uludağ sözlük yazarlarından minimal öyküler

entry53 galeri0
    53.
  1. hücremden dışarıya açılan küçük bir pencere var, bir hayli yüksekte bir hayli küçük bir hayli demirlerle süslenmiş. uyumak dışındaki vakitlerimde karşıma alırım penceremi, sırtımı duvara yaslayıp pencerenin ötesini düşünürüm. pencerenin ötesi hayat, berisi ölüm sessizliği. yıldızları seyrederim kimi geceler, ayı bile görmüşlüğüm vardır bu pencereden, bir defasında taş duvarlara tırmanarak. zaman zaman içeriye esen rüzgarda ötelerle ilgili hayaller kurarım. bir çocuğun oyun oynarken terlettiği elbiselerinin kokusunu duyarım içimde, rüzgara verdiği uçurtmasını hayal ederim. hayvan kokularını taşır rüzgar bazen de içeri, tezek kokuları dahi hayata dair düşlere salıverir ruhumu. duvarlar kalbimi saran sevinçlere ve düşlere engel olamadı hiçbir zaman. karanlık ve daha az karanlık ve pencereden dolan gün ışığı. karanlık derinlik sunuyor bana, derin acılar yaşıyorum bu doğru, ama kendime ve her şeye dair de bir derinlik hissediyorum, derin düşünüyorum ve pencereden süzülen gün ışığı o derinliğin içinde parlayan bir inci gibi. uzun zamanlarla birlikte ruhumla bütünleşen pencere rüyalarımın içinde de bir şekilde yer alıyor. bir defasında bir uçurtma olmuşum tuhaf bir şekilde ve pencerenin demirlerine bağlanmış ipimle gökyüzüne doğru süzülüyorum. rüzgarla yükseliyorum, rüzgarla uçuyorum yükseğe en yükseğe. zindan ufacık görünüyor ta yüksekten, ama bağımız var kopamam. bir süre sonra rüzgar sağa sola savurmaya başlıyor beni ip aşağıdan çekiyor, canım acıyor, sevdiğim rüzgar canımı acıtıyor; terlemişim uyandığımda. küçükken dayımın benim için yaptığı ilk uçurtmam geliyor aklıma, rüzgara direndikçe yükselişini hatırlıyorum. direnmeye tutkumun o zamanlardan başladığını, uçurtmaya olan sevgimden sanıyorum. vakit pek çok ve ben kendimle ilgili çok düşünüyorum, çok yorum yapıyorum bu da onlardan biri işte. acı çektikçe kendimi yüceltiyorum ki ancak bu beni ayakta tutuyor. ne büyük acılarım var, ben de büyüğüm tesellisi. pencerem, düşlerim, rüyalarım, rüzgar, kokular, yıldızlar, karanlık... zindan bile bir günümü bir günüme eşit kılamıyor.
    2 ...
  2. 52.
  3. 51.
  4. Ruhları onları terk ettiğinde, hepsinin yolu morga düştü. Musalla taşında yatarken gerçek bir hiçtiler. Öyle hiçtiler ki, en sevdikleri bile onları görmeye dayanamıyordu. Soğuk, canlılığını kaybetmiş benzi görenler gözyaşlarına mani olamıyordu. “Hayır! Olamaz! Nasıl olur bu?” diyorlardı. Yakıştıramıyorlardı hiçliği. O kadar üzülüyorlardı ki, toprağın altına gömüyorlardı cenazelerini. Görmek istemiyorlardı. Ölüleri de durumu fark edip terk ediyorlardı dünyayı. Başka boyutlara geçiyorlardı. Sevenleri ilk yıllarda, her bayramda seyranda ziyaret ediyorlardı mezarlarını. Bu bir özür dileme yöntemiydi. Sonraki yıllar fark ediyorlardı: “Bu o değil; o gitti. Mekânı cennet olsun!”

    vesselam...
    2 ...
  5. 50.
  6. hilal bize küsmüştü bu gece, çünki bir parçası gökyüzünden kopmuş düşmüştü dünyama.
    0 ...
  7. 49.
  8. Ay ufukta hilal şeklinde gülümsüyordu. Ben de ona gülümsedim. iki sevgilinin birbirine gülümsemesi gibiydi. Dış dünya ile tanışma vaktim gelmişti. Nereye gideceğimi bilmiyordum. Aslında biliyordum: Özgürlüğe.

    vesselam...
    2 ...
  9. 48.
  10. başka hayaller düşledi o gece. başka düşler kovaladı uykusunu. başka uykulara kaldı mutluluk.

    vesselam...
    0 ...
  11. 47.
  12. Yorgun gözlerini günışığına teslim edip, buruşmuş tenini ipek kumaştan ayırdı. Siyah benekli, kırmızı geceliğini sırtına geçirip aşağıya indi. Feryal, elindeki kahve dolu kupasıyla, yeşilin maviyle oynaşmasını izliyor, doğanın cıvıltısını dinliyordu.

