Henüz ikimizi çeken şeyin ne oldugunu anlamis değilim
Aslinda sexten de bi bok anlamam
Aşk da aciklidir, hükümdür çoğu zaman ne yaptigimi bilmiyorum inan bilmiyorum
Yanina uzanmak istiyorum
Yanina uznayım gecsin artik...
Ankara'nın bu soğuk yalnızlığında ellerimi seninle ısıtıyorum. Kırmızı bir rujum var her sürdüğümde orospu kırmızı oluyorum. insanlar bana isim koyamıyor çünkü yırtıp attığım kimliklerim var benim.
Sakaryayı karanfile bağlayan köprüde bağırdım bugün:
-Annem annem, kadın oldum yine ben.
Boş bakışlarla geçenlerin yarım kalmış dudaklarını öptüm.
Öptüğüm son dudak, senin dizelerinle ıslandı:
--bu; iki küçük kırmızı balığın hikayesi.
"Bazen hiçbir şey olmaz. Kimse yaralarıyla inleyen şiiri görmez. Sesi olmayan bir kapının kapandığını fark edersiniz. Umursamazlığınızı bir jilet gibi yanınızda taşırsınız. ikon tarzı duruşunuz ve sertliğiniz konuşulur. Başkalarının cesaretini kıran tarzınız, tanımadığınız insanların düşlerine gömülür. Size ellerindeki adresler ve şiirlerle ulaşamazlar. En başından kaybettiklerini düşünürler. Gerçeğiniz karşısında yalancı ve çocukturlar.
Bazen dostluk ya da aşk yerin savaşla tanışırsınız. Onlar kalplerini, zekalarıyla donattıkları bir savaş alanına dönüştürürler. Birdenbire kendinizi gardınızı almış bulursunuz. iki kişilik savaşın nasıl ve hangi nedenlerle başladığı bilinmez. Güçlü kadın imajından kuşkulanırsınız. Böyle durumlarda saçma da olsa bir nedene ihtiyacınız vardır. En yakın dostunuz kahvesini yudumlarken bu nedeni söyleyiverir. Sinirden yeni silahlar, yeni ve ağır karşılıklar bulmak için harekete geçersiniz. Oyuna gelirsiniz. Kaybetmeye alışık olduğunuzu unutursunuz. Nefretten doğacak aşkı beklersiniz. Nefret büyür aşk onun gerisinde kalır.
Bazen göz yaşlarınıza değen birini bulursunuz. Silik bir anıdan içinizi saran hayaller yaratırlar. Kaybolmalarından, yiyecekleri darbelerin onları sıradanlaştırmasından korkarsınız. Başlayamamaktan ya da bitirememekten, gülümserken sakladıklarınızdan, elinizde kalanların boşluğundan, yeri doldurulamaz vedalardan çekinirsiniz. Yine de parlak tecrübelerinizi unutup derinlere dalacak cesareti ve deliliği yakalarsınız.
Ucu kırık kalemleri sırf bu yüzden saklarsınız..."
sevgili umay.
kitapların başucumda ve sayfaları parçalanmış. çünkü. çünkü. dur. ben yazamıyorum, konuşamıyorum insanlara dertlerimi anlatamıyorum. rengarenk zarflar aldım, birine bir şeyler söylemem gerektiğinde senin cümlelerini kesip yapıştırıyorum.
ben seni mektup olarak gönderiyorum, kendimden de mektuplar doğuruyorum.
böyle delirmedik mi zaten.
"Sar bedenimi; kitabımdaki son paragrafta uyuyayım. O senin en sevdiğin kitap olsun. Bırak o korkunç şiirler okusun alnımızı. Bu kadar kırılmışken ve hala kırılabilecekken; bırak sayfalar onarsın bizi."
tante rosa' dır. kadınca bilmeyişlerin adıdır umay umay.
''Bana muhallebiciden tavuk göğsü alırsın.
Belki, bana bir adres bile satın alırsın, çok paran vardır senin.
Belki ameliyat ettirirsin; gitsin diye yüzümün diğer yarısı da.
Nerem varsa insan kalan işte orası acıtıyor.''
"Yanında olmak istiyorum. Sen bilmesen de senin geçtiğin yollardan defalarca yürümek, kokunu yaydığın sokakların bütün havasını solumak, dönüp arkana baktığında beni fark etmeni istiyorum. Elini tutmak, tuttuğum anda zamanı durdurmak, hayatın o tüm işleyişini aşkımızla durdurmak...senden başka hiçbir şeyin farkında olmak istemiyorum!"
"Kan işeyen çocukları vaatlerle öldürenler. Doğuştan kalbi delik olanlar.Aynı öfkeyle çoğalıp, aynı acının mezarını örtenler.
Mektup paragraflarında bir atımlık canı kalanlar. "Hangi fotoğrafın gülen yüzüydüm" diye dövünenler. Her maddenin bir atomu olduğu gibi şiirin de vardır diye durup durup sayfalara kusanlar.
Bugün tarihi atılmamış, niye yazıldığı belli olmayan bir şarkıyla inim inim inledim. O şarkının nefesine sarılıp ağladım.
"Gözyaşı nehri" içinde yüzmeyi bilenlerindir dedim; kolay mı morarmış gözlerle nefes ayarı yapmak?"