sait faik edebiyat ödülü, orhan kemal edebiyat ödülü sahibi ve yakın zamanda türk dil kurumu edebiyatçı ödüllerini alan oktay akbal tarafından yayınlanan makalenin sorusudur.
"Gündemde neler var? Dünya gündeminde neler var? Şu sıralarda Türkiye, Türklük karşıtlığı, düşmanlığı mı yaşanıyor. Kim, ''Biz milyonla Ermeni kestik, bilmem ne kadar Rum öldürdük, Süryaniler, Aleviler, Kürtler!.. Hepsinde kapanmamış yaralar var. Dosyalar doldurmuşlar, dış ülkelerin Meclislerinden kararlar bile almışlar!..''
Tam sırasıdır! Al, bir Ermeni ailesinin yaşamöyküsünü... Ya da bir Rum, bir Pontus, bir Kürt, bir Süryani ailesinin geçmişteki serüvenlerini... Kimi çevreler, odaklar var, eline tutuştururlar neler yazman gerektiğini!.. Kitabın yayımlanır, kapışılır, her dile çevrilir... Türklük mü, Türk olmak mı, Türk tarihi mi, ne kadar sövgü, yergi, küfür, hakaret, aşağılama sözü varsa, yalanmış, uydurmaymış, yapaymış, aldırma.. sayfalarca donat iç döküntünü!..
Bu ülkenin yasaları çıkarmış karşına, yok şu madde, yok bu madde seni adalet önüne götürürmüş.. hapislere düşermişsin! Korkma, yakayı kurtarmanın çaresi var. Bugüne dek kimse akıl etmemiş, ama sen göz önündeki örneklere uydun mu, yakayı kurtarırsın!..
Bir bayan yazar bir Ermeni ailesinin romanını yazmış, sayfalarca Türklüğe hakaret, sövgü, aşağılama!.. Ama ilk duruşmada adaletten yakayı sıyırıyor; ''Efendim, bunları yazar olarak ben demiyorum ki, romanımın kişileri söylüyor'' ... Bir roman, bir edebiyat yapıtı yargılanabilir mi? içinde ne olursa olsun, düşünce, yazma özgürlüğü yok mu?
Dava açılmış, ama ilk oturumda savcı ''Bu bir roman'' demiş. Yargıç da o yapıtın bir düş ürünü, bir yazarın marifeti olduğunu kabul etmiş!.. Yazar yargıç önüne bile çıkmamış; roman bir bilirkişi kuruluna bile inceletilmemiş... Basın, medya, kamuoyu, dış destekçilere, iç destekçiler de katılarak, o sayfalar boyu Türk'ü, Türklüğü uyduruk roman kişilerine sövdürmek, aşağılatmak doğal bir yazarlık işi sayılmış!.. Bugüne gelinceye kadar nice yazarımız, ''Türklüğü aşağıladı'' gibi suçlamalarla mahkûm olmuş, hapis yatmış... ''Ben düşüncemi yazdım, bu bir romandır, bir düştür, bir hayaldir, bir yakıştırmadır, bir uydurmadır'' demişlerse de işe yaramamış...
Bu sayın bayanın yargı önünde bile görünmeden aklanması belki niyet sahibi yazarlara yeni bir yol, yeni bir olanak açmıştır. Bundan sonra bir roman yazarı, kişilere de, kurumlara da, ulusal duyarlıklara da ''Bunlar benim değil, roman kişisinin sözleridir'' diyerek suçlanmaktan kurtulacaktır. Bir kitap ki herhangi bir sanatsal değerlendirmeden uzak, gerçek bir eleştiriden yoksun, iç ve dış yaygaralarla yüceltilmiş, ulusal duygulardan uzak kalemlerle göklere çıkarılmış, ama daha ilk duruşmadan apak sıyrılmış!..
Türk olmak, kendini Türk saymak, ''Ne mutlu Türküm'' diyebilmek artık bir çeşit horlanma mı sayılacak? Eline kalem alan, işi kolayına getirip Türk'e, Türklüğe en ağır hakaretleri yapacak, bizler sizler de ''Oh bu ülkede düşünce özgürlüğü var, insanlar artık istedikleri gibi yazarlar, konuşurlar'' diye sevinç mi duyacağız!..
Bir de, gerçek edebiyat eleştiricileri ortaya çıkıp bu Nobel'lik sayılan uyduruk romanları gereği gibi değerlendirebilse!..