    vesselam...
    0 ...
  13. 46.
  14. geldi ve gitti. zaman içinde zaman kavramını tam da o gittiğinde anladım. birkaç seneyi bir ömür olarak yaşadığımda.
    0 ...
  15. 45.
  16. gözlerini açtı, ilk gördüğü ufuktu; pencerenin tozlanmış camının arkasından. doğruldu, esnedi ve ilk derin nefesini aldı; hala o kokuyordu oda: içten içe...
    0 ...
  17. 44.
  18. Bembeyaz bir günde karlar içinde uyanmıştı genç kadın. Etrafında kendinden başka kimsecikler yoktu. Doğruldu. Yüzündeki karları temizledi, titrek elleriyle yaktığı sigarası yalnızlığını simgeliyordu. Derin bir nefes çekti, ve yoluna devam etti. Ağaçlık bir yoldu bu, uzun uzadıya konuşup yolu arşınlayacak biri yoktu yanında. Koskoca dünyada bir tek o vardı, kendi başına. Rüzgarın içindeki bir toz parçasıydı...
    1 ...
  19. 43.
  20. Herseyden yorulmus, mutsuz ve umitsizdi genc kadin. ihanetin en derinlerini yasamisti zamaninda. Yok olmustu icindeki cesaret, korkusuzuluk, dobralik. Konusmaya dahi mecali yoktu artik genc kadinin. Kimsesiz hissediyordu kendini yalnizdi, hep zorluklarla karsilasti ve hic mutlu olamadi kadin. Ve yapacagi tek sey guclu kalmakti. Ama kim icin guclu kalmaliydi, yasamak icin hevesi olmayan ve sevmeye deger hic kimseyi tanimayan kadin, neden yasamaliydi. Goz yaslarindan kurtulmanin zamani gelmisti, artik gulmeliydi. Cunku intikam dayanmisti kapiya, yapacagi tek sey.
    0 ...
  21. 42.
  22. bu kadar severken memleketi,
    belki de aşkın lezzetini kaçırdım… olsun.
    hüzün fırtınası hayatımda
    yaşamasam da tutkulu sevda, ölümsüz aşkların bekçisi oldum ya…
    evlenemedim, bir oğlum olmadı mesela.
    yüreğine sevgi, aklına bilgi ve eline helalinden bir marifet koyacağım..
    bir kızım olmadı.
    bütün pınarlardan duru
    ışıklı geleceğin çocuklarına öğretmenlik yapacak..
    ah güzel kız
    kalbimi, birbirini fark edemeyen,
    bu yüzen bencillik çukurunda boğulan nefislerin
    çoraklaştırdığı memleketime helal diyorum.

    biz ebabil kuşuyuz gülüm.
    gölgesini büyük sayan mağrur fillerin belalısıyız.
    kısa çöpüz
    uzun çöpte hakkımız vardır da, gözümüz yoktur.
    kiminin dilindedir memleket,
    kiminin bir çek karnesi gibi elinde.
    onlar istikbal kaygısında, biz insan saygısındayız.
    ödülü yoktur sevgimizin.
    bilet almadığımızdan piyango da beklemeyiz.
    en yakınımızda ki de anlamaz bizi.
    çünkü memleket sevmek için aşkın kıymetini bilmek lazım.

    Komşum kızı, bana âşık olduğunu yazmışsın.
    ey gençliğimin küçük papatyası,
    nerden aklına düştü bu aşkın yetimine âşık olmak.
    sen bu mahalleden taşınmadan
    ve saçlarına bir pırlanta toka gibi baharı takmadan önce
    senin mutluluğunu sabahlara kadar ben beklerdim.
    ayşe teyzemin evini,
    ecdad yadigârı çınar ağacını,
    bizim çocukların iki kalas bir heves top sahasını
    ve yalnızlığımı bekler gibi..
    ailesi tarafından bana emanet edilen bir kıza, bacım dedikten sonra
    nasıl âşık olabilirdim.
    affet beni..
    bembeyaz bir gelecek bekliyor seni.

    arada bir mahalleye uğra.
    evlen, çocukların olsun.
    onlara memleketi öğret,
    onlara memleketi sevdir..

