Benimle ayni zamanda yasadigini öğrenmemle öldüğünü öğrenmemin bir olduğu yazar. 300-400 yıl önce yasamis zannediyordum ben. Bilseydim bi helallik neyim almaya giderdim. Gülün adı öksüz kaldi be hacılar. Allah rahmet eylesin.
gülün adı romanını aklımın en iyiler rafına yerleştirdiğim yazar. anlatım gereksiz uzatılmış olduğundan okunması biraz sabır gerektiriyor fakat daha sonra bağımlılık yapıyor. kesinlikle mükemmel bir harman.
gülün adı ( il nome della rosa ) türkçe yayınlandığında , yanlış olabilir 1985 yılıydı sanırım, bu çocuk bir gün çok ünlü olacak demiştim ama kimse inanmamıştı.
italyan romancı, akademisyen, düşünür. şu ana kadar türkçeye çevrilmiş ve ''boş'' diyebileceğimiz hiçbir kitabı yoktur. deneme, makale, söyleşi, roman, öykü, şiir ve hatta yemek tarifi bile yazsa alın okuyun, okutun. en iyi yazarlarımızdan olarak gösterilen elif şafak ve orhan pamuk -ben ilk ona bile sokmam da; durumları biliyorsunuz- gibi ''tarihsel roman'' -ya da olayın tarihin belirli bir döneminde geçtiği roman- meraklısı zatların da yazmayı düşündükleri tüm paçavraları bir kenara atıp, şu adam üzerine ciddi çalışmaları gerekir.
tarih profesörü olmasına rağmen, bir romanını yazmadan önce birkaç yıl onun üzerine ciddi çalışmalar, araştırmalar yapar. romanında anlatacağı ortaçağ kilisesini kusursuz bir şekilde betimleyebilmek için ortaçağ mimarlarının notlarını çalışıp, onların izinden giderek bir ortaçağ kilisesi tasarlamışlığı vardır.
bir seminerinde de edebiyat ve gerçeklik arasındaki ilişki ile alakalı bir soruya şöyle cevap verir:
''bilindiği gibi adolf hitler savaş bittiğinde kendini zehirleyerek intihar etmiştir. yine bilindiği gibi anna karenina bir trenin önüne atlayarak intihar etmiş, ölmüştür. hitler'in zehirlenerek öldüğünü kesin olarak bilebilir miyiz? hayır. ancak; anna karenina'nın trenin önüne atlayarak öldüğünü kesin olarak biliyoruz.''
Umberto Eco, Milano'daki eski bir oteli satın alıp içerisini yeniden düzenledi ve kütüphane haline getirdi. Labirent şeklindeki bu bireysel kütüphanede ilk başlarda 30 bin kitap varken şimdi 50 bini aşkın eser bulunuyor. Bu kadar çok kitaba sahip olmasına rağmen bir katalog yapmak istemeyen Eco, "Sekreterim kütüphanenin kataloğunu yapmak istediğinde, ben yapmamasını söyledim. Çünkü ilgi alanlarım sürekli değişiyor, dolayısıyla kitaplığım da. Dahası bir katalog olmadan da kitaplarımı akılda tutmak zorundayım. Sırf edebiyata ayırdığım 70 metrelik bir koridorum var. Her gün birkaç kez bu koridorlarda yürürüm. Bunu yaptığımda kendimi iyi hissederim. Kültür, Napolyon'un ne zaman öldüğünü bilmek değildir. Kültür bu bilgiyi iki dakikada nasıl bulacağını bilmektir. Günümüzde bu türden bilgileri internette zaman kaybetmeden bulabiliyorum. Ama internette gerçek anlamda bilgi sahibi olmuyorsunuz" diyor. Ayrıca çoğu zaman kütüphanesinde, evinden çok vakit geçiren Eco, okuma ve yazma yaptığı alanın sessiz olmasına çok önem verdiğini söylüyor.
KÜTÜPHANE, SAHiBi HAKKINDA BiLGi VERiR
Kütüphanesinde özellikle Ortaçağ'dan kalma, nadir eserler ve Aydınlanma'yla ilgili metinler var. Eco kütüphanelerin sahipleri hakkında bilgi verdiğini de söylüyor, "ilgi alanlarınızı sürekli olarak değiştiriyorsanız, kitaplığınız size kendiniz hakkında sürekli olarak farklı bir şey söyleyecektir. Bu da kütüphane sahibini anlamanıza yardımcı olur." Yakın dönem yazılı eserler hakkındaki görüşü ise şöyle: "Eskiden her bir kitabın, ister beşeri ister ilahi olsun, diğer kitapların ötesindeki şeylerden söz ettiğini düşünürdüm. Ama artık kitapların çoğu kez başka kitaplardan söz ettiğini fark ediyorum. Sanki kitaplar kendi aralarında konuşuyormuş gibi." Çeviriyi de ayrı bir bilim dalı olarak nitelendiren düşünür, kitapları özellikle orijinal dilinde okumayı tercih ediyor. Bu tercihinin beş lisanı ana dili gibi konuşmasında rol oynadığını belirten Eco "Çeviri bir yorum işi ve yeniden yazmaktır" diyor.
Son kitabını (bkz: prag Mezarlığı) hala anlamadığım yazar. Sözlükteki Anlaşılamayan entrylerin tümünü topla bir kitap yap, daha derli toplu, konu bütünlüğü olan bir şey çıkar ortaya, eminim.
sıçarcasına roman yazanlardan birisi daha. bu tür yazarlar isimleri azcık duyuldu mu işi hemen ticari kaygılara dökerek yılda 1-2 roman yayınlıyorlar. üretken olduklarından değil tabii. paranın kaynağı kurumasın diye. ilk romanlarına saygım hala var ancak bir yerde sapıtmasaydı daha iyi anabilirdim kendisini.
30 farklı üniversiteden fahri doktora nişanı almıştır. kütüphanesinde 30 bini aşkın cilt kitap vardır.
dine yakın olan eco bilime ve araştırmalara ağırlık verdikten sonra din konusunu düşündü.
ve ; "dinin tanrı ile bir ilgisi yoktur. yalnızca yaşamın köklerinin neler olduğu ve ölümden sonra neler olacağını sorgulayan, insana ait temel bir davranış biçimidir... Benim görüşüme göre dolaysız olarak, din tanrı'yı üretmektir." diyerek agnostizme yöneldi.
yazdığı romanlarla irrasyonel düşüncenin ortaçağ'a uzanan felsefi-tarihsel sürecini ele almış; pozitif bilimlerin gelişmesinde katkıda bulunmuş olsa bile kendisi hep geride kalmış olan gizli bilimlerin varlığından söz eder.
eco'nun dilini anlamak gerçek bir çaba gerektirir ki o, 1965 yılından beri james joyce derneği fahri üyesi. joyce'u bilen bilir... ayrıca yaşadığı halde hakkında binlerce makale ve üniversite tezi olan tek tük kişilerdendir.