iş hayatım başta olmak üzere gündelik yaşantım ile bağlantı kurabildiğim filmleri izlemeyi seviyorum, belirttiğim tanıma uyan bir filmdir öncelikle. çözümlemesini yapmaya çalıştığım hayatıma bir başkası bakıyormuş gibi hissettiğim için, filmin senaryosu ile ilgili sürprizbozana girmeden bende yarattığı etkiyi anlatacağım.
yoğun çalışma hayatı olan bir insanın yaşarken hissettiği buhran dolu yaşantıyı yansıttığını düşünüyorum. yukarıda uçan kuşa borcu olan diye belirtmiş bir yazar. haklılık payı var, howard borçluluk nedeniyle aşırı sıkıntı hissediyor, neye elini atsa kuruyormuş gibi düşünüyorsa, acaba benim de mi uçan kuşa borcum var? Bu mudur bizi en fazla sıkan? borçlu olmak, illa parasal anlamdakini mi almalıyım? Örneğin bankalara olan borçları kapatsam, bitmeyen işlerim konusunda kendimi daha dingin hissedebilir miyim acaba?haldır haldır çalışıp cumartesi sabahtan gün sonuna mesai yaptığım halde pazar günü yağan kontrol talepleri, zorunlu pazartesi hazırlıkları ve ekstra iş taleplerine yanıt verip vermemek tek sıkıntım olur muydu bu durumda, bu kadar kafaya takar mıydım acaba?
ya da yolu var mı, bu taleplerinin sonu gelmeyen veya kendi talepleri için seni ailenle takılacağın 1-2 saatte bile yalnız bırakmayan lanet olası anlayıştakiler sonsuza kadar üzerimize gelecek mi? çocuklar, eşin olduğu hayatta baba olarak sürekli gelen talepleri yapan, en küçük boşluğunda eline çöpler tutuşturulan sürekli howard mı olacak ya? Şu adam bir süre huzur bulamayacak mı yani, bu mudur modern yaşantının özü?
howard'ın yaşadığı o kısa süreli mutluluk anı; şu karşıdaki insanda emeğin geçen bir iş karşısında oluşan takdir hissi, bundan keyfe gelen karşı tarafın yaptığından benim de fayda görmem. tabii paragöz bir yahudi kuyumcu için mutlaka parasal karşılığı olabilir ama ben bunu yalnız parasal karşılığı olan bir durum olarak pek görmedim. daha çok, yüzyüze tanıştığı basketbol süperstarının üzerine bahis oynamak gibi benim de örneğin bir oyunculuk kariyeri hayali kurmam, işini gördüğüm bir oyunu aracılığı ile sahnelere adım atma hayali ve bunun üzerine yaşantımı kurmam neden bu kadar zor olsun ki? ve genel o huzursuzluk; dükkanın var çalışanların rutini yürütmek dışında ekstraları halletmez, yoldan geçen gelip sana işini halledip halletmediğini sorar, eve gidecek olursun orada zaten huzur yok. tamam howard ın huzur alacak hali kalmamış ve evliliği komple bitmiş; hatta kendisi ahlaksız terbiyesiz bir herif ve karısını boynuzlamış aleni! anladık da, karısı olacak tip adama bir sefer bile, sadece o iyi hissetsin diye gülümsemiş midir?
yani ben de howard gibi düşünüyorum bu gaddar dünya ile nasıl başa çıkarım? biliyorum işte, o borç aldığın tiplerden az hoşgörü bekledikçe daha kötü davranırlar, sanki şerefsizlerin tüm parasına çökmüşsün, kuruş geri ödememişsin gibi davranırlar ve karşı güç gösterisinin birazına bile toleransları olmaz. filmin sonunda olanları bilen biliyor, ipucu vermeyeceğim de, şerefsiz evladı az bekleyip parasını alıp siktir olup gitmiyor. olacak aşa iki kere su katmaktan çekinmiyor. bir kere de adama neler ettik bir dursak mı diye düşüneceğine, kendine yapılanı şahsi alıp hırs yapıyor köpoğlusu! o yüzden, madem bu hayat sürekli harekete zorlayıp az duraladığında kafana kafana vuruyor. o zaman sen de durmayacaksın kardeş. tamamladığını en fazla tamamlanır hale getireceksin ve kapatacaksın tükanı. durmayacaksın, duranı beceriyorlar bir güzel. durmamak demek kendini başka alemlerde uyuşturmak değil; mesela bir metres tutmak değil. kendini alışverişe, abur cubura, oyun oynamaya, sigara ve/veya alkole vurmak da değil. yutub videosu izlemek, netflix e takılmak falan, bunlar ve önce saydıklarım hareketi erteleyen unsurlar. eyleme geçeceksin kardeşim, beyan edeceksin, ilerleyip durmayacaksın. ilerlememekten kaynaklı stres yapmayacaksın, buhrana sokmayacaksın kendini.