    çünkü;
    bir ayçiçeğinin güneşe bakışı gibi,
    sevmeli insan memleketini.
    bir tohumun ormana, bir derenin denize koşması gibi,
    sevmeli insan memleketini..
    memleket demek ne demek?
    memleket demek;
    sen demek,
    ben demek,
    biz demek.
    ah güzle kız,
    bu kadar yalnız, bu kadar kimsesizken
    ve bu kadar hüzünlüyken memleketim;
    başka bir aşkı koyamadım yüreğime.

    ben, olamam bir aşkın kölesi
    benim derdim memleket meselesi…

    not: alıntıdır.
    0 ...
  23. 41.
  24. 40.
  25. büyük adam
    kaç gün geçmişti bu uykusuz gecelerin delikanlıya hasıl olmasından bu yana. Gün geçtikçe zaman mefhumunun belirsizliğine hatta olmayışına inanıyordu..
    yaşadığı kasabaya "büyük adam"ın gelmesinden bu yana tüm hayatı değişmişti, sadece kendisinin değil elbette tüm ahalinin. "büyük adam" ilk önce herkese kendini sevdirdi, sonra onlara hükmetmeye başladı. Bir avama hükmetmek elbette çokta zor değildi ancak bu kasabada havaslar da vardı. Büyük adam havaslara mensup olduğunu sezdiği herkesi teker teker köy meydanında bütün ahalinin önünde astırırdı.
    Ancak delikanlı kendisini ne avama ne de havasa ait hissediyordu fakat büyük adam bir kez onu gözüne kestirmişti, muhtemelen asılma günü de gelmişti.
    sabahın besinde kan ter içinde uyanan delikanlı sessizce yanına aldığı bir kaç kitap ve elbisesiyle sokağa çıkıp bir sigara yaktı ve beklemeye koyuldu.
    "özgürlük, dün olduğu gibi bugün de dairenin içinde değil, dışındadır" diye bir şey okuduğunu anımsadı. Evet, bugün; delikanlı için dairenin dışında olmak adına mücadele günüydü.
    0 ...
  26. 39.
  27. her şey güneşin doğuşuyla başladı. sıkıntı, stres, hüzün ve göz yaşı... çünkü bugün pazartesiydi.
    2 ...
  28. 38.
  29. minimal: en az, en küçük, minimum.

    mini öyküler, kısa öyküler... tadımlık öyküler bile olur. başka bir şey mi bulamadınız lan?

    yok.
    0 ...
  30. 37.
  31. sabah güneşi dört çürük tahtaya oturtulmuş çatlak camdan sızıyor, alnını aklıyordu. Açılmaktan aciz göz kapakları bir de gün ışığına direniyordu. Uyanmak istemiyordu.
    Yalnızdı. işsizdi. Bir bekleyeni yoktu. Bir sevdiği ve ya seveni yoktu.
    Uyanmak için hiçbir sebebi yoktu. Gözlerini sonsuza dek kapalı tutmak istiyordu.
    0 ...
  32. 36.
  33. Keşke bir ağaç olarak dünyaya gelseydim. Yağmurun ıslaklığı çarpsaydı tohumlarıma, ve güneş ısıtsaydı içimi. Zamanla büyüyen ve gelişen bir çocuk gibi büyüseydim, dallarımda yapraklarım, meyvelerimle sevindirseydim insanları, birkaç ısırıkla yere atılsaydı yetiştirdiğim, dallarımda büyüttüğüm meyveler. Birkaç çocuk salıncak yapıp sallansaydı, ilerde hatırlayacak bir anıları olsaydı, belki bir diz yarası kadar buruk, belkide bir anne öpüşü kadar huzur veren. Sevgililer doluşsaydı etrafıma, ebediyen kazısaydı sevgilerinin baş harflerini üzerime, bir gün kader onları ayırınca ben saklasaydım onların aşklarını gövdemde, ve bir sonbahar günü, bana ait ne varsa, ne kaldıysa geriye dökseydim bütün yapraklarımı, çırılçıplak ölseydim her canlı gibi, rüzgarla saçtığım bütün tohumlar filizlenseydi, ben onları göremeden, bu dünyadan ebediyen göçüp giderken. Ama köklerime dokunmasınlar, çünkü onlardır beni öldükten sonra bile var eden.
    1 ...
  34. 35.
  35. 34.
  36. hadise bir alışverkezindeki kafede geçmektedir. bir müşteri ve garson kankadırlar ve sohbet etmektedirler. garson onu yapmaya üşeniyorum bunu yapmaya üşeniyorum. müşterinin cevabı da şudur sen iki tuvaleti bir araya getirirsin.*
    0 ...
  37. 33.
  38. uyandı. karanlıktı, sessizdi, teoman şarkısı açtı ve duşa girdi. son duş olduğunu bilse 70 yaşında olmasına rağmen teoman dinlemeye devam eder miydi?
    3 ...
  39. 32.
  40. tüm hayat yoldaşlarını bir bir törpüleyerek yok etti. artık yalnızdı.
    3 ...
  41. 31.
  42. Kozasından fırlayan kelebek, neşeyle salındı rüzgarda. Az ileride de kurbağaya afiyet oldu. Kelebekler, büyür-doğar ve ölürler.

    vesselam...
    0 ...
  43. 30.
  44. 29.
  45. Elleri cebinde, ufkun ucundaki gölgeye öylece bakıyordu. Ölenin ardından gitme demek kadar imkansızdı, gidenin ardından ölmemek.

    vesselam...
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük