uludağ sözlük fakyü dergisi sayı iki ofis

entry7 galeri0 video1
    1.
  1. değerli uludağ sözlük tavşanları, çok sevdiğimiz çocuklar, anneler, babalar.

    aynı gün içinde birbirnden farklı mekanda sevişebilen, kural, alan, komisyon, yönetim ve içinde can sıkan ne varsa karşı duranların dergisi, geyşa göbeğinde zeytin yiyenlerin, biskolata erkeklerini elinin tersiyle itenlerin dergisi fakyü yeni konusuyla karşınızda.

    dar alanda fantezi çılgını atacaklara sesleniyorum, gelin bir de hünerlerinizi ofisde sergileyin.

    çok önemli not:ilgili yazılarınızı ismiyle sevişen bir başlıkta yayınlayıp buraya bakınız şeklinde uzatırsanız çok mutlu olurum.

    asıl önemli not: ofis konulu yazılarımızı çıplak yazarsak...

    ayrıca ilk sayı için;

    (bkz: fakyü dergisi/#15149977)

    konuyla ilgili entry veya başlıklarınız 3 mayıs tarihine kadar serbest dolaşıma açıktır, daha sonra teko mahlaslı yazar tarafından aynı çatı altına toplanacaktır.
    0 ...
  2. 2.
  3. müzik eşliğinde okuyun.

    ofiste yaptığım çocukluk

    sabah yataktan hiç çıkasım yoktu. gıdım zevk yoktu içerimde. pazartesi sendromu sarmıştı sağımı solumu. kim kalkıp işe gidecekti? ben gidecektim kim gidecek amk?

    yataktan kalktım, kendime gelebilmek için bir banyo ettikten sonra parfüm dahi sıkmadan üzerimi giyinip işe doğru yardırdım. iş yerine gittiğimde sekreter masamda oturmuş koltuğu sağa sola çevirip duruyordu. arkası bana doğru dönüktü yaklaşık olarak 2-3 dakika onu izledikten sonra öksürerek geldiğimi haber verdim.

    -öhö öhö.
    +esegin ziki bey. şey. pard.... günaydın efendim. ben çayınızı getireyim.
    -teşekkürler.

    çayım gelmişti. posta gazetesinin haydar dümen sayfalarını açarak kısaca göz gezdirdim. resmen haydar hoca içerime bir "brazzerstaki kel adam" kaçırmıştı. ilginç bir şeyler oluyordu. nolduğuna anlam veremeden sağa sola döndürmeye başladım sandalyeyi. sağa sola dönüyordum. ilginç bir şekilde vücudumda kıpraşmalar oluyordu. bu neydi, sekreter niye böyle yapıyordu anlam verememiştim ama şimdi daha iyi anlıyordum. resmen kendi kendini tatmin etmenin bir başka yoluydu bu.

    sekreterim günlük randevularımı anlatmak için içeri girdi.

    +öhöm öhöm. (sessizce) ihihi.
    -(sert bir ses tonuyla) efendim!
    +esegin ziki bey randevularınızı anlatacaktım efendim.
    -bırak randevuyu gel bakayım şöyle kucağıma.
    +ama nasıl olur. siz bana yoksa asılıyor musunuz?
    -gel sen hele gel.

    sekreter kucağıma oturmuştu. deli gibi dönüyorduk sandalyede. sağa sola çevirip duruyordum. sekreter bir anda anlam veremediğim bir şekilde koşarak kapıyı kilitledi ve geri döndü. çılgınlar gibi soyunuyordu. hulk edasıyla üzerini başını yırtmaya başladı. aman allahım! napıyordu öyle? amacı neydi. hiç bir anlam verememiştim. bana doğru yaklaşak ceketimi çıkarmaya başladı. şekeri elinden alınan bir çocuk gibi suratım düşmeye başladı. anlamsız anlar yaşıyorduk adeta. bana sarılıp öpmeye başladı. saçlarımı çekiyordu. ellerimi tutarak beline koydu. üzerinde sadece eteği ve düğmeleri koparılmış olan gömleği kalmıştı. beklediğim an bu muydu? değildi.

    derhal silkelenerek kendime geldim.

