aile bireylerinin tamamıyla ters düşmek ve günün en az 18 saati, ''senden bi bok olmaz'' serzenişleriyle hayata devam etmenin başlangıcı olaylara ilk adımdır. eften püften sebepler doğrultusunda bırakıldığında ileride bir çok pişmanlığı getirecektir ve işte o zaman dersin ''ailem haklıydı'' diye. lakin sebepler hiçte öyle yabana atılcak cinsten değilse her aile bireyini parçalayabilir. ve tabi ki: ilerki safhada bu sebepleriniz baba tarafından sadece senaryo gibi algılanırsa, öğrenci için daha vahimdir o yaşam.
taze taze üniversiteyi haklı sebeplerden dolayı bırakmış bir gençten bu sürecin ayrıntılılarını dinlemek isteyenler için;
4 ay öncesinde ailenin ısrarı ve adam olma isteği üzerine en ücra köşelerde bile olsa okumaya giden bir genç vardır. gidilen yerin tek kusuru çok sessiz ve gezilecek, ortam yapılacak bir zeminin hazır olmayışıydı. baba kişisinin ''okumaya mı geldin taşak gezdirmeye mi? iyi işte sessiz, negzel'' demesi ve biraz düşünülmesi üzerine genç, anlık psikolojisinden kurtulup, o bölgeye nasıl alışırımın formüllerini aramaya koyulmuştu saniyesinde. okula kayıt yaptırılmış, yurt için imzalar atılmıştı...
ilk 1 hafta;
tahminler dışında ilerliyordu herşey. genç, 2 günde okulun yarısını tanımış ve yabancılık çekme gibi bir durumla karşı karşıya kalmamıştır. zira çok sıcaktır herkes, herşey. okul ve yurt içinde en tanınan kişi bile olunmuştur neredeyse...
ilk 3 hafta;
vizeler göte girmesin diyerekten arkadaş ortamı, ortama akmak gibi etkinliklerine kısıtlama getiren genç, haliyle ortamdan uzak kalması üzerine bir takım gerçekleri görmeye başlamıştır. insan nasıl kendi kokusunu duymaz işte onun gibi veyahut bir şeylerden uzak kaldığın zaman görürsün, dikkat edersin neyin ne olduğuna. peki nedir bu gerçekler? evvela içinde oldunan arkadaş grubu, onlarla takılmadığı, gezmediği için gencin satış koyduğunu düşünerek yavaşça maskelerini çıkartmaya başlamışlardır. meğersem olan herşey ilk 3 ve 4. haftalarda oluyormuş. kaynaştıkça; ot sarıp içmeler, kız meseleri yüzünden kavgalar, uyuşturucu satışları, adam çekip dövmeler vs...
ilk 1 ay;
pis kokuları en başında hisseden genç artık iyiden iyiye nasıl pislik bir yerde okuduğunun farkına varmaktadır. o kadar ki, gecenin 2'sinde yatağından kaldırılıp başka bir odaya götürülerek şahitlik yapılması istenmiştir. şahitlik derken; bir çocuk suç işlemiştir, dövülecektir. kendisinden de bu olay esnasında nerde olduğu sorulmaktadır... kendisine tek bir kez vurulmayacağını/vurulamayacağını bildikleri için kibarca yöneltilen sorulara gayet mantıklı açıklamalar yapılarak o tür geceler atlatılmıştır. gecelerdir evet çünkü bir defa yaşanmamıştır.
2 ay;
herşeyin yoluna gireceği umuduyla okuluna devam etmeye kesin karar vermiş olan genç, can sıkıntısından ne yapacağını bilemezken birden aklına annesi gelir. hem hal hatrını sorar hem de ''bu çamaşırlara kaç ölçek deterjan atayım?'' deyyü soru yöneltilir. anne kişisi oğlunun bu gibi işleri için kendisine soru yöneltmesini duyduğunda çok şaşırsa da hemen yardım elini uzatır, söyler oğluna. telefonla konuşma esnasında birden kapı açılır ve odaya 30'lu yaşlar dahil 8-9 kişi doluşur. ''anne kapatmalıyım'' denilerek, ''noluyo amınakoyim?'' bakışır atılır içeri gelenlere... genç ile işi olmadıklarını söyleyen yabancı kişiler, odadan çıkmasını ve diğer oda arkadaşıyla muhabbet edeceklerini belirtirler. arkadaşına hiç birşey yapmayacakları sözünü alan genç odadan çıkar. 5 dakika geçmemiş, herkes tek tek odadan çıkmaktadır. hepsi çıktığında genç merakla odaya dalar ve... ve o ''birşey yapılmayacak'' sözünü aldığı adamların bıçağıyla boğazı kesilen arkadaşını karşısında görür... donakalır 5 dakika. ağlamak ister yapamaz, yaşıyor mu diye dokunamaz... kalmıştır öylece. neyseki çocuk yaşıyor ve öksürüyordur. hemen boğazına havlu tutularak gizliden hastahaneye götürülür. o gece hiç uyumayan genç ''buraya okumaya gelmiştim dimi?'' sorusunu defalarca kendine yöneltip duvarları yumruklar... hayat devam etmektedir.