senin kimliğin var evet, özel zevkleri olan bir insansındır, kıymetlisindir, esprilisindir falan tamam. ama.. öncelikle yaşadığın hayatın sorumluluğunu taşıyacaksın. çoluk çocuk, ev hayatın varsa ona göre yaşa, başka alemlere aktıysan ona göre. howard ın geleceği ondan aydınlanmıyor, ikiye bölünmüş yaşantı nasıl toparlanacak, iki kefe de kendince ağır basarken?? sorumulukların var, zamanın ve imkanın var ve yerine getirmen gerekenler varsa yerine getirmen gerekenleri getir kardeşim! seni borcundan dolayı sıkıştıranı al karşına de ki kardeşim öyleyken böyle. borcum borç, şu zaman ancak öderim de. uzlaşma hemen olacak diye bir garantin elbette yok, ama en azından salak saçma muameleye kurban gitmez daha ciddiye alınırsın, ona göre davranırlar sana. önemli büyük gün bekliyorsun ya, o gün bugün ve şu an. biriktirdiğin ne varsa yapmaya başla. herşey yolunda gözüküyorsa durma, kilo vereceksen kalk biraz yürü en azından,bilgi edineceksen kitap oku, o derse otur çalış. imkanın yoksa imkanı nasıl elde edeceğine biraz kafa yor.
adam sandler'in baş rolünde olduğu suç filmi. baş roldeki adamımız herkese borcu olan bir kuyumcu ve durmadan oradan alıp oraya vererek paçayı kurtarmaya çalışıyor, tek ümidi müşterisi olan basketçinin maçına oynadığı bahisler. bence hiç düşmeyen dinamiğiyle, karakterlerle oscar adaylığını hakketmişti, sanırım paranın içinde işlenen avam suç, uç kağıtçılık hikayelerini seviyorum :D sonu benim için şok oldu yalan yok. bu arada julia karakterine film boyu güvenemedim ama zilli harbiden aşıkmış ya.
martin scorcese, quentin tarantino vb. gibi usta yönetmen elinden çıkmış filmler tadında karakter odaklı, kavga gürültü ve diyaloğun eksik olmadığı, finali ile bitirici vuruşu yapan , kumar, para hırsı ve aç gözlülük üzerine iyi bir film. izlerken kesinlikle sabırlı olmalısınız.
Filmde yoğun olan yahudilik mevzusu için şu örneği vereyim; siz de aklınızda tutarsanız filmi daha iyi anlarsınız:
yaklaşık 10 sene önce spor salonuma bir abi geldi. Amerikada ikamet eden bir yahudi türk, çok iyi birisi ve dünyada elmas işlemeyi bilen tek Türk. Sayesinde öğrendiğim kadarıyla elmas işlemeyi dünyada sadece Yahudiler yapıyor ve bunu yalnızca kendilerine öğretiyorlar. Diğer mücevher işleri de öyle.
Böylece filmde neden yahudilik, değerli taş ve kuyumculuk konusunun bu kadar çok olduğunu daha iyi anlarsınız.
Geleyim filme; kaos, kargaşa, diyalog ve hareketlilik o kadar hakim ki başlarda "bu ne lan" deyip sıkılmanız ve kapatmanız olası. Bu yüzden sabırlı olup final yapın ve spoiler nedeniyle fazla şey okumayın.
Film kan ile yeryüzüne çıkarılmış değerli bir taşın, kaçak yollarla baş karakterimizin eline geçmesiyle başlıyor. Bu öyle bir adam ki, bir yahudi olmasına, mücevher işleme ustası olmasına, özel ve zengin müşterileri olmasına rağmen uçan kuşa borcu var, yola çıktığında her köşe başında bir alacaklı önünü kesiyor, kayınbabasına bile borç takmış ve delicesine bahis oynuyor. Bir gün kevin garnett dükkânına geliyor ve kendisi için özel bir şey isterken o 1 milyon dolar değerindeki değerli taşı görüyor, ilgisini çekiyor , 1 günlüğüne kendinde kalması için çıkarıp nba şampiyonluk yüzüğünü adamımıza veriyor ve tüm olaylar zinciri böylece başlıyor. Çünkü adamımız yüzüğü rehinciye verip bahis oynuyor, garnett ise taşı çok seviyor ama taş müzayedede satılacak. Satılacak ki adamımız uçan kuşa olan o borcunu ödesin...