    -kendinize gelin!
    +ama noluyor?
    -derhal kendinize gelin. bu bir emirdir. şimdi üzerinizi giyin ve evinize gidin. bugün çocuklar bayramı ve bayramınız kutlu olsun. size bugün izin verdim.
    +ama esegin ziki bey. siz çağırmıştınız hani.
    -derhal sözümü dinleyin ve ofisi terkedin.

    gözleri yaşlı bir şekilde masasına giderek kopardığı gömlek düğmelerini dikti ve önünü kapatıp ofisten ayrıldı. ve beklediğim an gelmişti. sandalyeme yayıldım. bir sağa bir sola dönerek bütün günü geçirdim.

    çocuk bayramında bir çocuk gibi zevkin doruklarına vararak içimdeki çocuğu tatmin ettim. hayatımda böyle bir zevk tatmamıştım belki bir sonraki çocuk bayramına kadar tekrardan tadamayacaktım ama bir ömür yetebilirdi bana. ilk kez et ete değmemişti. ilk kez tatmin olduktan sonra abdest almama gerek kalmamıştı.

    sekreterime bana öğrettiği bu küçük sırdan dolayı çocuk bayramı primi verdim. camı sağolsun onun.
    4 ...
  4. 3.
  5. yıl 2019...

    selim' in sabah uykusu kapının deli gibi yumruklanmasıyla bölündü. yatağından kalkarken başını tutması, yine akşamdan kaldığını gösteriyordu. akşamdan çıkarmadığı kotu, siyah tişörtü hala üzerindeydi. şehirden uzak dağ evinin kapısını açtığında takım elbiseli iki tane iri kıyım adamla karşılaştı.

    -bizimle geliyorsun!
    +nereye? siz kimsiniz?

    hiç bir itirazı kabul edilmedi, apar-topar siyah lüks bir arabaya tıkılıp şehre doğru yol alındı. araba maslak' ta 105 katlı bir plazanın önünde durdu. plazanın kapısında kocaman fakyü plaza yazıyordu. sağında-solunda iki adamla 105. kata bir nefeste çıktılar. uzun koridorun hemen başındaki odaya girdiler. selim o anda böyle adamların odaları koridorun sonunda olurdu aslında diye içinden geçirdi. oda içinde oda bulunan yerde ilk sekreterle karşılaştılar. küçük bir selam verip patron olan adamın odasını iri adamlardan birisi girip kapıyı kapattı. kısa bir süre sonra çıktı.

    -seni bekliyor.

    selim kim bekliyor amkdeyip odaya daldı. kapının karşısında, masasına yaslanmış bekleyen, mini eteklii, beyaz gömlekli, 35-40 yaşlarında balık etli uzun boylu kadını gördü. yanına hızlı adımlarla yürüdü, arkasından iri kıyı adamlar koşmaya başladı. kadın elini kaldırıp iri kıyımları kapının eşiğinde durdurdu. selim de zaten vurmaktan vazgeçmişti.

    +kimsin sen ne istiyorsun?

    adı yeşim' di. fakyü dergisinin genel müdürü ve tam anlamıyla bir yetenek avcısıydı. tabi ki ismini de gözlerinden alıyordu. yeşim masasına geçti, önündeki kağıtları karıştırır gibi yaptı, derin bir nefes aldı ve konuşmaya başladı.

    -dergimiz dünya çapında bir dergi oldu. sekiz dilde 47 farklı ülkede satılıyor. çok büyük bir şirket ve dünya çapında yazarlarla çalışıyoruz. satış tirajlarımız tüm dünya da 100 milyonun üzerinde. senin de öykülerini istiyorum.

    selim sikine takmamışcasına küçük bir hıh çekti.

    +o istiyor değil mi? nerde o?
    -o kim?
    +biliyosun işte. buranın asıl sahibi, kan emici. parayla mabet olmaz!

    selim yıllardır bu ismi küfürsüz ağzına almamıştı. belki de karşısında bir kadın olduğu için bu kadar sade söylemişti. yeşim ise tam yaşına ve fiziğine uygun şuh bir kahkaha atmıştı.

