları yazarken bile, bütün bu anların, bütün o zamanların, her şeyin, bize dair her şeyin bir yıkıntıdan fazlası olmadığını, ve sonsuza dek o enkazın orada kalacağını bilirken, aynı zamanda paramparçalıklarının arasında yüreğin, ve o yüreğin tamamına hala hükmeden aşkın arasında, onun için hiçbir şeyi ifade etmeyen bütün o duyguların, bütün yıkıntıların arasında bir yerlerde hala, hala bir ışık olması, olmasıdır en kötüsü, sanki yarın, sanki daha sonra, sanki sadece biraz zamandan sonra o ışık büyüyecek gibi, sanki o hiç geçmeyen zaman, bir şeyleri onun için, yeniden getirir gibi, sanki yarın farklı olacak gibi.
yarın farklı olmayacak, hiçbir gün farklı olmayacak hayatında, hayatımda hiçbir şey farklı olmayacak artık, en ufak bir ümit, en ufak bir ışık yok orada gönül, anla artık bunu, acı verecek olsa da anla artık bunu ağlarken, artık ona her baktığında vazgeç belki diyor olmaktan, zaman demeyi bırak artık, bırak umulmayacaklardan medet ummayı, zamanın geri getirebilecekleri olduğu yalanını söyleme artık kendine, söylememelisin, adı ürpertici gelse de, unutulmalı bir şeyler, ve anılar, ve yaşanmışlıklar, o muhteşemlikler ve kafandaki o, o'nun kafasındaki sene dönsün artık, yoksa şu an olduğu gibi yine, boğulup gideceksin kalbinin derinliklerinde... unutamamak, en geçerli fiil belki hayattaki, ve en acıtanı, en çok yürek yakanlarından belki.
unut yazar, artık vakti geldi, biliyorsun bu sözleri, unutamamanın zindanından çık yazar, çık ki, daha fazla unutamayasın...
türlü bahanelerle yeniden hatırlamaya çalışmak, ona ait eşyaları saklamak beraber dinlediğiniz şarkıları dinlemek , resimleri elden düşürmemektir. bir insanın kendine yapabilceği en büyük kötülüktür. vazgeçilmesi gereken en illet alışkanlıktır.
unutmaya çalışırken, asla unutamam dedirten ama zamanla ben niye böyle birini sevmişim ki'ye dönüşen eylem. işin özü, kimse unutulmaz değildir. hiç kimse.
geçmişi unutamıyorum mesela iyi anıları kötü anıları çok kuvvetli bir hafızam var 5 yaşından itibaren herşeyi hatırlıyorum hatırladığım şey iyide olsa kötüde olsa hüzünlenirim gece yastığa kafamı koyduğumda eğer geçmişi hatırlamaya başlarsam direk kaldırıp kafamı uykum aşırı derece gelene kadar yabancı dizi yada film izlerim ben böyle böyle unutmaya çalışıyorum ama bir işe yaramıyor eğer ilerde insanların hafızalarından birşeyler silmek için tedavi felan çıkarsa ilk ben olurum o tedaviden çünkü geçmişteki kötü anıları unutup sıfırlamak istiyorum kafamı inşallah bir gün böyle bir tedavi çıkar.
Alakasız, saçma bir şeyin bile onu hatırlatması. Duygularını kontrol edebilecekken kontrol etmek istememek. Unutmak istememek işin doğrusu, unutamamak değil. Vazgeçmek istememek; içinde hala küçücük bir umut olduğu için.
Mazoşist miyiz?