an itibariyle andersen ve la fontaine nin ruhunun sözlüğe düştüğü sattir.efendim madem masal meşalesi yakıldı;ebelere, bebelere hizmetimiz olsun bismillah:
Günlerden çok fırtınalı ve sağanaklı bir gündür. Tepenin yüceliklerindeki büyük şatoda bir kral, kraliçe ve yakışıklı oğulları prens oturmaktadır. Prens çok uzun yıllar boyunca kendi gibi iyi ahlaklı ve güzel bir prenses arar. Ancak bu kadar aramaya rağmen bulamamıştır ve bunun üzüntüsüyle şatoya geri dönmüştür. Durumu krala anlatacağı zaman kapı vurulur. Kapıyı açan kral karşısında sırılsıklam olmuş güzel mi güzel bir kız görür, hemen içeriye alır, kraliçe kızın bir prenses olamayacağını ve kızın asil olmadığını düşünerek prensin kızla evlenmesine karşı çıkar. Daha sonra kız için hazırlanan yatağın altına bir bezelye tanesi koyarak üstüne yumuşak yataklar koyarak kızı istirahat ettirirler. Sabahleyin kıza rahat edip etmediğini soran kraliçe, sabaha kadar uyumadığını ve yatakta bir şeyin beni rahatsız ettiğini söyler. Kraliçe gülümseyerek “ancak bir prenses bu kadar nazlı olabilir.” Diyerek prensin bu kızla evlenmesine izin verir.
Soğuk bir Noel arifesinde, kentin caddelerinde herkes eğlenirken küçük kız onları seyredip kendi kendine eğleniyordur. Küçük kız kibritçi dir. Kutu ile kibrit satar. O soğuk havada insanlar eğlenirken küçük kız hayatın acımasızlığını, yoksulluğu tatmıştır. Ailesine yardım etmek için her geçene kibrit satmak ister, fakat o gece hiç satamamıştır. Havanın çok soğuk olması ve kızın yorgun oluşu yinede onu yıldıramamıştır. Birazcık olsun ısınmak için iki ev arasında bir aralığa girer ve hayallere dalar. Çocukluğunu mutlu bir şekilde yaşamak, iyi bir evde oturmak, yoksulluk çekmemek gibi; derken biraz ısınmak için bir kibrit yakar. Nasıl olsa üvey annem ve babam anlamaz diyerek sıcacık bir ev hayal ederken kibriti yakarak bitirir. Bu durumu fark edince ne yapacağını şaşırmış, korkmuş ve ölmüş büyük annesinden yardım dilenmeye, seslenmeye başlar. Durmaksızın yağan kar, küçük kibritçi kızın üstünü örter. Küçük kız, kaskatı ve donmuş kalakalır oracıkta. Büyük annesi elini uzatır ve küçük kibritçi kızı yanına alır.
Zamanın birinde okyanusların dibinde bir şato varmış. Burada kral büyük anne ve altı kız beraber yaşarmış. Bu kızlardan en küçüğü hepsinden güzelmiş. Büyük anneleri arada sırada masallar anlatır yeryüzünde ve insanlardan bahsedermiş. Kızlara yeryüzünü göstereceğine dair söz vermiş. Kızlar on beş yaşına geldiklerinde yeryüzünü görüp geri gelmişler. Kızların beşi geri dönmeyi ve eski yerinde yaşamayı kabullenirken en küçük kız ise dünyalı bir prense aşık olmuş ve bir an önce onun yanına gitmek istiyormuş. Büyük anneleri haberi duyunca deniz büyücüsüne gidip çözüm aramış. Deniz büyücüsü deniz kızına bacak verecek ama karşılığında kız sesini kaybedecekti. Deniz kızı zor da olsa prensi için bu şartı kabul etmiş ve hemen prensin yanına varmıştı. Prens bunun konuşamıyor olduğunu fark edince kardeşi gibi davranmaya başlamış. Deniz kızı bu duruma çok üzülmüş. Kısa bir süre sonra prens başka biriyle evlenmeye karar vermiş. Durumdan haberdar olan büyük anne büyücüye gidip yardım istemiş. Büyücü özel bir hançer yaparak, demiş “Eğer hançeri prensin kalbine saplarsa kurtulur, yapamazsa ölür.” Hançeri alan deniz kızı prensin uyuduğu bir akşam kalbine saplamak istemiş. Ancak o sırada uyanan prens tebessüm ederek bana bir şey mi söyleyecektin demiş. Deniz kızı bunu yapamayacağını anlayınca daha fazla dayanamayarak oradan ayrılır. Kısa bir zaman gezindikten sonra vücudunun değiştiğini görür. Fazla zaman geçmeden deniz kızı hayata veda eder.