    -parayla mabet olmaz mı? kuzum o dağ evinden kaç yıldır çıkmıyorsun sen?
    +nasıl yani anlamadım?

    yeşim küçük bir iç çekti. az biraz da maziyi özlemiş de üzülmüş gibi yaptı orospu.

    -parayla mabet olmaz, çok meşhur oldu. bu dergiyle büyüdü de büyüdü. çok para kazandı, kazandıkça şımardı. ilk önce karısını boşadı. sonra işte bilindik hikaye... karı-kız, kumar, spor araba... şimdi ise bir barakada yaşıyor. aldığı üç kuru parayı da, şaraba, internet kafeye veriyor.

    +internet kafe?

    -ara-sıra sözlükte hikayelerine rastlıyorum hala.

    selim yazık, çok yazık üzüldüm diye kadının yüzüne derken, içinden beter olsun yavşak diye geçirdi.

    -senin de bu dergide yazmanı istiyorum. öykülerini istiyorum, nasıl bir kafa yapısıyla yazıyorsun onları bile öğrenmek istiyorum.

    +yaşanmışlıkları yazıyorum.

    yeşim dudağının sağ tarafını hafifçe yukarı kaldırdı. bu bir küçümseme gülümsemesiydi, küçümseme ve sinirlendirme amaçlı.

    -yaşanmışlıklar mı? yoksa hayaller mi?

    selim kendisine osbirci muamelesi yapılmasına hiç takılmadan cevap verdi.

    +yaşanmışlık ya da hayal...ikisinin arasında benim için bir fark yok. mesela, senin mini eteğin, balık eti bacakların, bacaklarının üzerinde ki yuvarlak kalçan, gömleğinin açık iki düğmesi, yakanın arasından görünen beyaz sütyenin bunların hepsi benim için şu anda hafızama kazıdığım bir hayal. ama evime gidip yalnız kaldığımda artık sen benim yaşanmışlığım olacaksın.

    yeşim, masasına koyduğu kollarını kaldırdı. ihtişamlı koltuğunda kendini korurcasına geriye yaslandı, artık rahat olmadığı her halinden belliydi.

    selim devam etti;

    +ve artık sen benim yaşanmış bir hikayemken, ben senin için hala hayal olarak kalacağım. tabi bu da senin şanssızlığın olacak.

    yeşim' i rahatsız eden, selim' in kendisini düşünerek yaptığı yalnız seks değildi. yeşim' i rahatsız eden selim' in bu eylemi yalnız yapacağıydı. artık hem sinirli, hem de küçümsenen bu yüzden de tahrik olan yeşim' di!

    selim oturduğu koltuktan kollarının desteğiyle yavaşça kalktı. yeşim ise bu hareketi, sadece gözleriyle, başını hareket ettirmeden takip ediyordu. selim yavaş adımlarla masanın arkasına geçti. yeşim' in iki ucundan, iki eliyle tuttuğu kalemi yavaşça aldı, masanın üzerine de aynı yavaşlıkta bıraktı. elinden tutup masanın ön tarafına getirdi. selim, kadının da yardımıyla, kadını bir çırpıda masaya oturttu. elinin dışıyla yeşim' in yanaklarına dokunurken, masaya iyice yaklaştı. bu yaklaşması yeşim' in balık eti bacaklarının açılmasına, mini eteğinin de iyice yukarıya sıyrılmasına neden oldu.

    ...

    yıl 2019...akşam üzeri...

    selim akşamdan kalma kotunun düğmelerini kapatırken, yeşim de gömleğinin düğmelerini ilikliyordu. kadının dudağının kenarına küçük bir buse koyan selim kapıya doğru ilerlerken...

    -peki bu yaşanmışlığı yazacak mısın? adı ne olacak?
    +bana heryer yatak odası!
    2 ...
  6. 4.
  7. ofise hep erken gelirdim.

    günlerden pazardı.o gün sadece ben çalışacaktım. ofisin kapısını, önünde uzun bir penis olan maymun şeklindeki anahtarlığıma taktığım ito marka anahtarımla açtım.

    kapıyı açtığımda patronumu şişme bir kadınla yakaladım. şaşırmıştım çünkü evliydi. patronum defol buradan bizi yalnız bıraak diye bağırdı.

