heyt! günlük!
3 hafta önce hastaneye gittim, doktor 2 hafta izinliymiş.
pazartesi tekrar gittim, 1 günlük izin almış.
salı 15 dakika erken gittim, sıra bitmiş.
çarşamba 15dakika daha erken gittim, yine sıra bitmiş.
perşembe bi 15 dakika daha erken gittim, e yine bitmiş.
bu gün yarım saat daha erken gittim. bi önümdeki hasta son sırayı aldı.*
bunlar yetmiyor gibi o* hala mesaj atmadı. bir ay oldu lan bir ay.
--spoiler--
ulan sözlük
bugün iş hayatımın son günü sayılır.
dün gece radyonun bütün kapılarını kitlemeden çıkmışım.
sora sabah 8 de yayınım vardı saat 9 da radyoda oldum.
üstüne üstlük hazırlamam gereken bisürü program var.
içerde helin isminde bi kahpe varki sorma düşman başına.
1 aydır her cumartesi radyoda sadece ikimiz kalıyoruz inan bana bir an olsun tahrik olmadım onu görünce.
durmadan beni azarlıyor.
birazdan 50 yaşında deri jartiyer giyen patronum gelecek.
bi fırça da o kayıcak bana.
o fırça kayarken ben ona nası kayabileceğimi düşünücem.
sora büyük ihtimal kovuldun diycek.
bende tabiki hayır kovulmadım istifa ediyorum demek isterdim ama sözlük inan diyemem tazminatı alabilmek için kovulmam lazım.
kısaca sıçtım.
--spoiler--
--spoiler--
cumartesi günleri çalışmaktan nefret ederdim. aslında cumartesi çalışmak yüzünden işyeri değişmişliğim bile vardır ama şimdilik buna mecburum.
anadolu yakası istanbulun kasabası sayılır. burada yaşamaktan mutluyum. istanbulda yaşayıp aracına park yeri bulabilen ve trafik derdi olmayan bir adam olarak şükretmeliyim.
perdeyi aralayıp sokağa bakıyorum. yağmur yağınca neden insanın aklına şiir gelir, yalnızlık gelir, sahil kenarında yürümek gelir falan düşünüyorum, bir de camımın önünde olan kaysı ağacında ki kuşları seyrederdim ama canına okumuş abim. niye kesti ki?
artık bu dünyada bir dikili ağacımız bile yok dedim, güldü.
onyedi yaşımda pazardan alıp dikmiştim o ağacı. onaltı yaşında katlettin be diye sitem ettim.
saat 09:00 ofiste olmam lazım.
peki saat kaç?
08:55
sokağa çıktım. bu yağmur bardaktan boşalırcasına falan değil, önüne gelen her şeyi yutacak kadar güçlü kolları olan bir yağmur.
neyse araçtayım.
tek derdim aracımın arka cam rezistansının bozuk olması değil elbet. araç teybinin radyosu da çekmiyor. anten kablosu kopmuş galiba. torpidoda duran orhan gencebay kasedi dışında dinleyecek hiçbir şey yok.
onu da aracı aldığım adam unutmuş. ıslak sokaklar, sıkı bir yağmur ve orhan gencebay.
insana çok şey düşündürüyor.
koltukta elma var. annem köyden göndermiş sağolsun. geçmiş zaman ağacından kopartılmış çocukluğum gibi aslında.
nasıl da yiyip bitirmişiz o günleri. geçmez dediğimiz o günleri.
-geçecek hepsi geçecek!
--spoiler--
hayatımın bambaşka bir evresindeyim sözlük. iyiyemi gide kötüyemi bilmiyorum.
36 yaşındayım. ve sanki ilk defa durup düşünüyorum. hiç durmamışım ben. hiç ne yapıp ne ettiğimi düşünmemişim sanırım.
son 10 gündür bir korku filminin içindeyim. heryer kapkaranlık. ve bu karanlığın içinde bir canavar var. beni de yemeye gelecek. içinde can arkadaşlarımın da olduğu bir çok insanı yedi. çığlıklarını duydum. günlerdir sürekli duyuyorum celladın uçurduğu kafaları.
