ulan gelişmeler bölümümüzde bile artık uludağ'da yazar olmayan bir adam için "yazarımız" denerek reklamı yapılıyor, sonrasında da "uludağ dedi, hihihih" diye seviniyorsunuz.
manyak mısınız gülüm siz?
vaudeville for vendetta'yı severek okuduk, iyi hoş ama artık kelevelelis'i okuyoruz. herif aynı herif, aynı enis lan. hala "ismimle ilgili şaka yapmayın" yazıyor entry'nin sonuna. o olduğunu bi yerde okumadan önce farketmiştim kelevelelis'in vaudeville for vandetta olduğunu ki çok yazısını da okumamıştım o zamanlar.
eski uludağ, yeni ekşi yazarı enis bey'in trt1'de geçekleştirmiş olduğu röportajda iyice kendini belli eden eziklik durumu.
şimdi rahat bırakın adamın nickaltını, eskisi gibi güzel yazılarla kalsın.
insan sözlüğünü niye sever? başka çaresi yoktur da ondan. amma biz biliriz ki, bir yerde mutlu, mesut olmanın ilk şartı orayı sevmektir. burayı seversen burası dünyanın en güzel sözlüğüdür. amma dünyanın en güzel sözlüğünü sevmezsen orası dünyanın en güzel sözlüğü değildir, altan erkekliği yaparak yendiğim kompleks.
öyle bir komplekstir ki hem de almanya yenilince biz de yenildik söylemini güncellemiştir. ekşi ye karşı nasıl da ezdirdiniz bizi dedirtmiştir.
ama aslında daha iyi anlayabilmek için ortaokul günlerimize inmek gerekiyor bu kompleksi. sınıfın piç fakat popüler çocuğu birisinin her hangi bir davranışıyla dalga geçer ve sürüdeki koyunların psikolojisiyle diğerleri de ona ortak olurdu. dalga geçilenin nasıl biri olduğunu bilmelerine rağmen. haksızlık ettiklerini bilmelerine rağmen.
olmayan şey.
bu kompleks varmış gibi bir ortam yaratanların nedense başka sözlüklerde yazar veya buradan şutlanmış yazarcıklar olması da bu durumu destekler nitelikte.
okan bayülgen'in program tarihinde ilk olarak değerlendirdiği seyirci-konuk diyaloğunu çok iyi bir şekilde ve kendine güveni tam olarak götürdüler.