Bir gün fareli köye bir çalgıcı gelmiş. Muhtara: "Eğer bana bir kese altın verirseniz, köyü farelerden temizlerim." demiş. Bütün köy halkı bu habere sevinmişler. Aralarında hemen çalgıcının istediği bir kese altını toparlamışlar ve muhtara teslim etmişler. Halkın tek istediği bu farelerden kurtulmakmış.
Çalgıcı isteğinin kabul edildiğini öğrenince başlamış kavalını çalmaya. Kavaldan öyle tatlı, öyle güzel sesler çıkıyormuş ki, fareler saklandıkları yerlerden akın akın çıkarak çalgıcının yanına geliyorlarmış. Kısa bir sürede çalgıcının etrafı binlerce fare ile dolmuş. Köydeki bütün farelerin çalgıcının etrafında toplandığı sırada çalgıcı yürümeye başlamış. Köye gelirken gördüğü dereye doğru yürümüşler. Çalgıcı önde kavalını üflüyor, fareler peşinden geliyormuş. Çalgıcı dere kenarına gelince suyun içine yürümüş. Derede o kadar çok su varmış ki ama çalgıcı karşı kıyıya geçmiş. Farelerde peşinden gelmek isteyince dereye düşen fare suda boğulup ölmüş. Bütün fareler ölünceye kadar çalgıcı kavalını öttürmeye devam etmiş. Çalgıcı bütün farelerin öldüğünü görünce ödülü olan bir kese altını almak için hemen köye geri dönmüş.
Fareleri yok eden başarısından sevinç duyduğu için, emin adımlarla yürüyormuş. Sonunda köye varınca: "Bir kese altınımı alırım. Bu altınlarla şehre gider, işimi kurarım. Bende zengin insanlar arasına katılır ve rahat yaşamaya başlarım" diye düşünmüş. Bu düşüncelerle muhtarın yanına varan çalgıcı muhtardan ödülünü istemiş. Muhtar oyun bozanlık yapmış. "Nasıl olsa farelerden kurtulduk, bir kese altını vermesem olur" diye düşünmüş. Çalgıcıya çeşitli nedenler göstererek altınlarını vermemiş.
Çalgıcı kandırıldığını anlayınca: "Ben size bir oyun oynayayım da görün" demiş. Başlamış kavalını çalmaya. Kavalın sesini duyan bütün çoçuklar çalgıcının yanına koşmuş. Çalgıcıda hem kavalını üflüyor, hemde yürümeye başlamış. Köyün bütün çocuklarıda kavalcının peşinden gitmişler. Köyde hiç çocuk kalmamış. Analar babalar kara kara düşünmeye başlamışlar.
Köylüler muhtara gidip: "Ne yapacağız, ne edeceğiz. Sen çalgıcının hakkı olan bir kese altını vermeliydin. Bak şimdi çocuklarımızı aldı götürdü" demişler.
Kavalcı kızgın kızgın, peşinde çocuklarla birlikte ormana varmışlar. Ormanda bir ağacın altında dinlenirken aklına tekrar muhtara gitmek altınlarını bir daha istemek gelmiş. O sırada telaşla yerinden kalkınca kavalını almayı unutmuş. Sihirli kavalı bulan bir çocuk, arkadaşlarının yanına gelmesi için başlamış çalmaya. Kavalın sesini duyan çocuklar hemen ormanda toplanmışlar. Hemen köye, annelerinin babalarının yanına dönmeyi düşünmüşler. Kavalı bulan çocuk köyün yolunu biliyormuş. Kavalı çalan çoçuk önde diğerleri arkasında köye geri dönmüşler. Anneleri, babaları çok sevinmişler. Şenlikler düzenlemişler. Kırk gün kırk gece bayram etmişler.
Tabi bu sırada da köylüler muhtarı azarlamışlar. Çalgıcının hakkını vermesini söylemişler. Hakkını alan çalgıcıda hayallerini gerçekleştirmek için köyden ayrılmış. Onlar ermiş muradına, biz gidelim diğer masalları okumaya.