3 ay:
bıçaklama olayını da sineye çekmeye hazırlanan genç, ailesine ve yakın arkadaşlarına hiç birşey hisettirmeden okul hayatını sürdürmektedir. kelle koltukta geziyordur lakin allah vardır yukarda, dua ediyordur o'na... ha vizeler mi? en az 3 sınava sırf bu olayların şahitliğini zora yapmaktan ve ders çalışamamaktan dolayı girememiştir bile o genç. yatay geçiş şansı siktir olup gitmiştir artık. derken yine bir gece ve yine yabancı bir telefonun yurdun kafeteryasına daveti üzerine gidilir ama bu sefer yabancı telefonun sahibi bir tanıdıktır, bir arkadaş... ne oldu merakıyla aşağı inilerek sohbete koyulunur. kafamın dağılması için, bu olayları unutmam için bir parti düzenlediğini ve o partiye baş davetli olduğumu söyler. gerek olmadığı söylense de ısrara dayanamayıp ertesi akşam için söz verir. hikayeyi uzatmadan gittiği yerde ne olmuştura geliyorum...
parti yoktur! u şeklindeki masaya yine 30'lu yaşların sahiplerinin de aralarında bulunduğu genç topluluk oturmaktadır. davet edilir ve içerde başka yakın bir arkadaşımın olduğu söylenir. merak etmemesi gerektiğini, sadece bugün içip sohbet ediceklerini söylemektedirler. lakin o bir kere yenmektedir. diğer odada arkadaşa ne yapıldığını merak etsede kalkıp bakamaz, öylece oturur... herkes sabaha kadar bok gibi içmekte ve kusması gelen tuvalete yönelip yarım saat gelmemektedir. dikkatleri çeken birşey vardır. herkes sırayla gitmektedir tuvalete yani büyükten küçüğe doğru. rastgeleo lmadığı çok açıktır. içiyormuş gibi yapıp sabaha kadar 1 kadeh bile bitirmeyen genç sabahın ilk ışıkları herkes sızar sızmaz arkadaşının bulunduğu odayı arar, bulamaz... tuvalte dahil heryere bakmıştır. tek bir oda kalmıştır, yatak odası... kapı yavaşça açılır ve dizleri üstüne çöker bu genç. yere serilmiş biçimde kanlardan yüzü belli olmayan ve yaşayıp yaşamadığı meçhul olan arkadaşı karşısındadır. ölü görmüştür ilk başta, bildiğin ölü... ne yapsa o an yeridir çünkü artık delirmiştir. sessiz biçimde hemen arkadaşı sırtına alıp hastahaneye hücum eden genç o günü nasıl atlattığını bilmeden uyuyakalmıştır hastahane koridorlarında...
ve artık son ay;
anne kişisi kapıyı açtığı anda oğlunu görünce ağlar. tatil değil, seyran değil neden gelmiştir acaba sorularından çok oğlunun suratını, çöküşünü gördüğü gibi döker göz yaşlarını... 10 kilo vermiştir en az ve gözlerinin altı mosmoru da geçmiştir gencin. gözleri donuk bir hal almış ve öylece etrafa bakmaktadır. yaşadıklarının harici bir çok olayı da yaşadığı için sinir minir kalmamıştır artık. bütün herşey aile bireylerine anlatılır ve tek bir söz söylenmeden yatağa uzanılır...
salvador dali akademiden atılmış bir ressamdır ancak adı ölümsüzleşmiştir. akademiye salvador daliyle aynı yıl başlayıp bitirmesi gerektiği yıl okulu birincilikle bitiren ressam kim acaba? hatırlayamadınız değil mi? çünkü kendisi tanınmıyor.
söz konusu bölüm sanat içerikli ise kendi yolunu çizme özgürlüğüne dayanarak ama en az 100 defa düşünerek uygulanması gereken eylemden sonra bununla yüzleşmek gereken dönemi anlatan hededir.