ruhun hastalığıdır...iyileşme süreci zordur aynı zamanda. geçmişi kurcalayıp ahlar vahlar çekme durumudur. yazıkki kişinin kendinden başka kimsenin yardımının da olmadığı olamadığı acı veren bir duygudur...
şurada bir yerde saklı idi, içine koymuştum ama, hay allah; zamanın darlığından, heyecanımın titremesinden olsa gerek, bulamıyorum bunca karmaşanın içinde. o kadar da dar değil oysa çantamın içi.
bir baksanız, ne kadar da geniş.
yok yok, sevmediğimden değil kendisini...
haklısınız, pek barışık değilim getirdikleriyle.
benim evim sapa tarafta, onunki ise dara düşmüşlerin yanı başında; tüm güzel avuntularıyla.
o halde çantanda ne işi var diye sormayın bana... neden taşırsanız bir ağrı kesici yahut ne bileyim bir peçete yanınızda, benimki de bundan ötürüdür, müşküllüğümün pervasızlığıyla.
en biçare hallerde, ben de alırım bir draje, ruhuma. yatıştırır elbet korkularımı ve kaygılarımı. düşünmem kaygılı geleceği; hüsrevane bir kapı açılır karşımda... dalarım içine umarsızca; o an işte hayat benimdir tüm hızlı akışıyla, durdurmak benim elimde, tüm kudretimce.
ne zaman geçer umudun etkisi, o zaman sirayet eder biçaresizliğimin basiretsizliği. düğüm düğüm olur hayallerimin basamakları, bir bir solar renklerin tüm şatafatları.
kapatır pandoragirift kutunun kapaklarını. içinde mahsur kalır geleceğimizin anka kuşu. her çaresizliğin küllerinden yeniden doğacak, sürgün verecek ve dahi filiz verecek özgüveni, biçare can verir bedenlerinde.
umut, dokuz canlı kedi.
umutsuzluk, doksan dokuz isimli sevgili...
haydi,
şimdi seçmeli birini!..
insanın umudunun tükenmesidir. umudun olmadığı yerde ne olur ki hiç bir iyi şey olmaz, beklenti kalmaz çünkü artık. hayattan bir umudu olmayan insanın yaşamak için bir sebebi olabilir mi? olamaz. işte bu yüzden herkesin umutları olmalıdır, imkansız bile olsa umut etmek güzeldir.
Sis koyu ve sonsuz, çünkü unutmalıyım
denizin tuzlu dalgalarının beni fırlattığı yeri.
Vardığım ülkenin ilkbaharı yok:
yalnızca beni bir anne olarak saklayan uzun gecesi.
Uluyor yel evimin çevresinde ve hıçkırıyor.
Bir cam gibi kırıyor çığlığımı.
Ve beyaz ovaların sonsuz ufukları boyunca
görüyorum görkemli ve acılı günbatımının ölümünü.
Kimi çağırabilir ki buraya düşmüş kadın,
yalnızca ölüler O'ndan daha çok yol gidebilirse?
Kendileriyle sevdiklerinin kolları arasından
sessiz ve katı bir denizin yükselişini yalnızca ölüler görür.
Limanda beyaz yelkenleri parıldayan gemiler
geliyorlar kimselerin bilmediği ülkelerden;
açık-gözlü tayfaları bilmiyorlar ırmaklarımı
ve geliyorlar denizlerimin ışığını görmemiş solgun meyvalarla.
Ve boğazıma bir düğüm gibi takılan sorunun
yanından geçişini gördüm onların, yitip gittiğini, yenildiğini:
yabancı lisânlar konuşuyorlardı, yaşlı annemin
altın ülkelerde türkü söylediği canlı dili değil.
Toz gibiydi mezara düşen kar,
bir ölümlü gibi görüyorum sisin büyüyüşünü,
ve delirmemek için saymıyorum her bir saniyeyi,
çünkü uzun gece yeni başladı daha.
Görüyorum yenik ovaları ve topluyorum kederlerini,
çünkü yitik manzaraları görmeye geldim.
Kardır gördüğüm yüz pencerelerimden;
her zaman düşsün o beyaz ışık göklerden!
Her zaman üstüme kar, Tanrı'nın büyük bakışı gibi
Her daim beyaz portakal-çiçek evimin üstüne;
Her zaman, kaderin hiç yorulmaması ya da yok olmaması gibi
düşer gökten beni örtmek için, korkunç ve mükemmel.
insanoğlunun gücünü kaybettiği zaman düştüğü durumdur. kesinlikle o anın psikolojisinin getirdiği durumdur. metin olunmalıdır. ölüm haricinde her şeyin çözümü vardır. genellikle insanlar çok basit nedenlerle umutsuzluğa kapılırlar. güçlü olmak gerekir. engelleri aşacak gücün insanda olduğunun bilinmesi gerekir. hareketlerin hesaplı yapılmasının ne kadar değerli olduğu anlaşılır umutsuzken.