çalıştığım şirket (dünya ve türkiyenin en büyükleri arasında) apar topar küçülmeye gitme kararı aldı. her gün bir birimi biçiyorlar. hangi gün hangi bölgeye çökecekleri belli değil.
10 gündür bekliyoruz. ben kesin kovulacağımı sağlam kaynaklardan öğrendim.
ilk 6-7 gün çok zor geçti. kredi borçlarımı düşündükçe dünyam kararıyordu. ama bunuda aştım. zaten iş de yapmıyorum artık. durdum.
iyiki de durdum. ne yaptığımı sorgulama fırsatı buldum. kendime kendimi dinleme fırsatı vermemişim ki ben hiç. ne yapıyorum? ne yapmak istiyorum? ben kimim?
kendi bildim bileli hayalim olan şeyi yapmayi planlıyorum artık. yapabilir miyim? başarır mıyım? zor olacak ama yaparım bence.
kendi unique tasarımlarımı yapabileceğim bir atölyem olsun ve onları satarak geçineyim. lamba, sehpa, tablo, çanta, takı... el işçiliği ile yapılacak şeyler. inşaat yapmayı, haftanın 6 gününü o aptal bilgisayarın başında geçirmeyi istemiyorum. reddediyorum bunu.
önce türkiye turu sonra dünya turuna çıkmak istiyorum.
bunları düşünecek zaman vermemişim kendime.
orta düzey yöneticilikten üst düzey yöneticiliğe yükselme hevesi dolmuş içime. iyide ben hırslı bir insan degilimki. bunu kim ne zaman soktu kafama? bana bunu ne zaman empoze ettiler??
bu boşluk ve durgunluk bana kendimi çözme fırsatı verdi. ben kendime neler yapmışım böyle?
sevgili günlük, hani sen başlık kısmına yazılıpta, getir butonuna basınca karşıma çıkıyorsun ya acayip duygulanıyorum he. bugün sana öğrendiğim bir fıkrayı yazmak istiyorum.
şu beyaz sayfadan başlıyım, haydi yallah.
* nuh gemi yapar. her canlıdan birer çift gemiye bindirir ama gemiye binen erkeklerin cinsel organlarını makbuz karşılığı alır ve gemiden inerken geri vereceğini söyler. neyse böyle olunca dişiler bi rahat, bi sereserpe dolanmaya başlarlar ki sorma gitsin. dişi kuş sürekli erkek kuşun kafesinin önünde uçup, orasını burasını göstermekte, dil hareketleri yapmaktadır ve sonrada bizim delikanlı kuşla taşak geçmektedir " sen beni şaapamazsın falan filan" (erkeklik gururuyla oynamış orospu) böyle günler bir birini kovalar. yine bizim dişi kuş aynı cilvelerini yaparken erkek kuş keyiften 4 köşe olmuş, bi pençesinde jack daniels (2 buzlu) diğer elinde piposu gülmeye başlamıştır. neden gülüyorsun diye sorunca dişi kuş " eşşeğin makbuzunu çaldım" demiş kıh kıh kıh.
saat şuan dokuz elli iki.
çok uzun zamandır sevgili diye hitap ettiğim yegane varlıksın. nerde bu ruh ikizleri? benim için yok, soyları tükendi heral. yoksa ben mi çok seçiciyim sözlük.. halbuki ne bulsam yering, pırasa, kereviz, badılcan, kelle-paça bile.
saat şuan on sıfır altı.
en son yazdığımdan sadece 12 dakika sonrası. halbuki yıl geçmiş gibi.
ben yine kukumal kuşu gibi tünemiş vaziyetteyim klavyenin başında.