Irak'ta anayasa tartismalari, bizde Kürt meselesi tartismasi ve tabii tüm dünyada olan bitenler, bizi bir kez daha 'ulus-devlet' konusunu enine boyuna düsünmeye davet ediyor. Birileri diyor ki, ulus-devlet zaten makbul bir siyasal birim degildi, hem artik dünya degisiyor, eski kavramlara yapisip kalmayalim. Digerleri de diyor ki, Irak''ti, Kürt meselesiydi derken bizi yeniden bölüp parçalayacaklar, aman alet olmayalim. Isi kör dövüsüne sardirmanin âlemi yok, gelin serinkanli düsünelim. Neydi, ulus-devletin zaten makbul bir kategori olmadigi görüsünün temelinde yatan itiraz? Suydu: Ulus-devlet tanimi geregi kültürel, dinsel, etnik farkliliklari görmezden gelir, tekil bir kimligi dayatir, gerekirse bunu otoriter tedbirlerle yapar, dayatmaci bir toplum anlayisini yerlestirir ve hayata geçirir. Neydi çare olarak düsünülen? Ulus-devlet yapisinin, farkliliklari dikkate alan, bunlara saygi duyan biçimde, esnemesi, yani demokratiklesmesi. Bunun tercümesi: bir ülkede yasayan insanlarin farkliliklarina ragmen, dayatmalarla karsilasmadan ve fakat baris içinde birlikte yasamasinin yolunu bulmak demek. Yoksa herkesin farkliliklarin pesinden her türlü maceraya atilip, birlikte degil, yine ayri ayri, ama bu sefer daha küçük birimler halinde yasayacak formüller pesinde kosmasi degil. Peki, ne zarari var daha küçük birimler halinde yasamak pesinde kosmanin? Daha açik konusalim, Türkiye''nin bölünme ihtimaline neden karsiyiz? Sadece Anayasa bunu öngördügü için mi? Bunun baska izahi ve ikna ediciligi yok mu? Bence var, olmali. Ben, demokratiklesmis ulus-devletin savunulmasindan, kerhen degil, cani gönülden savunulmasindan yanayim. Zira, toplumlarin un ufak olup, küçülmesinin hiçbir derde deva olmadigini düsünüyorum. Birakin ulus-devletlerin ufalanmasini, ulus-devlet asilacaksa bunun tüm dünyada sinirlarin ortadan kalkacagi, tüm insanlarin baris içinde yasamanin yolunu bulmak yönünde bir gelisme ile mümkün ve muteber oldugunu düsünüyorum. Dünya, insanlik, siyaset bu ufukta bulusmadikça, mevcut ulus-devletlerin parçalanmasinin, itibar edilcek tarafi, hiçbir anlami yok. Ama itibar edilecek bir anlami yok, yoksa bu yönde gidisin izah edilmesi son derece kolay. Bakin, dünya degisiyor, ama arzu ettigimiz yönde degil, devletler her yerde otoritelerini kaybediyor, eriyor falan degiller. Küresel kapitalizmin merkez ülkelerinde, her sey yerli yerinde duruyor ve bunlar dünyanin geri kalanini rahatça, hiçbir engelle karsilasmadan, talan edebilmek için güçten kuvvetten düsürmeye çalisiyor. Bu çabanin önünde durulmazsa, her bölgede ve öncelikle bizim yasadigimiz bölgede insanlar irk, mezhep, kültürlerine sarilip, birbirini bogazlama noktasina gelecekler. Irak'ta geldiler. Birinci büyük emperyalist dalga, milliyetçilikle böldü, parçaladi, yüzyillarca birlikte yasayanlari birbirine kirdirdi. Ulus-devletin savunuculuguna soyunanlar, bunu ulus-devletin zaaflarini dikkate almadiklari ölçüde, otoriterlikte israr etmenin ötesine getiremiyorlar, bu tavra, insani açidan katilmak mümkün degil. Dahasi, ulus-devletin bu çerçevede savunusu kaba milliyetçiligi kiskirttigi ölçüde, çok karsi çiktigini iddia ettigi emperyalizmin siradan bir aleti olmanin ötesine gidemez, gidemiyor. Diger taraftan, demokratiklesmede israrimizin anlamini ve hedefini netlestirme konusunda düsecegimiz zaafin bedelinin, yine emperyal hegemonya mücadelesinin siradan bir tasiyicisi olmanin ötesine gidemeyecegini iyice kavramamiz gerekiyor. Son olarak, tüm bunlari Kürt meselesi konusundaki çabalarimiza karsi olusan tepkileri hafifletmek için söylemedigimi, bugüne kadar yazdiklarimi okuyan herkes fark edebilir. Tam tersine, demokratiklesmeden bahseden herkesi vatan haini, isbirlikçi diye yaftalayan otoriter zihniyet ve söylemler karsisinda hiçbir sekilde pisilmamasi gerektigini düsünüyorum. Bu nedenle, kimsenin bu dili kullanmak haddi degil diye daha önce de yazdim. Tekrar ediyorum, bu ülkeyi sevmek, bu ülkede yasayanlar adina kaygi duymak kimsenin tekelinde degil, konusulacaksa adam gibi konusulur, yoksa adaba aykiri bir dil kullananlara söyledikleri aynen iade edilir.
