rahip jorge'nin ağzından kilisenin felsefesini çok anlamlı bir biçimde dile getirir : kilise kanununun adı tanrı korkusudur, halk devamlı korkmalıdır ki tanrı'nın gölgesi olan kilise ayakta kalabilsin şekline gülerek anlatmıştı rahmetli muşlettin.
"Az düşünce üreten kişiler daha az hataya maruz kalıyorlar, onlar herkesin yaptığını izliyorlar, kimseyi rahatsız etmiyorlar, başarıyorlar, zenginleşiyorlar, iyi pozisyonlara ulaşıyorlar, milletvekilleri, şöhretli edipler, akademisyenler, gazeteciler oluyorlar, ödüllere, nişanlara boğuluyorlar. işlerini böyle iyi yürütene aptal denir mi? Aptal benim, yel değirmenleriyle savaşmaya kalkan ben."
göstergebilim tanrısı gibi bi şey..
ortada bir pipo var, ama magritte bu bir pipo değildir diyor. Foucault da ona katılıyor.
sonra eco giriyor işin içine; bay pipo ve Foucault sarkacını vuruyor masaya.
lan noluyor oğlum ne bu deli deli hareketler lanet olsun piponuza da imgelerinize de
diyip kalkıyoruz masadan...
Geri dönüşü olmayan kararlarda, pişman olmanın trajedisi vardır.
Nasıl efendim? Şöyle;
canına kıymanın tragedyası şurada:
pencereden atlar atlamaz, yedinci katla altıncı kat arasında şöyle düşünür insan: “ah, keşke geri dönebilseydim!” ama yapacak bir şey yoktur. küt diye yere düşersin.
faucault sarkacı isimli kitabını alıp okumayı denedim ve anladım ki aynı dili konuşmuyoruz. kitap türkçe çeviriydi. ben italyanca bilmiyorum zira. çevrilmiş halini bile anlamadım amk!
Entelektüel çevrelerde foucault sarkacı adlı eseri onun imzası niteliğinde iken halk arasında gülün adı pek meşhurdur. Evet, güzel bir kitap ama foucault sarkacı onun dante'den sonra en ulvi italyan edebiyatçı olarak anılmasını sağlar. Karışmak gibi olmasın da böyle yani, yoksa ben ikisinden de anlamam.
"Sevgi nedir? Dünyada bana sevgi kadar anlaşılmaz gelen hiçbir şey yoktur; ne insan ne Şeytan ne de başka bir şey, çünkü sevgi her şeyden daha çok işler ruha. Yüreği böylesine kaplayan, böylesine bağlayan hiçbir şey yoktur. Bu nedenle, onu yöneten silahlar olmayınca, ruh, derin bir uçuruma atılırcasına sevgiye atılır."
Pelin batu bir keresinde o'nunla uçakta karşılaşıp sohbet ettiğini anlatmıştı. Sonra kendimi düşünmüştüm, umberto eco, tesadüf, aynı uçak, onu görüp tanımak ve sohbet etmek. Bi ezik hissetmiştim, hâlâ da hissederim.
"Peygamberlerden ve hakikat için ölmeye hazır olanlardan korkun, çünkü onlar kendileriyle birlikte başkalarının da ölmesini bir kural olarak dayatırlar; sıklıkla onlardan önce, bazen de onların yerine."