alışınca o kadar da koymayan an'dır aslında. ki alışmakta değil. umut, umutsuzluğa bürünüyorsa, umutsuzlukta, tekrar umuda çevrilebilir. yeter ki umut hep olsun. ölmesin.
hayatın dönüm noktalarından biridir. çeşitli şekillerde olabilir, pek çok şey sebebiyet verebilir.
bunlardan biri artık yavaş yavaş o gençlik ateşini yitirmekte olduğunuzun farkında olmanızdır. bunun yanında geriye dönüp baktığınızda, hayalini kurduğunuz gençliği pek de yaşayamamış olduğunuzu görmeniz acınızı katmerler. bu acı düşünceden kurtulabilmek için ''daha hayatın ortasında bile değilim, ileride çok zaman var'' diye düşünmek istersiniz, ama o da nesi? bu sefer de hayalini kurduğunuz gelecekten uzak olduğunuzu farkedersiniz. bir şeyler yanlış gitmiştir, istediğiniz gibi olmamıştır, sonuçta hayalini kurduğunuz geleceğe de muhtemelen ulaşamayacağınızın bilincine o an varırsınız.
ya da basit bir hastalık da olabilir bu. tedavisi olmayan, öldürmeyen ama süründüren bir hastalığınız var ise o zaman da umutsuzluk kaplar içinizi. ''neden şu sokaktaki binlerce normal insan gibi değilim'' diye düşünürsünüz çaresizce, sonra alışırsınız, sonra yine isyan edersiniz, nihayetinde kabullenir ve devam etmeye çalışırsınız, aklınızda daima bir gün eskisi gibi sağlıklı olabilmenin hayali ile.
aslında çoğumuzun, hatta hemen hemen hiçbirimizin hayatı muhtemelen hayal ettiğimiz gibi olmamıştır. ya da olmayacaktır. işte bunu anladığımız andır umudun umutsuzluğa büründüğü an, ve yine bu andır, artık ondan sonra bazı şeylerin eskisi gibi olmayacağı an.