Kimilerinin, artık sonunun geldiğine inandıkları oluşum. Ancak küreselleşme ile birlikte ulus-devletlerin de aslında daha fazla önem kazandığının görülmesi gerekmektedir. Acaba Almanya mı? ingiltere mi? Amerika mı? ulus devlet olmaktan vazgeçmektedirler. Bunların hepsi,tek bir şemsiyenin altında kenetlenmiş, birlik ve beraberliklerini devam ettirme arzusu içerisindedirler. Yani batı dışı toplumlara söyledikleri birçok şeyde olduğu gibi, ulus devletin sonu geldi de bir palavradır.
Fransiz devrimiyle ortaya cikan kavramdir. Feodal yonetimden kapitalizme gecis surecini ifade eder. Ezberletilen tanim olarak, belirli sınırlar içerisinde baskın etno dini iradenin politikalarıyla bir araya getirilmiş ve meşruiyetini yarattığı tektipleştirilmiş ulusun egemenliği iradesine dayandıran kurumsallaşmış etno-sentrik baskıcı güç tekelidir. Ayrica (bkz: etnosentrizm).
yazarların filazof edasıyla tanımlamaya çalıştığı ama batırdığı kavramdır.
ulan komedi gibi. fransız ihtilaliyle çıkmış yok kapitalizm.
milattan önce bile varolan (o zamandaki ulus anlayışı biraz daha farklıydı)** ve fransız ihtilaliyle adı konmuş kavramdır.
bu aklı evveller herkes kendine 'insan' diyordu sonra fransız ihtilali oldu şimşekler çaktı herkes kendine 'türk, alman, japon' demeye başladı falan da sanar gerçi.
boşver azizim gidin kitap okuyun burada saçma şeylerle kafanızı doldurmaktan yeğdir.
fransız ihtilaliyle ortaya çıkan milliyetçilik akımının bir getirisidir.
ulus devlet, asimilasyon politikasının diğer adıdır.
bir halka zorla, olmadığı halde türküm dedirtmenin diğer adıdır.
kapitalizm devrilmedikçe aşılamayacak bir kavramdır.
Yapay bir unsurdur,Fransız devrimi sonrası kapitalizmin dünyaya yayılma aşamasında;her coğrafi bölgede oluşturalacak olan pazarlar ile kültürel ve sosyolojik olarak altı doldurulmaya çalışılmış bir kavram,ulus kavramı.Ulus kavramına bağlı olarak da yaratılan pazar için onu hegomonyasına alacak bir iktidar boşluğu ortaya çıkıyor.Böylece Ulus devlet denen kavram ortaya tarih de yer alıyor.Burjuvazinin dünyaya armağan ettiği bir kavramdır,ulus devlet.
ulus devlet demek milliyetçilik demektir, aşırı milliyetçilik faşizmdir neden sonuç ilişkisiyle ortaya koyarsak durumu solcuların ulus devleti savunması anti rasyoneldir.
belli coğrafi sınırlar içindeki toplulukların, her biri küçük bir devletçik olan kabilelerden, krallıklardan merkezi bir ikidara geçerek güçlü bir devlet ve toplum olmak için zorunlu birlikteliğinin diğer adı. italya ve almanya'nin birliklerini sağladıktan sonra nasıl hızlı bir şekilde gelişip güçlendikleri tarihten verilecek iki örnektir.
marksist açıdan, ulus devletin ulusal burjuvazinin kendi pazarını oluşturmak ve yönetme gereksiniminden doğduğu söylenmiştir. ancak, bu tanım, çin gibi marksist ulus devletlerin doğuşunu öngörmediği için yetersiz kalmıştır.
çağımızda ulus devlet, emperyalizmin hedefinde olan bir kavramdır. emperyalizm, dini esaslara dayalı, kabileler, aşiretler birliği zayıf devletler gibi kendisine direnemeyen, satın alınması kolay yerel yöneticiler üreten rejimlerin varlığını tercih eder. amaçlarına aykırı gördüğü ulus devletler emperyalizm için tehdittir.
coğrafyamızda 1990 yıllarının başından itibaren başlayan bop projesi bu amaca hizmet etmektedir. yerel işbirlikçiler olmazsa, bu proje uygulanamazdı. bop eşbaşkanı olduğunu övünerek itiraf edenlerin neye hizmet ettikleri çok açık bir gerçek.
türk insanına yakısmayan hadise, bir aga çocugunun, girip maaşlı işçi/ memur olarak çalışması ve çekirdek aileye mahkum olması gibi. 2000 yıl dünyaya ayar vermiş, bu sürenin büyük kısmında dünya imparatorlugu şeklinde, dünyayı yönetmiş, bugün dillerden düşmayan batı kavramı, osmanlının batısı anlamında ve tüm hristiyan yani haçlı ları ifade eden bir cümleyi, kendimize hedef koymamız gibi bir sacmalık ancak 3. dünya ülkelerdinde gündeme gelir.