    çıktım...

    patronumun evine gittim. karısına hemen söylemeliydim. evine gittiğimde beni inanılmaz seksi bir kadın karşıladı. beni önceden tanıyordu. içeri davet etti. girdim. büyülenmiştim. tam ben size bir şey söyleyeceğim derken iki parmağıyla dudaklarıma dokunup hişşşş yaptı.

    sustum . dondum kaldım. sonrası çok daha güzeldi. olayın finalinde patronumu karısına şikayet etmekten vazgeçtim. sonradan öğrendim ki patronum her pazar ofiste şişme sevgilisiyle buluşuyormuş.

    ben de bundan sonra her pazar... işimi seviyorum...
    0 ...
  8. 5.
  9. o hep soğukluğuyla, tokluğuyla ve umarsız davranışlarıyla bilinen, gri renkli ofis ortamlarının matlaşmış kişilikleriyle dolu; sıra almalı, beklemeli ve mutlaka bir tartışmaya gebeli resmî kurumlardan birinde, hatta en alasında, noterde bir işim vardı.

    nedenini bilmediğim bir şekilde her şehrin en ücra ve atıl köşelerinde işlev kazandırılmaya çalışılan noter merkezlerinden birini can hıraş buldum. sanki bir ganyan bayiiymiş gibi muamele gösterilen ve 2. 5. 9. gibi kodlamalarla adlandırılan bu merkezlerden 1. noter diye anılanıydı girdim... bir müddet, o kıç kadar ofiste bastıkları mühürle hayat kuran, hayat dağıtan, kader çizen memurları seyrettim...

    sonunda bir tanesi -şöyle orta yaşlıca bir beyfendi- kaş etti, göz etti yanına çağırdı beni. sanırım öğrenci olmamdan hareketle bir acelem olduğunu düşünüp öncelik tanıyordu. kimliğimi istedi, uzattım... önce şöyle bir kimliğe baktı, sonra bana baktı ve "aman irem hanımcım, kimliğinizdeki resmi değiştirin Allaasen" dedi... böylesine soğuk, gerilimli ve disiplin kokan bir ambiyanstan beklemediğim kadar yavan bulduğum bu sözlerden cesaretle "resim değil beyfendi, fotoğraf!" diyerek tabii ki de bozmadım kendisini. "nesi var ki resmimin?" dedim. "yani, yenileseniz daha güzel bir resim olabilir" diye cevapladı. "aaa yani şimdi güzelsin diyorsunuz öyle mi?" dedim, "yaani, evet tabii" dedi ve yanındaki diğer memur abi de "tabi, maşallah" diyerek ona katıldı. "vay be, kendimi iyi hissettim şimdi, teşekkür ederim" dedim vezneden ayrılırken...

    "irem hanımcım, güzelliğiniz artık noter onaylı!" dedi ve yaptığı bu olağandışı espriye bir takdir beklercesine yanındaki abiye ve çevresindeki diğerlerine baka baka kıhkıh güldü. ağzına bir tane çakacaktım ama o an sustum nedense... gülümseyip, işlemleri bitmiş evraklarımı toparladım... sinirlenmemin de verdiği küçük sakarlıklarla bir yerlere çarpa çarpa kapıya yöneldim. "irem hanım!" diye seslendi arkamdan yine aynı memur bey. ne var be dercesine dönüp, "evet?" dedim. "23 lira 50 kuruş" dedi ve ilave etti, "mühür parası..." az önce şakalaştığımız ve yeni atılımlarla daha samimi bir ivme kazandırıldığı söylenen bürokrasi, parasının peşindeyken ne kadar da ciddiydi öyle... -argodaki başka bir tabirin en yumuşattığım haliyle- gıdıklayarak öldürmek bu olmalıydı. adeta zaaflarım kullanılarak yumuşak karnımdan vurulmuş, duygularımla oynanmış, incinmiş, örselenmiştim...
    2 ...
  10. 6.
  11. 7.
© 2025 uludağ sözlük