verdiğine pişman mıydı? yoksa sevinmelimiydi? daha önce hiç arkadan vermemişti, akabinde calebin ayakta olduğunu gören muavin en arkadaki 3 çocuklu teyzeyi görünce şöför sinir oldu ve münübüsü yılbaşına saniyeler kala acı bir frenle durdurdu ve bağırdı, teyze çocuğu kucağına al arkayı beşleyin dedi.
"ben vermedim, asla da vermem!" diye bağırdı. bu bir refleksti. sonra silkindi, kendine geldi. evet bülent ersoy gitmişti, dolmuşta yapayalnızdı, vermesi gerektiğini farketti ve verdi.
nilhan korkunc bir çığlık attı. yer gok inlemişti adeta. sanki dünyada yalnız telefonun ucunda paçalarından bok akan caleb ve o vardı. oydu işte. çocukluk aşkı caleb. olsundu. o zaten çocukken de sıçardı altına bol bol. götü boklu caleb derlerdi ona. ama sevdaydı. gönüldü işte. sessizliği caleb bozdu tekrar ve onunla konuşması şöyle başladı;
a milli futbol takımı hırvatistanla maç yapıyordu ve son 15 dakikada 7-8 gol atmıştı bunun sevincini yaşayan polisler caleb'i unutmuşlardı.caleb de ellerinden kaçtı ve gidip harbi delikanlı bir ismi buldu kendine onun adı artık osmandı.
elini cebine attı. cebinde bir hışırtı duydu. paraydı. kalan son parasıyla telefon kartı aldı. hafızasındaki tek kayıtlı telefon çocukluk arkadaşı nilhan'dı. onu aradı. telefon 3 kere acı acı çaldı. telefonu açan nilhan'dı. seneler sonra çıkıp "ben altıma sıçtım yardıma ihtiyacım var" dedi yürekleri burkan bir sesle.