kıvrandıran bir ruh hâlidir. kapana kısılmışlık, kısıtlanmışlık duygusu hâkimdir. eylemlerde isteksizlik vardır. hayatta hiçbir şeyin istendiği gibi gitmediği düşüncesi zihinde yer eder.
çaresizlik içinde olur umutsuzluk etkisindeki kimseler; daralırlar, tüm bu rahatsız edici durumlardan kurtulmak için ölümü cazip bulurlar. yaşamak çok zor, zahmetli gelir, kıpırdamaya mecal yoktur-her şeye üşenilir-; fakat aynı zaman hiçbir şey yapmadan durmak işkence gibidir. baskı vardır: bir şeylerin baskısı, benliğin baskısı. umutsuzluk, her ne kadar, barındıran kişinin kendi çabasıyla kurtulabileceği bir rahatsızlık olsa da, esasında başkalarının ilgisine, şefkatine ihtiyaç duydurur. çünkü umutsuzluk, kendisine kapılan insanı yalnız hissettirir. anlaşılamamış, yüz üstü bırakılmış, görmezden gelinmiş, umursanmamış, kenara itilmiş...hissiyatında olur umutsuzlar.
tüm anlamlar söner. olumlu düşünmek mümkün değildir. beraberinde karamsarlığı da getirir.
belki binlerce insanoğluna adeta bir yeni evlat gibi hayat tarafından verilen bir olgu. her zaman karşımıza çıkan. hayat tam bir toptur. hatta toplar bile belki iyidir ama bu başka top. kesinlikle adaletsizdir. karşıma çıksa ve desem ki senin ta amına koyayım desem. sanırım biraz rahatlarım.*
şöyle düşünelim... yetiştiğin yerden dolayı ve görmemişliğin verdiği saflıkla bir üniversite tercih ediyorsunuz. ve kazanıp okuyorsunuz... o esnada başka tenler ve başka dostluklar kurmaktasınız. ve anlıyorsunuz zamanla yanlış yerde dünyada geldiğinizi. o iyi yerlerde yaşayan ve ziki daşağına denk elemanların çok rahat bir şekilde bir barda çalabildiği görmektesiniz. aynı enstürmanı çalmaktasınız ama sizin öyle bir rahatlığınız yok işte. belki önemsiz ama o rahatlık ve huzur yok. huzuru olmayan bi insan tamamen gergindir. her anı ve tüm benliği gerginlik ve hiddetle dolu. aslında bu gerginlik tüm hayatına hükmettiği gibi ilişkilerinde de bu oldu. bu korkaklık değil işte. alışmamış götte don durmaz derler. bilmiyorsun yapmadın işte daha önceden... denemedin ve başka tenlere dokunmadın. dünyada binlerce ayrı tadtan faydalanamadın.
ve bunlar gibi binlerce hikaye...
kimisi 2 yıllık kazanmıştır ve ailesine mecbur 4 yıllık demiştir kazandığını. belki kocaya verecekti he ailesi onu? suçlu kim? ana baba değil işte. suçlu olan aslında kim belli ama...
Umudu yitirmek, geleceği ve yaşamı yitirmenin ilk adımı... insanın kendisinden vazgeçmesidir. Hani bir engel çıktı mı karşımıza, hele bir de dağ gibi görünüyorsa... sevdiğimiz çekip gitmişse, cebimizde para kalmamış, işsiz ve açsak, beklediğimiz her neyse ve biz onu tek gerçek sanırken gelmemişse.... Dünyanın sonu gelmiş, yaşama gereksizmiş, zaten aldığımız nefes hava değilmiş, biz biz değil hiçmişiz gibi...
umutsuzluk yok olmayı seçmiş olmaktır. Çocuklar umutsuz, çünkü anne babalarında umut görmüyorlar yansıtacak... gençler umutsuz, sınavlar var önlerinde başarılması gereken ama başarılı olduklarında bile ne işe yarayacaklarını bilemedikleri... çalışanlar umutsuz, işlerinin geleceğini göremediklerinden... işsizler umutsuz, isteklerine kavuşamadıklarından.... siyasiler umutsuz, yazgılarını başkalarının başarılarına bağladıklarından, yaşlılar umutsuz, gençlere güvenemedikleri ama onların geleceklerinin kaygılarla dolu olduklarını bildiklerinden. Biz mi yitirdik umutlarımızı yoksa birileri umudun yaşayanlar için olduğunu biliyor ve doğrudan yok etmek yerine, umutlarımızı mı çalıyor... Oysa biz "Bitti" dediğimizde, umutsuzluğa, üstelik gerçek umutsuzluğa yol açabilecek koşullara karşın, o umutsuzluğun başkalarınca nasıl belirginleştirildiğine karşı, umudu korumanın, umuda sarılmanın aydınlığa çıkmada, geleceğe sarılmada başarı sağlayabileceğini yaşamış görmüşüzdür. Umutsuzluğun nedeni başkalarıysa, izin vermemeliyiz. Çünkü çalınan umutlarla birlikte, benliğimiz de yok olmaya yüz tutacaktır...
buyudukce insanin icine yerlesen bir duygudur kimi zaman. biteceginden adin gibi emin olsan da, ne zaman bitecegini bilmemek insani bir sure daha tedirgin etmeye devam eder.
tümdengelim dir. hayatla ilgili, yaşadıklarınla ilgili ve senin bildiklerinle ilgilidir, senden gelir, içinden gelir çünkü.
şöyle düşün; kötü ve iyi. umut ve umutsuzluk. kendine söylenilen en büyük yalanlardandır birde. çünkü umut hep vardır.
umudun can çekişme halidir...
umudu düşünüyorum.sarılmışım aslında hep ona;ama ellerim tutmuyor sanki eskisi gibi.birden de kayıp düşmüyor ki umut ve insan.biliyorum kolay ölüm yok.ama yine biliyorum ki yavaş yavaş acı çekmek de bir başka güzel!
acılara merhem umut!
bu gece nerdesin?
bu gece sanki hızlı ölüyorum...
ölüm en büyük tehlike olduğu sürece yaşamdan birşeyler beklenir. ama diğer tehlikenin sonsuzluğu keşfedildiğinde ölüm için umut beslenir, ve ölüm umut edildiği sürece tehlike büyüdüğü zaman umutsuzluk, ölememenin neden olduğu umutsuzluktur.
umutlu olmanın karşı hali. yada çok yakın hali, behçet necatigil in söylediği gibi;ya ümitsizsiniz ya da ümit sizsiniz. ya caresizsiniz ya da care sizsiniz.
hic birsey icin cabalamamaktır,her seyden vazgecis her sabah uyandıgında "lanet olsun yine gun dogdu" demektir,kendini iyi hissetmek icin hic bir bahane bulamamaktır, hayata karsı inancını kaybetmektir sadece gereklilik oldugu icin nefes almak. (bkz: yasam karsinda caresizlik)